Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, kayden maliki oldukları taşınmazlarına komşu olan bir kısım davalılara ait binaya davalı şirket tarafından baz istasyonu kurulduğunu, anılan istasyonun insan sağlığına zararlı olduğunu ileri sürüp, komşuluk hukukuna aykırı olarak yapılan baz istasyonunun sökülerek elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların 18 parselde bulunan taşınmazda bağımsız bölüm malikleri olduklarını, komşu parselde bulunan bina üzerine davalılardan Telsim A.Ş. tarafından baz istasyonu kurulduğunu ve kurulan baz istasyonu nedeniyle sağlıklarının olumsuz yönde etkilendiğini ileri sürerek baz istasyonunun kaldırılması isteğiyle eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
İddianın bu içeriği ve niteliğine göre, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 737 ve devam eden komşuluk hukukuna ilişkin hükümlerinin uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerekeceği açıktır.
Mahkemece, keşfen elde edilen baz istasyonunun yönetmelik hükümlerine uygun olduğu ve yönetmelikde belirtilen elektromanyetik şiddete ilişkin limit değerlerinin altında faaliyet gösterdiğini açıklayan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, baz istasyonu adı verilen tesislerin işletilmesi sonucu geniş halk kitlelerine yarar sağladığı ve hizmet verildiği kuşkusuzdur. Ancak, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi de kabul edilemez. Buna göre, hizmetten elde edilen yarar ile bunun karşısında verilen zararın değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. Öte yandan, hiçbir hizmetin insan yaşamı kadar önem ve öncelik taşıdığı da düşünülemeyeceği gibi yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın sağlığından olması uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. Öyleyse, böyle bir tehlikenin varlığının saptanması halinde gerekli önlemlerin alınmasının zorunlu ve kaçınılmaz olduğuda tartışmasızdır.
Konuyla ilgili olarak 4502 Sayılı Kanunla değişik 2813 Sayılı Telsiz Kanununun ve 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu hükümleri gereğince çıkartılan "Telekominikasyon Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerleri Belirlenmesi Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkındaki Yönetmelik"te bir kısım usul ve esasa dair düzenlemelere yer verilmiş olup, yönetmeliğin 12. maddesinde ölçüm yapacak personelin nitelikleri belirtilmiş ve 11. maddesinde de ölçümde kullanılacak cihazların ne olacağı belirtildikten sonra nitelikleri ve özellikleri sayılmıştır.
Çekişmeye konu baz istasyonunun konumu itibariyleinsanların yoğun olarak yaşadıkları ve hayatlarını sürdürdükleri yerde kurulduğu sabittir. Öyleyse, bundan kaynaklanacak sorumluluğun kusura dayanmayan tehlike sorumluluğu olduğu gözetildiğinde, tesisin bulunduğu ve kurulduğu yer bakımından uzun sürede kişi ve çevreye zarar verip vermeyeceği üzerinde de durularak daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulmasının mümkün olup olmadığı hususlarında da raporda bir değerlendirme yapılmış değildir.
Bu belirlemelere göre, hükme esas alınan raporun duraksamaya yer bırakmayacak nitelikte açık ve içerikli olduğu söylenemez.
O halde, mahkemece eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 25.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.