Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanın 190 parsel sayılı taşınmazını davalılara satış suretiyle devrettiğini, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı tüm mirasçılarına paylaştırdığını, davacının ve diğer mirasçı A...’nin paylarını kendilerine harici olarak devrettiklerini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, miras bırakanın taşınmazı mirasçılarına paylaştırmak amacıyla devrettiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Duruşma isteği değerden reddedildi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasçılar arasında denkleştirme olgusunun varlığı kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklandığı üzere denekleştirmeden ve paylaştırmadan söz edilebilmesi için murisin tüm mirasçılarını gözeterek bu işlemleriyapması zorunludur. Oysa getirtilen kayıt örneklerinden böyle bir denkleştirme yapıldığı kayden doğrulanmamıştır. Öte yandan yapılan inceleme sonucu muris tarafından davalılara yapılan taşınmazın akit tarihindeki değeri ile o tarihteki gerçek satış değeri arasında açık fark bulunduğu, miras bırakanın o tarihteki ekonomik durumu ile taşınmazı satmasını gerektirecek zorunlu ihtiyaç tespit edilemediği, böylece murisin taşınmazı satma ihtiyacı içinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Öyleyse belirlenen bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın iradesinin satış olduğu kabul edilemez.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ile tanık anlatımları ve dosyaya yansıyan diğer bilgi ve belgelere göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetli değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.