Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanlarının çekişme konusu 16 adet taşınmazı kadastro çalışmasında oğlu olan davalılar S. ve H. adına tespit ettirdiğini, bu taşınmazlardan 848 parselin davalı Selahattin tarafından önce dava dışı N. Y.’a, ondanda N. Y.’a satış suretiyle devredildiğini, yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtların iptal edilerek mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, kadastro öncesi muris tarafından taşınmazların zilyetliğinin kendilerine devredildiğini, tapusuz taşınmazlarda muvazaa iddiasının dinlenemeyeceğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların temlikinde muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 848 parsel sayılı taşınmazın davacıların miras bırakanı üzerine kayıtlı iken satış suretiyle davalı oğullarına, onlardan da 16.6.1988 tarihinde dava dışı üçüncü kişiye devredildiği, 15.5.1990 tarihinde de geri aldıkları ve 28.9.1995 tarihinde ½ payın davalı N.’ye diğer ½ payın ise dava dışı üçüncü kişiye satış suretiyle intikal ettirildiği, 02.10.2000 tarihinde ise davalı Necati’nin üçüncü kişiden diğer payı da satın aldığı; öte yandan 1865, 2025, 2207, 2208, 2493, 2678, 3450, 3838, 3981, 3982, 5285, 5286 ve 5287 parsel sayılı taşınmazların öncesinin tapusuz olduğu ve kadastro tespitinde miras bırakanın temlikiyle, ayrıca 3440 ve 3666 parsel sayılı taşınmazların ise üçüncü kişiden satın alındığından davalılar Hayati ve Selahattin adına tespiti ile çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Gerçekten de; öncesi tapusuz olan taşınmazların temlikinde 1.4.1974 tarih ½ Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, keza davalıların üçüncü kişiden haricen satın aldıkları 3440 ve 3666 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespiti sırasında adlarına tespit edildiği, miras bırakandan intikal etmediği gözetilmek suretiyle bu taşınmazlar bakımından mahkemece davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yönlere değinen davacıların temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ancak, miras bırakan tarafından satış suretiyle davalılara intikal ettirilen 848 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili olarak mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu 848 parsel sayılı taşınmazın ara maliklere devrinin muvazaalı olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek sonuca gidilecek nitelikte araştırma ve inceleme yapılması, yapılan temliklerin muvazaalı olduğunun anlaşılması halinde son kayıt maliki olan Necati hakkında ediniminin Türk Medeni Kanunun 1023. maddesi kapsamında korunup korunmayacağının açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle, HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.