Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davaya konu 14 sayılı parselde davalı ve dava dışı kardeşleriyle birlikte iştiraken malik olduklarını, davalı kardeşlerinin tapuda intikal yaptırıp taşınmazın müteahhide verileceğini ve herkesin payı karşılığı daire alacağını söyleyerek kendilerini tapuya götürdüklerini, ancak sonradan satış gibi işlem gerçekleştirildiğini öğrendiklerini, işlemin hile ve hata nedenleriyle geçersiz bulunduğunu, kandırıldıklarını ileri sürerek, iptal-tescil istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazdaki davacı paylarını bedellerini ödeyerek satın aldıklarını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, satış olarak yapılan resmi işlemin aksimin iddia edilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 14 sayılı parseli kardeş olan davacılar, davalılar ve dava dışı H. adlarına 1/5’er paylarla kayıtlı iken, davacılar ile dava dışı kardeşleri H.’nin 10.3.2005 tarihli akitte paylarını satış yoluyla davalı kardeşlerine devrettikleri, davalıların da anılan parseli 15 sayılı parselle birleştirip üzerinde apartman inşa ettirdikleri görülmektedir.
Davacılar, tapuda intikal yaptırılacağını ve taşınmazın müteahhide verilmek suretiyle herkesin payı karşılığı daire alacağını söyleyen davalılarca kandırıldıklarını, satış gibi işlem yapıldığını sonradan öğrendiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre, davanın hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Borçlar Kanunu’nda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Hile ise, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede yanıltma söz konusudur.Borçlar Kanununun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.
Yukarıdaki koşulların varlığı halinde, B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmamak koşuluyla hata ve hileye maruz kalan taraf isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hata ve hile her türlü delille ispatlanabileceği gibi, iptal hakkının kullanılması da hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın ya da hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar bir soruşturma yapılmış değildir.
Hal böyle olunca, değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların tüm delillerinin toplanarak değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.