Esas No: 2017/1240
Karar No: 2021/444
Karar Tarihi: 08.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1240 Esas 2021/444 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “gaiplik kararı verilmek suretiyle tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 27.06.2012 tarihli dava dilekçesinde; ... Vakfından icareli olan dava konusu 273 ada 70 parsel sayılı taşınmazın 29.09.1950 tarihinde yapılan kadastro tespiti sonucunda 3/4 payının “...”, 1/4 payının ise “...” adlarına tescil edildiğini, uzun süreden beri sahipsiz kalan taşınmaza ... Defterdarının kayyım olarak tayin edildiğini, vakıf taşınmazın mutasarrıfının gaip kişilerden olması hâlinde taşınmazın vakfına intikal edeceğini, Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesinde tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri hâlinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyetinin vakfı adına tescil edileceğinin öngörüldüğünü ileri sürerek, gaiplik kararı verilmek suretiyle taşınmazın ... Vakfı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; öncelikle vakfın muteber bir vakıf olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiğini, vakıf olduğu iddia edilen taşınmazın mutlaka bir vakfiyesinin bulunması ve vakfiye ile tespit edilen gayeye uygun olarak kullanılması gerektiğini, bu nedenle gayesine uygun kullanılıp kullanılmadığının keşif yapılarak tespiti ile kullanılmıyor ise vakıf niteliğini kaybettiğinin kabulü gerektiğini, ayrıca maliklerin öldüğü ve mirasçılarının bulunmadığının veraset ilamı ile ispat edilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/256 E., 2013/332 K. sayılı kararı ile; gaiplik ilanlarının yapıldığı ve toplanan delillere göre dava konusu taşınmazın icareteynli vakıf olduğu, vakıf taşınmazların 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar Kanunu uyarınca vakfına rücu etmesi gerektiği belirtilerek, davanın kabulü ile kayıt maliklerinin gaipliğine ve taşınmazın vakfı adına tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı kayyım vekili süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.04.2015 tarihli ve 2015/4518 E., 2015/4998 K. sayılı kararı ile
“...Bilindiği üzere; 5737 Sayılı Yasanın 17. maddesinde “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” hükmüne yer verilmiş olup, anılan yasal düzenleme uyarınca taşınmazın vakfı adına tesciline karar verilebilmesi için mukataalı ya da icareteynli olup olmadığı, kayıt maliklerinin mirasçılarının bulunup bulunmadığının saptanması gerektiğinde kuşku yoktur.
Somut olaya gelince, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde hüküm vermeye elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Şöyle ki, çekişme konusu taşınmazın tespit ve tesciline esas dayanak belgeler getirtilmediği gibi kayıt malikleri "..." ve "...""nin mirasçılarının bulunup bulunmadığı Nüfus Müdürlüğünden araştırılmamış, ayrıca "... Vakfı""nın niteliği ve taşınmazın icareteynli veya mukataalı taşınmazlardan olup olmadığı tespit edilmemiştir.
Hal böyle olunca, kadastro tespitine dayanak tüm belgelerin eksiksiz temini, getirtilecek ve dosyada mevcut belgelerdeki verilerden yararlanmak suretiyle adı geçenlerin nüfus kayıtlarının ve mirasçıları bulunup bulunmadığının Nüfus Müdürlüğünden sorulması, vakfın icareteynli ya da mukataalı olup olmadığının Vakıflar idaresinden sorulması, vakfın niteliğinin ve taşınmazın icareteynli ya da mukataalı vakıf taşınmazlarından olup olmadığının tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir,...” gerekçesi ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2016 tarihli ve 2016/12 E., 2016/100 K. sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın icareteynli vakıf olduğu, bu hususun kadastro tutanağının dayanağı olan tapu kaydında açıkça yazılı bulunduğu, malikler bakımından ise açık kimlik bilgilerine yer verilmeden yapılan araştırmanın sonuçsuz kalacağı, ayrıca bugüne kadar malikler tarafından yapılan bir başvurunun bulunmadığı, daha sonra başvurduklarında ise hak kaybının söz konusu olmayacağı, bu nedenle nüfus araştırmasının gerekli olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı kayyım vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mahkemece kurulan hükmün eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olup olmadığı, varılacak sonuca göre bozma kararında gösterilen şekilde araştırma yapılarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Vakıflar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesinde, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları olarak tanımlanmış olup, bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.
