Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılıp, bilahare idari yoldan Hazine adına tescil edilerek davalıya bedelsiz devredilen 1435 parsel sayılı taşınmazın aslında miras bırakanı adına kayıtlı Haziran 1288 tarih ve 65 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığını ve idari yoldan tescilin hukuka aykırı olduğunu ileri sürüp, tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı, Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremler sonucu afetzedelere konut yapımı amacıyla çekişmeli taşınmazın 4864 Sayılı Yasanın 7. maddesi gereğince idareleri adına tescil edildiğini, tapu kaydına güvenerek iyiniyetli iktisaplarının korunması gerektiğini, ayrıca aleyhlerine husumet yöneltilemeyeceğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının dayandığı tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği ve tespit harici bırakılan dava konusu taşınmazın sonradan idari yoldan Hazine adına tescilinin yapılmasının doğru olduğu gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu kaydına dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu yerin idari yolla 06.05.2002 tarihinde 1435 sayılı parsel olarak Hazine adına tescilinden sonra, 15.08.2003 tarihinde davalı idareye devredildiği, bilahare ifraz edilerek 122 ada 1, 2, 3 ve 123 ada 1, 2, 3 sayılı parsellere ayrıldığı ve halen davalı idare adına kayıtlı oldukları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının dayandığı Haziran 1288 tarih ve 65 sayılı tapu kayıt malikinin çok önceleri öldüğü ve ondan sonra mirasçılarının zilyet etmediği, bu nedenle tapunun hukuki kıymetini kaybettiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle, tapusuz olan veya kadastro tespiti sırasında tespit harici bırakılan, niteliği itibariyle hakkında sicil kaydı oluşturulması olanaklı bulunan taşınmazların, 3402 Sayılı Yasanın 18/1 maddesi uyarınca mahkemeden alınacak karar ile tescilinin mümkün olabileceği kuşkusuzdur.
Öte yandan; 5519 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca geçerli bir sicilin varlığının kabul edilebilmesi için, ayrık yasal düzenlemelerin öngördüğü haller dışında sicilin mutlaka bir tescil kararına dayanması, başka bir ifade ile sicilin illetini tescil hükmünün oluşturacağı tartışmasızdır.
Diğer taraftan, gerçek ve bazı kamu tüzel kişilerine (Köy, Özel İdareler) tanınan kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme hakkı Hazineye tanınmamıştır. Değişik anlatımla, arzın tabii maliki olan Hazinenin zilyetlikle taşınmaz edinmesine yasal olanak yoktur. Ayrıca bir tapunun hukuki kıymetini kaybettiğinin kabul edilebilmesi için, 3402 Sayılı Yasanın 13/c, 4721 Sayılı Medeni Yasanın 713/2 maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleşmesi şarttır. Bunun yanında tapulu olan taşınmazın malikleri tarafından kullanılmaması tapunun hukuki kıymetini yitirmesine yeterli değildir. O halde, değinilen bu yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetildiğinde davanın dayanağını teşkil eden tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği söylenemez.
Hal böyle olunca, iddia ve savunma doğrultusunda mahkemece toplanan ve toplanacak olan delillerin değerlendirilmesi, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yeridedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.