14. Hukuk Dairesi 2014/1586 E. , 2014/5680 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/02/2013
NUMARASI : 2011/505-2013/59
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 11.11.2011 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.02.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalının yürüttüğü inşaat faaliyeti nedeniyle 36559 ada 10 parsel sayılı taşınmazda bulunan, imar uygulamasından sonra kısmen komşu parselde kalan davacılara ait evin ve içerisindeki eşyaların zarar gördüğünü ileri sürerek maddi ve manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne, 8.380,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 818 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacılar, dava açmadan önce 2011/477 D. iş dosyası üzerinden davalının yokluğunda tespit yaptırmış ve bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ile tespit tutanağı davalıya tebliğ edilmiş, 26.02.2010 tarihli dilekçesi ile davalı tespit raporuna itiraz etmiştir. Mahkemece tespit raporu aynen benimsenerek hükme esas alınmıştır.
Yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir. Bu durumda mahkemece mahallinde keşif yapılarak, tespit raporu da incelenerek tarafların iddia ve savunmaya ilişkin delilleri toplanıp değerlendirilerek Dairemizin yukarıda belirtilen ilkeleri doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemeler yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, davalının yokluğunda yapılan tespit sonucu hazırlanan rapor esas alınarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz istemlerinin kabulü ile hükmün yazılı gerekçe ile BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 02.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.