Davacı tarafından, davalı aleyhine 25.02.2013 ve 20.03.2013 gününde verilen dilekçeler ile yola elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme ile komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 19.09.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, yola elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme ile komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesi isteğine ilişkindir. Davacı, davalının genel yola çalı ve taş koymak suretiyle müdahalede bulunduğunu ve taşınmazındaki ceviz ve dut ağacının köklerinin taşınmazına zarar verdiğini belirterek, yola elatmanın önlenmesi ile ağaçların kal"ini talep etmiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, 22.07.2013 tarihli bilirkişi raporu ve eki krokisinde A ile gösterilen yola davalının çit ve duvar çekmek suretiyle elatmasının önlenmesi ile aynı raporda gösterilen ceviz ve dut ağaçlarının kesilmesine karar verilmiştir. Yola elatmanın önlenmesi ile ilgili verilen karar doğru olup, davalının buna yönelik temyiz isteminin reddi gerekmiştir. Komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesine yönelik verilen hükme ilişkin temyiz itirazlarına gelince; TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir. Davaya konu olayda uygulama imkanı bulunan TMK’nın 740. maddesi, başkasının mülküne geçip zarar veren dal ve köklerin, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği hükmünü içermektedir. Malikin kendi taşınmazı üzerine diktiği ağaçların dalları ve kökleri komşunun taşınmazına geçip zarar verdiği takdirde, ikaz üzerine münasip bir müddet içerisinde bu dal ve köklerin kesilmesi gerekir. Malik tarafından kesilmediği takdirde, komşunun bu dal ve kökleri kesip zaptetmek hakkı doğar. Ancak tüm ağaçların kesilmesine ilişkin hüküm kurulmamalıdır. Taşkınlığın belirlenebilmesi için mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli, yapılacak keşifte, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında ziraatçi bir bilirkişi de hazır bulundurulmalıdır. Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; komşuluk hukukuna aykırı davranışın giderilmesinin istenebilmesi için bir zarar doğması gerekir. Dosyada bulunan 24.07.2013 tarihli ziraat bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor somut verilere dayanmadığı gibi denetime de elverişli değildir. Bu durumda mahkemece mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle yeniden keşif yapılarak denetime elverişli rapor alınmak suretiyle dava konusu ağaçların davacının taşınmazına ne şekilde zarar verdiği, ağaçların budanmak suretiyle zararın giderilip giderilemeyeceği tespit edilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 05.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.