Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar,miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 736 parsel sayılı taşınmazı M. E.’e satış yoluyla temliki ettiğini, M. E.’in taşınmazı dörde ifraz etmesinden sonra davalılara intikalin sağlandığını,satışların gerçek olmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar,dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldıklarını,iyi niyetli olduklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece,çekişme konusu taşınmazın davalılara temlikinin muvazaalı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 736 parsel sayılı taşınmazın 7.7.1992 tarihli satış aktiyle miras bırakan tarafından dava dışı M.E. E."e temlik olunduğu, adı geçenin taşınmazı 16.10.1992 de 4 parçaya ifraz ederek 1979,1980,1981 ve 1982 aynı gün bir sonraki yevmiye numarası ile miras bırakanın erkek evlatlarına satış yoluyla temlik ettiği, taşınmazınların daha sonra değişik tarihlerde satış yoluyla davalılar adına intikal ettirildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın gerek ifrazdan önce (736 parsel olarak) gerek ifrazdan sonraki temliklerinin akit tarihindeki değerleri ile o tarihteki gerçek satış değeri arasında açık ve aşırı oransızlık bulunduğu, murisin ekonomik durumu değerlendirildiğinde taşınmaz satımını gerektirecek makul bir sebep ve zorunlu bir ihtiyacının tesbit edilemediği, bu bağlamda satma ihtiyacı içinde olmadığı, taşınmazların birçok el değiştirerek en son davalılara intikal edip ve onlar adına tapuda kayıtlı olmasına rağmen taşınmazların başından beri murisin erkek çocuklarının kullanımında olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bu olgular, yukarıdaki ilkelerle ele alınıp değerlendirildiğinde miras bırakanın diğer mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, muvazaalı olarak temlik ettiği, dosyaya yansıyan bilgi ve belgeler, tanık anlatımları, toplanan diğer elverişli delillerle açıklığa kavuşturulmuştur.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.