Esas No: 2021/7901
Karar No: 2022/1820
Karar Tarihi: 08.02.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/7901 Esas 2022/1820 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2021/7901 E. , 2022/1820 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki sigorta tahkim yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti'nce başvurunun kabulüne dair karara karşı davalı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 12/07/2018 tarihli davalının vekilinin itirazının kısmen kabulü ile davalı lehine vekalet ücretinin düzeltilmesine dair verilen kararın süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, 05/07/2009 tarihinde ... poliçesi bulunmayan ve davacıların desteği ...'ün ... sevk ve idaresindeki ... plakalı motosikletin ... plakalı araca çarpması sonucu davacıların desteğinin vefat ettiğini müvekkilinin destekten yoksun kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 40.000,000 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davacılar vekili,bedel artırım dilekçesi için talebini davacı ... için 71.259,97 TL ve davacı ... için 70.923,60 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, başvurunun reddini talep etmiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından başvurunun kabulü ile Anne ... için 71.259,97 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve baba ... için 70.923,60 TL destekten yoksun kalma tazminatı 19.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş,karara davalı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyetince, davalının itirazının kısmen kabulüne,davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin 1/5 olarak düzeltilmesine dair İtiraz Hakem Heyeti kararı davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından, başvurunun kabulü ile ... için 71.259,97 TL ve ... için 70.923,60 TL tazminatının davalı sigorta şirketinden alınarak başvuru sahibine ödenmesine karar verilmiş ve kendisini vekille temsil ettiren davacı ... için 1.637,71 TL, davacı ... 1.630,30 TL vekalet ücretine hükmedilmiştir. Davalı vekili tarafından, davacı taraf için hükmedilen vekalet ücreti de itiraza konu edilmiş, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından, davalının vekalet ücretine ilişkin itirazının reddine karar verilmiştir.
Sigortacılık Yasası 30/17 ve 19/01/2016 tarihli ve 29598 Resmi Gazetede yayımlanarak Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmeliğin 16. maddesinin 13. fıkrasına "(13)(Ek:RG-19/1/2016-29598) tarafların avukat ile temsil edildiği hallerde, taraflar aleyhine hükmedilecek vekâlet ücreti, her iki taraf için de Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesinde yer alan asliye mahkemelerinde görülen işler için hesaplanan vekâlet ücretinin beşte biridir." hükmü eklenmiştir. Heyetçe verilen kararda davacıların herbiri lehine hükmedilecek vekalet ücreti için Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik'in 16/13 maddesinin uygulanması gerektiği gözönüne alınarak AAÜT'nin 13. maddesi gereğince hesaplanan vekalet ücretinin 1/5'i oranında maktu vekalet ücretinin altında kalmamak kaydıyla vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken tam nispi vekalet ücretine hükmedilmesi bozma sebebi ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HMK.'nun 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının, hüküm fıkrasının 3 numaralı bendinde yer alan “ ... için 1.637,71 TL" ibaresinin çıkarılarak, yerine “davacı ... için 1.637,71 TL için 2.180,00 TL" ibaresinin yazılmasına, hüküm fıkrasının 4 numaralı bendinde yer alan"davacı ... 1.630,30 TL " ibaresinin çıkarılarak, yerine “davacı ... için 2.180,00 TL" ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 7.284,00 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 08/02/2022 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava; davacıların desteği olan motosiklet sürücüsünün %100 kusurlu kabul edildiği çift taraflı trafik kazasında ölümü nedeniyle mirasçıları tarafından açlan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup, davalı tarafından süresinde zamanaşımı definde bulunulmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından başvurunun kabulüne karar verilmiş; davalının itirazı üzerine itiraz Hakem Heyetince, davalının itirazının kısmen kabulüne, davacılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin 1/5 olarak düzeltilmesine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmişlerdir.
Olay trafik kazası sonucu desteğin ölümünden kaynaklanmakta olduğundan 2918 sayılı KTK'nun 109. maddesi uygulanacaktır. Buna göre, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl için de zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de gereklidir.
Bu madde uyarınca uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup, mahkumiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kara verilmesi aranmaz. Haksız fiile konu olayın suç teşkil edip etmediğini de kural olarak hukuk hakim / hakemi belirleyecektir. Hiç kuşkusuz hukuk yargılamasında, ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlendiğinin ya da işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hallerde hukuk hakimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlıdır.
Somut olayda, çift taraflı trafik kazası 05.07.2009 tarihinde meydana gelmiş, davacılar Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetine 30.01.2018 tarihinde başvurmuşlardır. Davacıların desteği, direksiyon hakimiyetini kaybederek tam kusuruyla karşı yönden gelen araca çarpıp devrilmesi sonucu vefat etmiştir. Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin aracı kullanırken kendisinin tam kusuru ile meydana gelen ve karşı araçta herhangi bir cismani zarar ya da ölüme neden olmayan eylemi, TCK 179/2 maddesinde tanımlanan ve "Topluma Karşı Suçlar" kategorisinde düzenlenen "trafik güvenliğini tehlikeye sokma" suçunu oluşturmaktadır. Bu suçun mağduru kamu güvenliğidir.
