Esas No: 2019/3250
Karar No: 2022/2048
Karar Tarihi: 09.02.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/3250 Esas 2022/2048 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2019/3250 E. , 2022/2048 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat davasında verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin hüküm hakkında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak HMK'nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine dair verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili; ... Gazetesi'nin 15.01.2014 tarihli nüshasında, davalılardan ... tarafından kaleme alınan "Başbakan'ın Makam Aracındaki Suçlu Oğul!" başlıklı köşe yazısı ile müvekkiline suç isnat etmek suretiyle basın yoluyla hakaret edildiğini, davalılardan ...’nun yönetim kurulu başkanı, davalı ....’nin ise yayın sahibi olarak sorumluluklarının bulunduğunu, söz konusu yayın nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının saldırıya uğradığını, yayın içeriğinin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirterek 50.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile yargılama neticesinde verilecek kararın hüküm fıkrasının davaya konu ... Gazetesinde ve en yüksek tirajlı iki gazetede ilanen yayımlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunmalar ve tüm dosya kapsamına göre dava konusu gazetede yayımlanan "Başbakan’ın Makam Aracındaki Suçlu Oğul!" başlıklı yayın içeriğinin, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder mahiyette olup basın özgürlüğü ve eleştirel kapsamda değerlendirilemeyeceği, bu nedenle davacı lehine manevi tazminat
koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 20.000 TL’nin davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, haberin verilmesinden bu yana uzunca bir süre geçmesi nedeniyle de hükmün ilanı ve hukuka aykırılığın tespiti talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca istinaf edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince; davaya konu köşe yazısında hakaret amacı güdülmediği, tanınmış kişilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilirlik sınırlarının, özel bir şahsa yönelik eleştirinin sınırlarına göre daha geniş yorumlanması gerektiği, yazının sert ve ağır eleştiri kapsamında kaldığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu “Başbakan’ın Makam Aracındaki Suçlu Oğul!" başlıklı yazı içeriğinde, davacının fotoğrafı da kullanılmak suretiyle yer alan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder mahiyette olduğu, basın özgürlüğü ve eleştirel kapsamda değerlendirilemeyeceği, suç isnadı ve kesin yargı içeren ifadelerle basın özgürlüğü ve eleştiri sınırlarının aşıldığı, öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu, dolayısıyla davacının kişilik haklarına saldırı gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına uygun bir miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 09/02/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.