Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, çekişme konusu 82 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.
Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar Y. F. ve Z. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Davacı Hazine, tapuda davalılar adına kayıtlı 82 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümün tapusunun iptali, tescil harici bırakılması, elatmanın önlenmesi, taşınmazda yer alan yapıların yıkılması isteklerinde bulunmuştur.
Bir kısım davalılar vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapunun iptaline, davalıların elatmalarının önlenmesine, yapı bulunmadığından yıkım isteğinin reddine karar verilmiştir.
Toplanan dellillerden ve tüm dosya içeriğinden 82 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 23.11.1960 tarih 20 nolu tapu kaydı esas alınarak 364 m2 miktar ile Mehmet Pişkin adına kadastroca tespit edildiği, 82,50 m2 lik bölümün Karayolları Genel Müdürlüğünçe kamulaştırılması nedeniyle kadastro komisyon kararı ile miktarının 281.50 m2 olarak düzeltildiği 15.2.21965 tarihinde bu miktar üzerinden Mehmet Pişkin adına tapuya tescil edildiği, 11.2.1980 tarihinde de bir kısım davalılar ile diğer bir kısım davalıların miras bırakınına satış suretiyle intikal ettiği tespite esas alınan tapu kaydının, Çayeli Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.1959 gün 1958/479,1959/313 sayılı, Hazinenin de taraf olduğu tescil ilamı ile oluştuğu taşınmazın tamamının mahkemece saptanan kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle çözüme kavuşturulması gereken hususun, HUMK."nun 237.maddesinde düzenlenen kesin hüküm oluşup oluşmadığı noktasında toplandığı kuşkusuzdur.
Kesin hükümden sözedebilmesi için, kesinleşen hükümdeki tarafların, dava konusunun ve dava sebebinin aynı olması gerekir.
Bilindiği üzere Türk Medeni Yasasının 713 (eski Medeni Yasanın 639.maddesi) maddesine göre zilyetliğe dayanan tescil davaları Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliğine karşı açılır.Bunun nedeni ise, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin elden çıkmaması, ilgili hususların haberi olmaksızın kişilerin bu gibi yerler üzerinde mülkiyeti, sağlayan bir tescil hükmü almamalarıdır.
Öte yandan kıyılar kamunun ortaklaşa yararlandığı, yerler olup, özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Nevar ki, Hazinenin de tarafı olduğu bir ilam ile taşınmazın özel mülkiyete konu teşkil edebilecek yerlerden olduğu belirlenmek suretiyle bir tescil hükmü kurulur ise, artık bu karar Hazineyi bağlayacaktır.
Somut olayda tespite esas alınan tapu tescil ilamı ile oluştuğuna, davalılar tescil ilamının alan kişinin halefi olduklarına göre, ilamın iki tarafı da bağlayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, yerinde yeniden keşif yapılarak tespit dayanağı tapunun eki tescil krokisinin yerinde uygulanması , çekişmeli taşınmazın tescil krokisi kapsamında kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması, kroki kapsamında kaldığının saptanması halinde kesin hükmün oluştuğu gözetilerek davanın reddedilmesi, aksi halde kabul kararı verilmesi gerekirken, değinilen yön üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMY."nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.