Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, arkadaşı olan dava dışı M... E...’e kredi borcu nedeniyle kefil olduğunu, borcun ödenmemesi nedeniyle icra takibi sonucu maaşına haciz konduğunu, borcun ödenmesi amacıyla maliki olduğu .. nolu bağımsız bölümün ipotek gösterilerek kredi alınması için davalı H..’a vekaletname verdiğini, vekaletnamenin içeriğini okumadığını, taşınmaz üzerinde haciz olduğu için kredi çekilemediğini, sonra H...ı vekillikten azlettiğini, Tapu Sicil Müdürlüğüne gittiğinde ..ada .. parselde bulunan .. nolu bağımsız bölümün H...tarafından diğer davalı İ..’a satılmış olduğunu öğrendiğini, kendisinden hile ile satış yetkisini de içeren vekaletname alınmış olduğunu ve vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı H..., davacı ile haricen tekstil şirketine ortak olduklarını, şirkete sermaye temini için davacı ve dava dışı M..’nın evinin teminat gösterilerek kredi almak isteyince her iki taşınmazın ipotekli olması nedeniyle davalı İ...ın evi ile her iki evin takas edilerek satıldığını, ayrıca İ..tan nakit para aldıklarını, davacının bilgisi olduğunu, azilnameden bilgisi olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davalı İ.. kendisine ait taşınmazın davacı ve dava dışı M...’nın taşınmazları ile üste para vererek takas edildiğini, azilnameden haberi olmadığını, iyiniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının kendi iradesi ile vekaletname verdiği, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi ... ...raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının davalılardan H..a 08.09.2005 tarihinde kredi çekilmesi konusunda vekalet verdiği, taşınmaz üzerinde hacizlerin bulunması nedeniyle kredinin çekilemediği, ancak; vekilin vekil edenin rızası dışında çekişme konusu taşınmazı satış suretiyle diğer davalıya temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, vekaletin hile ile alındığı iddiası aynı zamanda kötüye kullanıldığı iddiasını da kapsar. Dosya içeriğinden vekaletin davacının iradesi doğrultusunda verildiği anlaşılmakla hile ile alındığı yönündeki iddiasının mahkemece kayda esas alınmamasında isabetsizlik yoktur.Ancak, vekaletin kötüye kullanıldığı iddiası yönünden mahkemece hükme elverişli olacak şekilde araştırma yapıldığı söylenemez.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve uygulama yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde hükme elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde taraf delilleri de gözetilmek suretiyle gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.6.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.