13. Sosyal hayatta dayanışma ve yardımlaşmaya sağladığı katkı bakımından çok önemli bir fonksiyonu bulunan vakıflar Türk Hukuk Tarihinin de en önemli kurumlarından biri hâline gelmiş ve vakıflara kendilerini oluşturan mal ve haklardan bağımsız olarak “tüzel kişilik” tanınmıştır. Temelini İslâm hukukundan alan vakıflara Osmanlı İmparatorluğu döneminde de oldukça önem verilmiş ve çok sayıdaki medrese, kütüphane, hastane, kervansaray, su tesisatı, köprü gibi tesisler vakıf şeklinde kurulmuştur.
14. Diğer taraftan 743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulup günümüze kadar devam eden eski vakıfların Medeni Kanun hükümlerine tabi olması uygun görülmemiş ve eski vakıflar hakkında yeni bir düzenlemeye gidilerek 05.06.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu çıkartılmıştır. Bu kanun ile eski dönemden gelen vakıflar ayrı bir düzenlemeye tâbi tutulmuş, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra kurulan yeni vakıflar ise Medeni Kanun hükümlerine tâbi olmuştur.
15. 20.02.2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ile de bu ikili yapı tek bir kanunda toplanarak, gerek eski gerekse Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra kurulan vakıflar yeni bir düzenlemeye kavuşturulmuş, eski vakıflara da tarihten gelen özellikleri, kuruluş irade ve amaçları ile vakıf senetlerindeki koşullar gereği korunmaları ve sürekliliklerinin sağlanması hususları gözetilerek kanun kapsamında yer verilmiş ve mazbut vakıflar, mülhak vakıflar, cemaat vakıfları, esnaf vakıflar ile yeni vakıfların yönetimi, faaliyetleri ve denetimi, yurt içi ve yurt dışındaki taşınır ve taşınmaz vakıf kültür varlıklarının tescili, muhafazası, onarımı ve yaşatılmasına, vakıf varlıklarının ekonomik şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesinin sağlanmasına ilişkin usul ve esaslar Vakıflar Kanunu’nda düzenlenmiştir.
16. 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 3. maddesinde vakıf tanımlarına da yer verilmiştir. Buna göre “mazbut vakıflar” bu Kanun uyarınca Genel Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Kanun"un yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 2762 sayılı mülga Kanun gereğince Genel Müdürlükçe yönetilen vakıfları; “mülhak vakıflar” ise mülga 743 sayılı Kanun"un yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve yönetimi, vakfedenlerin soyundan gelenlere şart edilmiş vakıfları ifade etmektedir.
17. Yine “mukataalı vakıf” zemini vakfa, üzerindeki yapı ve ağaçlar tasarruf edene ait olan ve kirası yıllık olarak alınan vakıf taşınmazlarını, “icareteynli vakıf” ise değerine yakın peşin ücret ve ayrıca yıllık kira alınmak suretiyle süresiz olarak kiralanan vakıf taşınmazlarını ifade etmektedir.
18. Mülhak vakıfların yönetim ve temsili, bu vakıfların Anayasa"ya aykırılık teşkil etmeyen vakfiye şartlarına göre Vakıflar Meclisi tarafından atanacak yöneticiler eliyle yapılmaktadır. Mazbut vakıflar ise fiilî ve hukuki sebeplerle devletin el koyduğu, idaresi bir makama ya da vakfedenlerin ferîlerinden başkalarına bırakıldığı, fiilen hayri bir hizmeti kalmadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğünün vesayeti altına alınan özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiler olduklarından bu vakıfların yönetim ve temsilleri, hukuki statülerinin korunarak yaşatılmaları amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğüne bırakılmıştır. Kendine özgü bu vesayet ilişkisi, mazbut vakıfların hukuki statülerinde bir değişikliğe sebebiyet vermediği gibi vakıf mal varlığının kamu malı hâline dönüşmesi sonucunu da doğurmamaktadır (AYM,26.12.2013 tarihli ve 2013/70 E., 2013/166 K.).
19. Mazbut vakıflar ile mülhak vakıflar, yönetimleri ve temsilleri bakımından farklı hukuki konumda bulunmakta ve farklı kurallara tabi tutulmaktadır. Kanun koyucu, yönetim ve temsil görevi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilen mazbut vakıflara ait taşınmazların korunması, vakfın amaç ve faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi için gelir getirici şekilde değerlendirilmesine yönelik olarak mazbut vakıf taşınmazları hakkında özel düzenlemeler öngörmüştür. Mazbut vakıfların taşınmaz varlıklarını koruyucu nitelikteki söz konusu düzenlemeler, mazbut vakıfların vakfedenlerin ferîlerinin mütevelliliğinde değil de bir kamu idaresinin yönetimi altında bulunması nedeniyle bu vakıfların kanun koyucu tarafından özel olarak korunması, bu suretle mazbut vakıfların yaşatılması ve vakıf amaçlarına ulaşılması amacını gütmektedir. Kanun koyucu, gerçek kişilerce yönetilmeyen mazbut vakıflara bir anlamda sahip çıkmakta özel bir koruma sağlamaktadır (Emine Görgülü, B. No: 2014/5871, 6.7.2017, § 43).
