Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden malik olduğu 48 (imarla 11 parsel) parsel sayılı taşınmazdaki 21 nolu bağımsız bölümde herhangi bir hukuki ilişki olmaksızın uzun yıllardır davalı kardeşinin oturduğunu, herhangi bir bedelde ödenmediğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli yerde 17 yıldır oturduğunu, sözlü kira ilişkisi bulunduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının çekişmeli taşınmazda fuzuli şagil olmadığı, sözlü kira akti ile oturduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden dava konusu 48 parsel (imarla 11 parsel) sayılı taşınmazdaki 21 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı olduğu, anılan yerde davalının kayda dayalı bir hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı, çekişmeli yerde davalının herhangi bir akti ilişki olmaksızın uzun yıllardır oturduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı aralarında sözlü kira akti bulunduğunu, fuzuli şagil olmadığını savunmuştur.
Bilindiği üzere; özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni (üstü kapalı) olarakta vucuda getirilebilir. Yeterki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar. Nitekim bu kural 18.03.1942 tarih 37/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır.
Ne varki, kira ilişkisi bir hukuki fiil (vakıa) değil, bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem (muamele)dir.
Bu nedenle, dava değeri 40.-YTL"yi aşan (23.6.1996 gün ve 4146 Sayılı Yasaya göre) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan HUMK."nun 288. maddesi 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ile değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.-YTL"nin üzerine yükseltilmiştir. Bu oran 5219 ve 5236 Sayılı Yasalara göare yapılan katsayı artışı sonucu 2006 yılı itibariyle 430.-YTL, 2007 yılında ise 460.-YTL olmuştur. Bu düzenlemeye göre, bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur; kira sözleşmesinin varlığı, ancak yazılı delille ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekirki, sözü edilen miktar, yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir. Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın, ilgilisine (davalıya yada davalılara) yemin teklif etme hakkı verebileceği; ayrıca HUMK.nun 292 ve 293. maddelerinde değinilen ayrıcalıklarında gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.
Somut olayda yukarıda değinilen nitelikte bir kira sözleşmesi ibraz edilmiş değildir. Bunun yanı sıra Borçlar Kanununun 28. maddesinde ifadesini bulan ve kiranın esaslı unsurunu teşkil eden bir bedelin ödendiğini gösteren belgede ibraz edilmemiştir. Davalının dosyaya ibraz ettiği apartman gider makbuzları, çevre temizlik vergisi, emlak vergisi makbuzlarının da kira bedeli sayılmasına olanak yoktur.
Bu durumda, davalının, çekişmeli taşınmazı tasarrufunun haklı ve geçerli bir nedene dayalı olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davalıya kiracılık sıfatı tanınmak suretiyle davanın reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.