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun varlığı sabit olduğundan, 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca ceza zamanaşımını uygulaması gerekmektedir. Buna göre davacıların desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK'nın 179/2. maddesinde düzenlen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresinde tabi olması; 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; hakeme başvurunun olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra yapılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleştiği hususu sabittir. Davacıların başvurusunun zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği gerekçesiyle kararın davalı yararına bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY
Dava; davacıların desteği olan motosiklet sürücüsünün %100 kusuruyla meydana gelen trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle ölenin desteğinden yoksun kalanların açtıkları tazminat istemine ilişkindir. Davalı taraf süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince başvurunun kabulüne karar verilmiş, bu karara davalı itiraz etmiştir. İtiraz Hakem Heyeti, davalının itirazlarını, yalnızca davacılar lehine hükmedilen vekâlet ücretinin 1/5 olarak düzeltilmesine yönelik olarak kabul etmiş, zamanaşımı defini ise reddetmiştir. Kararı taraf vekilleri temyiz etmişlerdir.
Davanın dayanağı trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle destekten yoksun kalmaya ilişkin olduğundan somut olayda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109. maddesi uygulanacaktır. Anılan düzenleme uyarınca, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup mahkûmiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi aranmayacağı gibi suçun çeşitli nedenlerle soruşturulamaması da ceza zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hâllerde hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlı olmakla birlikte dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediğini kural olarak hukuk hâkimi/hakem belirleyecektir.
Somut davada, trafik kazası 05.07.2009 tarihinde meydana gelmiş, davacılar Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetine 30.01.2018 tarihinde başvurmuşlardır. Davacıların desteği, direksiyon hâkimiyetini kaybederek %100 kusurlu bir şekilde karşı yönden gelen araca çarpıp devrilmesi sonucu vefat etmiştir.
Dairemizin çoğunluğu ile farklı kanaate vardığımız husus, dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediği, ediyorsa taksirle öldürme suçuna mı yoksa trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna mı vücut verdiği hususudur.
a) Taksirle Öldürme Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca kanun koyucu, taksirle bir veya birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma hâllerini cezai müeyyideye bağlamıştır.
Söz konusu suçun konusu, bir kişinin başka bir kişi tarafından taksirle öldürülmesi eylemidir. Ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden davacılar, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine tazminat davası açmaktadırlar. Somut davada olduğu gibi kişinin %100 kusuruyla kendi ölümüne neden olması hâlinde taksirle öldürme suçunun tek muhatabı ölenin kendisi olduğundan ölen bakımından cezayı gerektiren bir fiilden bahsedebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığından bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin eldeki tazminat davasında uygulanması mümkün değildir.
b) Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden; alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişiler cezalandırılmaktadır.
Söz konusu suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Genel Tehlike Yaratan Suçlar” başlıklı birinci bölümünde yer almakta olup kasten işlenebilen bir suçtur. %100 kendi kusuruyla tek veya çok taraflı trafik kazasında ölümüne neden olan kişinin eyleminde davanın, cezayı gerektiren bir fiilden kaynaklandığından bahsetmek mümkün değildir. Çünkü davanın konusu, ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden kişilerin, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine açtıkları tazminata ilişkin olup, zarar trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan doğan bir sonuç değildir.
Haksız fiilin konusu ölümle neticelenen trafik kazası sonucu ortaya çıkan zararın tazmini, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun konusu ise genel tehlike yaratan suçun cezalandırılmasına ilişkindir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kaynaklanan bir zarar ve bunun gideriminde yarışan haklar söz konusu olmadığı gibi, ceza yargılamasının beklenmesiyle elde edilecek bir yarar da bulunmamaktadır. Aksi takdirde kişinin %100 kendi kusuruyla ölümünden, diğer taraf aleyhine sonuç çıkarılmış olur ki kanun koyucunun amacının bu olmadığı açıktır.
Öte yandan uzamış zamanaşımının benimsenmesinde kanun koyucunun bir diğer amacı da ceza ve hukuk yargılaması arasındaki paralelliği sağlamak ve ceza yargılaması için öngörülmüş zamanaşımı süresince suçtan zarar görenin hakkını arama imkânını kaybetmesini önlemektir. Böylece esasen; hukuki belirlilik, hukuki güvenlik, yargı kararlarındaki istikrar ve yargıya güven tesis edilmektedir. Buna karşılık kişinin %100 kendi kusuruyla ölümüne neden olma eyleminden doğan zarar ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu arasında böyle bir bağlantı kurulabilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda tazminat davası, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla zamanaşımı süresinin, 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek zorunludur. Olayın meydana geldiği ve davacıların murisinin vefat ettiği tarihte davacı mirasçılar zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmişlerdir. Bu tarihten itibaren iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.