Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/16459
Karar No: 2022/2547
Karar Tarihi: 15.02.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/16459 Esas 2022/2547 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2021/16459 E.  ,  2022/2547 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 09/02/2022 Çarşamba günü davacı vekili Av. ... ile davalı ... vekili Av. ... geldiler. Davalı ... adına gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili ile davalı ... vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan ... ile boşanma aşamasında olduklarını, anılan davalının müvekkilinden mal kaçırma amacı ile dava konusu taşınmazı muvazaalı olarak birlikte yaşadığı davalı ...'ye 16/11/2012 tarihinde devrettiğini belirterek, bu muvazaalı satışın iptalini istemiştir.
    Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 18/06/2019 tarih 2016/13513 Esas 2019/7716 Karar sayılı ilamı ile davanın BK'nun 19.maddesine dayalı olarak açıldığı, davacı ile davalı ... arasında Gölcük 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/446 Esas sayılı dosyasından açılan boşanma davasının devam ettiği, bu halde mahkemece boşanma davasının sonucunun bekletici mesele yapılarak, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine, aksi durumda yani bir alacağın varlığı halinde ise BK’nun 19. maddesine göre muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak, muvazaanın ispatı durumunda davanın kabulü ile bu alacağı için İİK'283/1.maddesinin kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verildiğinden bahisle bozulmuş, bozmadan sonra, mahkemece, bozmaya uyulmasına karar verilmiş ise de, Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/446 Esas sayılı dosyasından açılan boşanma davasında davacı tarafından feragat edildiği ve kararın 02/09/2016 tarihinde kesinleştiği, daha sonra 14.10.2019 tarihinde yeniden Gölcük Aile Mahkemesinin 2019/761 Esas sayılı dosyasından boşanma davası açılmış ise de, bu dava alacağının 2019 tarihinde doğmuş olacağı, iptali istenilen muvazaalı işlemin bu tarihten önce 16/11/2012 tarihinde gerçekleştiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, davacı tarafından açılmış bir mal rejimi davasının da bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz
    itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA 3.815,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı ...'ya verilmesine, duruşmada vekille temsil olunmayan davalı ... yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına ve aşağıda dökümü yazılı 26,30 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 15/02/2022 gününde Üye ...'ın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY
    Evlilik sözleşmesinden doğan yükümlülükler evlilik tarihi ile başlar ve evlilik devam ettiği sürece de varlığını sürdürürler. Taraflardan birinin ölümü veya boşanma ile sözleşme ilişkisi sona ereceğinden evlilikten doğan yükümlülüklerde ancak bu tarihte ortadan kalkar. Evlilik sözleşmesi kamu düzenine ilişkin bir sözleşme olduğundan kanun gereği tasfiyesi ancak boşanma kararı ile mümkündür. Bu nedenle tarafların kişi hukukuna ilişkin hak ve borçları da (boşanma, velayet, şahsi münasebet vs.) malvarlığına ilişkin hak ve borçları da (evlilikten beklenen menfaatin zedelenmesi sebebiyle maddi tazminat, eşya alacağı, ziynet alacağı, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak vs.) boşanma kararı ile hükme bağlanabilir.
    Buna göre, evliliğin sona erdirilmesine yönelik boşanma kararında tarafların tüm evlilikleri boyunca süren yükümlülüklerini (borçlarını) yerine getirip getirmedikleri irdelenerek tarafların kişi hukukuna ve malvarlığı hukukuna ilişkin hak ve borçları hükme bağlanacağından az yukarıda bahsedildiği üzere iş bu sözleşmeden kaynaklı borçların doğum tarihinin genel itibariyle evlilik tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.
