11. Ceza Dairesi 2018/335 E. , 2020/3444 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi Belgede Sahtecilik, dolandırıcılık
HÜKÜM : 1-Sanık ... hakkında;
A -Dolandırıcılık suçundan dolayı mahkumiyet
B-Resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı mahkumiyet
2-Sanık ... hakkında;
A-Dolandırıcılık suçundan dolayı mahkumiyet
B-Resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı mahkumiyet
1- Hüküm tarihinde sanık ..."un aynı yargı çevresinde bulunan Burhaniye Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü, sanık ..."un ise farklı yargı çevresinde bulunan Bozkurt Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü oldukları ve duruşmadan bağışık tutulmak istemedikleri gözetilmeden, hükmün açıklandığı 21.10.2014 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek 5271 sayılı CMK"nin 196. maddesine aykırı olarak hükümlülüklerine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2- Kabule göre de;
a)Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E. 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK"nin "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan "belgede sahtecilik" suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "aynı mağdura karşı" ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunun ise site yönetimine karşı işlediğinin kabul edildiği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK"nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun"un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
b)Dolandırıcılık suçundan kurulan hükümler ile ilgili olarak; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19/06/2007 tarihli ve 2007/10-108 Esas, 2007/152 sayılı kararında da belirtildiği üzere, yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, bunun gerekçelerinin gösterilmesi dayanılan gerekçelerin de yasal ve dosya içeriğiyle örtüşmesi gerektiği, yine aynı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasında ise, “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine” hükmolunacağının belirtildiği, somut olayda mahkemece temel cezanın tespiti sırasında hapis cezası takdiren alt sınırdan tayin edilmesine rağmen, para cezası tayin edilirken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesine aykırı olacak şekilde alt sınırdan niçin uzaklaşıldığına dair hiçbir gerekçe gösterilmeden ve hüküm kısmında teşdiden uygulama yapıldığı da belirtilmeden artırım yapılarak, sanıklar hakkında fazla ceza tayin olunması,
c)Dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümler ile ilgili olarak; sanıkların katılandan, 10.08.2010 ve 13.08.2010 tarihlerinde olmak üzere, tamamlanan iki ayrı alışverişte düzenlenen iki ayrı sahte bonoyla borç para aldıklarının iddia ve kabul edilmesi karşısında; eylemin zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını oluşturması gerektiği halde tek eylemden ceza verilmesi, yasaya aykırı
d)5237 sayılı TCK"nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih ve 2014/140-2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun‟un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, mahkumiyet hükümlerine yönelik aleyhe temyiz bulunmadığı gözetilerek, sonuç ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, Üye ..."ın sahtecilik suçu ile birlikte aynı mağdura karşı işlenen dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı yönündeki değişik gerekçe ile sair yönlerinden, 23/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE;
Dairemizin 2018/335 Esas, 2020/3444 Karar sayılı 23.06.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) değişik gerekçe
Dairemizin 2017/14724 Esas, 2020/1903 Karar sayılı 27.02.2020 tarihli, 2017/14699 Esas, 2020/755 Karar sayılı 03.02.2020 tarihli, 2017/16549 Esas, 2020/1332 Karar sayılı 13.02.2020 tarihli kararlarına ilişkin "uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağına" dair karşı oylarımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere;
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanan mağdur, Ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 26.06.2018-2017/21-2018/311 sayılı,22.04.2014- 2013/397- 2014/202 sayılı kararlarında "TCK"nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun ancak gerçek bir kişi olabileceği" kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken "5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir." şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin "suçtan zarar gören" olabileceğini belirterek " birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nun Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde açıklandığı üzere suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararında "aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı" düşüncesinin "ölçülülük ilkesine aykırı" aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği de kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerinde sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda ise sanıklardan ..."un diğer sanık ... ile birlikte hareket ederek ve ..."u ... (Tek) olarak tanıtarak katılan ..."den yaptıkları alışveriş karşılığında 10.08.2010 tanzim 17.08.2010 vade tarihli 750 TL bedelli,3.08.2010 tanzim 20.08.2010 vade tarihli 300 TL bedelli bonoları ... olarak imzalayıp katılan ..."e verdikleri iddia ve kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK"nin 253. Maddesinin 3. fıkrasında yer alan "uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı" şeklindeki düzenlemede dikkate alındığında ;
Katılan ..."in hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu, uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur ..."e karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümleri uygulanmayacağından,
Sayın çoğunluğun dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin "kabule göre bozma" düşüncesine katılmıyorum. 23.06.2020