Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında senetsizden davalı adına tescil edilen ...ada ..parsel sayılı taşınmazın ham toprak vasfında olup uzun yıllardır ekilip biçilmediğini, ..ada .. parseldeki meranın ortasında kaldığından genişlemeye müsait olan bölgeden açıldığını, taşınmazın bulunduğu köye sonradan yerleşen davalının zilyetliğe dayalı herhangi bir hakkı bulunmadığını, taşınmazın 3402 sayılı yasanın 18. maddesi gereğince ekonomik yarar sağlaması mümkün yerlerden olduğunu ileri sürüp tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir.
Davalı, 1968 yılında köye yerleşen dedesi tarafından önceki zilyedinden satın alınan taşınmazın terör ve hayvancılıkla uğraştıklarından ekilip biçilmediğini, son yıllarda ekip biçmeye başladığını, dava konusu yerle Hazinenin ilgisi bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, zilyetlikle iktisap şartlarının davalı yararına oluştuğunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı Hazine, dava konusu taşınmazın ham toprak vasfında olup, işlenmediğini, meraya bitişik olduğunu ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili isteği ile eldeki davayı açmıştır.
Ancak, mahkemece yapılan araştırma inceleme ve uygulamanın hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu s...Öncelikle m...a iddiası yönünden yeterli bir araştırma yapılarak çekişmeli taşınmazın meradan elde edilip edilmediği belirlenmediği gibi komşu parsel tutanakları getirtilerek tespitlerinin ne şekilde yapıldığı, varsa dayanağı olan kayıt ve belgeler yerine uygulanmak suretiyle çekişmeli taşınmaz bölümünü ne şekilde sınır okuduğu yönü üzerinde durulmamıştır.
Öte yandan davalının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin de yeterli olup olmadığı üzerinde durulmamış, gereği şekilde saptanmamış, özellikle zilyetliğin başlangıcı süresi, sürdürülüş biçimi, zilyetliğin hangi ekonomik güçle gerçekleştirildiği açıklığa kavuşturulmamıştır.Dinlenen bazı tanıklar davalının taşınmazdaki zilyetliğine uzun süreden beri ara verdiğini bildirmişlerdir.Bu beyanların Türk Medeni Kanununun 976.maddesi hükmü karşısında zilyetliğin terki anlamına gelip gelmediği de değerlendirilmemiştir.Ayrıca, 3402 Sayılı Yasanın 14.maddesinde de yazılı sınırlamalar yönünden de bir araştırma yapılmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklandığı şekilde taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak anılan hususların gereği gibi açıklığa kavuşturulması, özellikle taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek nitelikteki yerlerden olup olmadığını, tespit tarihine kadar zilyetlik koşullarının davalı yararına gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz araştırmaya dayanarak davanın reddi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.