    Hal böyle olunca, ilk açılan boşanma davasının feragatle sonuçlanmış olması sebebiyle bu tarihe kadar olan ve boşanmaya dayanak teşkil edecek davalıdan kaynaklı davranışların affedilmiş sayılacağı, daha sonra açılan veya açılacak boşanma davasının sebebini ancak ilk boşanma davasının açılmasından sonraki davranışların oluşturabileceği, iptali istenen tasarrufun ise yükümlülüğün ihlaline yönelik anılan davranışlardan önce olduğu, bu durumun borcun doğumunun tasarruftan önce olması gerektiğine ilişkin genel kurala aykırı olduğu şeklinde sayın çoğunlukça benimsenen görüşte evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerin (borçların) haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanan borçlarla eşitlenmiş olması sebebiyle isabet bulunmadığını düşünüyorum. Şöyle ki;
    Öncelikle, borcun kaynağı olarak sözleşme ve haksız fiil Türk Borçlar Kanunu’nda ayrı bölümlerde düzenlenmiş olup, hukuksal sonuçları itibariyle de birbirinden tamamen farklı borç kaynaklarıdır. Örneğin, sözleşme ilişkisinden kaynaklanan borçlar genel kural itibariyle sözleşmenin yapıldığı tarihte doğarken, haksız fiilden kaynaklanan borçlar ise, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğarlar.
    İkinci olarak, boşanmaya sebep olma ile boşanma sebebiyle hak ve borçların belirlenmesi farklı kavramlardır. Bazı hallerde bu iki kavram arasında sıkı bir ilişki mevcut olsa da (örneğin, boşanmaya bir tarafın aynı zamanda haksız fiil teşkil eden bir eylemi sebep olmuş ve bu eylem diğer tarafın kişilik haklarını ihlal etmişse ortaya çıkan manevi zarar boşanmaya sebep olan bu eylem ile sıkı sıkıya bağlıdır. Manevi zarara ilişkin borç eylemin işlendiği tarihte doğar ve hak sahibi eşin diğer tarafı affetmesi ile talep edilebilir olmaktan çıkar) çoğunlukla aralarında bir irtibat yoktur. Örneğin, velayet kendisine verilmeyen eş herhalde velayet hakkına sahip eşe müşterek çocuk sebebiyle iştirak nafakası ödemek zorunda olup boşanmaya sebep olan olaylarda kusurunun bulunmamasının hiçbir önemi yoktur. Hakeza mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak ve borçların belirlenmesinde de, eşya ve ziynet alacağına ilişkin taleplerde de boşanmada kimin kusurlu ya da daha çok kusurlu olduğunun bir ehemmiyeti yoktur. Boşanma kararı ile bu kalemlere ilişkin alacak talepleri muaccel hale gelir. Esasen maddi tazminat bakımından da durum bu şekildedir. Her ne kadar, bu kalemin istenebilirliği yönünden evlilik sözleşmesinin ihlaline (boşanmaya) sebep olan olay ve bu olaydaki kusur durumu hükmedilecek tazminatın alacak ve borçlusunu tayinde belirleyici ise de sözleşmenin ihlal edilmesi ile borcun doğumu aynı şey olmadığından burada da borcun doğum tarihinin evlilik tarihi olarak kabulü gerekmektedir. Nitekim Kanundaki mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen şeklindeki düzenlemede (TMK m.174), evlilik sözleşmesinin sona ermesi sebebiyle müspet ve/veya menfi zarara uğrayan eşin sözleşmenin sona ermesine tam veya daha fazla kusuru ile sebep olan eşten bu zararların karşılanmasını isteyebileceği şeklindedir.
    Öte yandan, sayın çoğunlukça benimsenen bu görüş, taraflar arasında genel kredi sözleşmesi bulunan hallerde önceki tarihlerde çekilen krediler ödenmiş olsa bile sonraki tarihlerde çekilen kredi/ler için borcun doğum tarihinin ilk genel kredi sözleşmesinin yapıldığı tarih olacağı yönündeki dairemizin istikrarlı bir şekilde uyguladığı içtihatları ile de çelişmektedir.
    Açıklanan tüm bu sebeplerle öncelikle Gölcük Aile Mahkemesinin 2019/761 Esas sayılı dosyasından açılan boşanma davasının bekletici mesele yapılması, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi, aksi durumda yani bir alacağın mevcut olduğunun belirlenmesi halinde ise TBK’nun 19.maddesine göre muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik olarak işin esasının incelenmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan, ilk derece mahkemesinin dava şartı yokluğu sebebiyle vermiş olduğu davanın reddine ilişkin kararı onayan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edemiyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi