Davacı, çekişmeli ..sayılı parselin tapuda davalı adına kayıtlı olduğunu, oysa geldisi 119 sayılı parselin Suriye uyruklu M..S..oğlu S..adına kayıtlı olduğunu, Suriye uyruklu kişilere ait hisselerini 1062 sayılı yasanın ve bu yasaya istinaden çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararnameleri uyarınca her türlü ipotek ferag ve devrinin yasak olduğunu ileri sürüp; tapu iptal ve M...Ş..S..adına tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, kayıt maliki S..."in ölüm tarihine göre taşınmazın mirasçılarına geçtiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, yolsuz tescil nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, ..parsel sayılı ana taşınmazın 9.6.1932 tarihinde kadastro suretiyle Ş.. M..Oğlu S.. adına tescil edildiği, adı geçenin 5.10.1936’da ölümüyle mirasçılarına intikal ettiği, mirasçılardan bir kısmının paylarını satışlar yoluyla üçüncü kişilere devrettiği ; taşınmazın 1987 yılında taksime tabi tutularak birçok parsele ayrıldığı ve çekişme konusu ..sayılı parselin 30.9.1997’de davalı tarafından üçüncü kişiden satın alındığı görülmektedir.
Davacı Hazine, ..sayılı taşınmazın kök maliki S..’in ve mirasçılarının Suriye uyruklu olduklarını, 1062 Sayılı Kanun ve buna bağlı olarak çıkarılan Kararnamelerle mallarına el konulduğunu, yapılan intikal ve satışların geçersiz bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, kök malik ve mirasçılarının Türk nüfusuna kayıtlı olmaları Türk vatandaşlığına karine sayılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten, 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 38. maddesinde nüfus sicil kayıtlarının vatandaşlık için karine teşkil edeceği belirtilmiş ise de, aynı maddede karinenin aksinin kanıtlanabileceği vurgulanmış, 39. maddesinde de , bir kimsenin Türk vatandaşı olup olmadığı hakkında tereddüte düşüldüğü takdirde bu hususun İçişleri Bakanlığından sorulacağı hükme bağlanmıştır.
Ne var ki, mahkemenin bu yönde hükme yeterli bir soruşturma gerçekleştirdiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere, 15.6.1927 tarihinde yürürlüğe giren 1062 Sayılı Yasa ile , Bakanlar Kuruluna karşılıklılık (Mukabele-i bilmisil) olarak bir devletin vatandaşlarının Türkiye’deki malları üzerindeki tasarruflarını kısmen veya tamamen tahdit, veya onlara el koyma yetkisi verilmiştir. Bakanlar Kurulunca, bu yasaya uygun olarak S..uyruklu kişiler hakkında 13.1.1939 tarih 2/10250 Sayılı Kararname çıkarılarak, taşınmazlarını başkalarına devretmeleri ve üzerlerine ipotek koydurmaları yasaklanmıştır. 23.6.1959 tarihinde kabul edilen sözleşme ile Türkiye Sınırları içinde kalan ve Türk Tabiiyetine geçmiş sayılan kimselere, Suriye ve Lübnan uyruğuna geçmek için sözleşme tarihinden itibaren ..aylık ikametgahlarını nakletme, ..aylık da mallarını tasviye için süre tanınmıştır. 31.5.1940 tarih 2/13629 Sayılı Kararname Lübnan ve Suriye uyruğunu tercih edenlerin mallarını, tanınan ..aylık sürenin bitimine kadar zayii ve telef olmaması için nasıl idare edileceğine ilişkin yöntemleri belirlemiş, Suriye uyrukluların malları Devletçe konulan bu ilkelere göre idare edilmeye başlanmıştır. İlave olarak süresinde mallarını tasfiye etmeyen kişilerin mallarının, 2490 Sayılı Yasaya, göre tasfiye edileceği hükmü getirilmiştir. 14.2.1942 tarih 2/17317 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile de muvazaalı temliklerin, önlenmesi yönünden Suriye uyruklu kişilerin, borçlarından dolayı malları üzerinde haciz konarak satışlarının yapılabilmesi yasaklanmıştır. 18.11.1957 tarih 4/9697 Sayılı kararname ise, Suriye uyrukluların, paydaşı olduğu taşınmazların rızaen taksimlerini yasaklamış ancak mahkeme eliyle şuyuun izalesine imkan vermiştir. Bunun yanında Medeni Kanunun 724 ve 725.maddesine göre temliken tescilleri önlenmiştir. Son olarak 17.10.1966 tarihinde yürürlüğe giren 1.10.1966 gün 6/7104 Sayılı Kararname ile de, Suriye uyrukluların mallarına Devletçe el konmuştur. Kısaca belirtmek gerekirse Suriye uyrukluların mallarının mülkiyeti 1966 tarihine kadar Devlete geçmemiş ise de, bu malların gerek mal sahibinin iradesi, gerekse iradesi dışında özel kişilere geçmesi önlenmiş, onlara vaziyet edilmiş üzerlerinde gittikçe artan bir hakimiyet kurulmuş, sonunda da söz konusu kararname ile fiilen el konulmuştur. Diğer bir anlatımla 1.10.1966 tarihinden önce ilerde Devlete geçeceği düşünülerek Suriye uyrukluların malları denetim altına alınmıştır (Hukuk Genel Kurulunun 15.4.1992 tarih 992/7-174-245 Sayılı, 4.12.1991 tarih 991/16-539-624 sayılı kararı).
Hal böyle olunca, ...parsel sayılı taşınmazın kök maliki S.. ile mirasçılarının Suriye uyruklu olup olmadıklarının ilgili idari mercilerden de sorulmak suretiyle kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, ondan sonra yukarıda değinilen düzenlemeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.6.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.