20. Diğer yandan, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesinde “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir” hükmüne yer verilmiştir.
21. Bu yasal düzenleme uyarınca taşınmazın vakfı adına tesciline karar verilebilmesi için mukataalı ya da icareteynli olup olmadığı ve kayıt maliklerinin mirasçılarının bulunup bulunmadığının saptanması gerektiği açıktır.
22. Davada da taşınmaz mutasarrıfının gaip kişilerden olduğu ileri sürülerek, anılan yasa maddesi uyarınca kayıt maliklerinin gaipliğine karar verilerek, taşınmazın ... Vakfı adına tescili istenmiştir. Ancak az yukarıda açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun"un yürürlük tarihinden önce kurulmuş olan mazbut vakıfların yönetim ve temsil yetkisi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Bu nedenle davanın Vakıflar Genel Müdürlüğünü temsilen ... tarafından açılmış olduğu gözetilerek, aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından öncelikle ... Vakfı’nın niteliği ile vakfiyesinin araştırılarak mazbut ya da mülhak vakıf olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
23. Mahkemece yapılacak inceleme sonucunda mülhak vakıf olduğunun anlaşılması durumunda bu tür vakıflar, vakfiye şartlarına göre Meclis tarafından atanacak yönetici eliyle yönetilip, temsil edilir ise de vakfiyedeki şartları taşımamaları nedeniyle kendilerine yöneticilik verilemeyenler bu şartları elde edinceye, küçükler ile kısıtlılar fiil ehliyetlerini kazanıncaya veya boş kalan yöneticilik yenisine verilinceye kadar, vakıf işleri Vakıflar Genel Müdürlüğünce temsilen yürütüleceğinden bu hususun da açıklığa kavuşturularak, işlerin Vakıflar Genel Müdürlüğünce temsilen yürütülüp yürütülmediğinin belirlenmesi gerekmektedir. Mazbut vakıf olduğunun anlaşılması durumunda ise taşınmazın mukataalı ya da icareteynli olup olmadığı ve kayıt maliklerinin mirasçılarının bulunup bulunmadığı hususunda hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapılmalıdır.
24. Direnme kararında dava konusu taşınmazın icareteynli vakıf olduğu hususunun kadastro tutanağının dayanağı olan eski tapu kaydında açıkça yazılı olduğu belirtilmiş ise de tespite esas eski tapu kaydında taşınmazın 3/4 payının ... Vakfından icareli olduğu yazılıdır. Böyle olunca vakfın niteliğinin ve taşınmazın icareteynli ya da mukataalı vakıf taşınmazlarından olup olmadığının Vakıflar idaresinden sorularak tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, kadastro tespiti sonucunda 3/4 payı “...”, 1/4 payı da “...” adına tescil edilen taşınmazın dayanak tüm belgelerinin eksiksiz temini ile temin edilecek ve dosyada mevcut bulunan belge içeriklerinden yararlanmak suretiyle adı geçenlerin nüfus kayıtları ve mirasçılarının bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
25. Davalı vekili tarafından direnme kararının temyizinden sonra sunulan 05.05.2016 tarihli dilekçede, dava konusu taşınmazın satışı için kayyım tarafından ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/392 E., 2004/537 K. sayılı dosyasında izin alındığı, bu iznin ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin onayından geçerek kesinleştiği ve taşınmazın açık artırma ile dava dışı ...’a satıldığı, ancak tapuda tescil yapılamadığından adı geçen kişinin eldeki bu dosya ile birleştirme talepli olarak tapu iptali ve tescil davası açtığı belirtilerek, kararın bu nedenle bozulması talep edilmiş ise de bahsi geçen ihalenin ihtiyari ihale olduğu, mülkiyetin tescilden önce kazanıldığı durumların hüküm altına alındığı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen cebri icra ihalesi niteliğinde olmadığı, böyle olunca birleştirme kararı verilmesi durumunda gerekli görüldüğü takdirde bu hususun mahkemece değerlendirileceği açıktır.
26. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı kayyım vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.