Esas No: 2017/1709
Karar No: 2021/428
Karar Tarihi: 06.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1709 Esas 2021/428 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I.YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili 17.01.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin desteği Ferit"in davalıya sigortalı araçta bulunduğu sırada tek taraflı olarak meydana gelen kazada vefat ettiğini belirterek destekten yoksun kalma nedeni ile fazlaya dair haklarını saklı tutarak her bir davacı için 3.000TL’er olmak üzere toplam 9.000TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 13.02.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; kazanın meydana geldiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğini, tek taraflı kazada ölen sürücünün tam kusurlu olması nedeniyle davacıların dava açma haklarının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.09.2013 tarihli ve 2013/43 E., 2013/467 K. sayılı kararı ile; davacıların desteği Ferit’in kendi idaresinde bulunan araçla yaşanan tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğinden uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı, olay tarihinden dava tarihine kadar Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/I. maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 16.01.2014 tarihli ve 2013/21183 E., 2014/494 K. sayılı kararı ile;
“…Dava trafik kazası nedeni ile Borçlar Kanunu"nun 45. maddesi (6098 sayılı BK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı kurumu bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.
Borçlar Kanunu"nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK"nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK"nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK"nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK"nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705 ve HGK"nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması yönünden hukuk hakiminin tazminat davasını görürken, ceza hukuku kurallarıyla ve özellikle ceza mahkemesinin fail hakkında vermiş olduğu beraat veya mahkumiyet kararıyla bağlı olup olmadığı BK 53. maddesinde düzenlenmiştir. Sözkonusu maddede hukuk hakiminin ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmadığı hükme bağlandığı gibi ceza mahkemesi kararlarıyla da bağlı olmadığı düzenlenmiştir. Bununla birlikte suçun işlendiğine veya işlenmediğine ilişkin ceza mahkemesinin kesin kararı varsa, hukuk hakimi bu kararla bağlıdır. Görüldüğü gibi ceza mahkemesince haksız eylemin suç niteliği saptanmamış ise hukuk hakimine bunu kendiliğinden ve özgürce araştırma ve sonucuna göre karar verme yetkisi tanınmıştır.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 31.07.2011 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacılar desteği Cevat Aydın dışında araçta bulunan Mehmet Sinan Karaman adlı kişinin de yaralandığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere KTK"nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Sözkonusu trafik kazasında davacılar desteğinin vefatı ve Mehmet Sinan Karaman adındaki kişinin yaralanması cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK öngörülen ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.11.2014 tarihli ve 2014/509 E., 2014/792 K. sayılı kararı ile; KTK"nın 109/2. maddesinde belirtilen, daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece fiilin ceza kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlandığı, anılan hükmün ancak kazada yaralanan kişi bakımından açılacak davada uygulanabileceği, sürücünün vefatı nedeniyle talep edilen tazminat ile ilgili belirtilen uzamış ceza zamanaşımının uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından KTK’nın 109/2. maddesindeki ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı ve talep edilen tazminatın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun"un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
13. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir.
14. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK"nın 60 (TBK"nın 72). maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.).
15. Özel kanun niteliğinde olan KTK’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden BK"nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
16. KTK"nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;
“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.
17. Buna göre madde ile BK’nın 60 (TBK"nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup BK’nın 60. maddesi ile KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
18. Vurgulamakta yarar vardır ki KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir.
19. Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza davası zamanaşımı uygulanacaktır.
20. Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.
21. Belirtilmelidir ki KTK"nın 109. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
22. Kaldı ki TCK’da suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin 2. fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK m. 53).
23. Ayrıca ceza davası zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.
24. Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66 (mülga 765 sayılı TCK’nın 102 ). maddesine göre belirlenecektir.
25. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 23.05.2010 tarihinde Ferit Yiğit’in sevk ve idaresindeki motosiklet ile yaşanan tek taraflı trafik kazasında sürücü vefat etmiş, motosiklette yolcu olarak bulunan Mehmet Sinan Karaman’da yaralanmıştır. (Her ne kadar Özel Daire bozma kararının bir bölümünde sürücü Cevat Aydın, kaza tarihi de 31.07.2011 olarak yazılmış ise de, bozma kararında yer alan diğer anlatımlardan ve dosya kapsamından bu hususun sonuca etkili olmayan bir maddi hata olduğu anlaşılmaktadır). Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, eylem 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesini değil, 89/2. maddesinde yer alan taksirle yaralama suçunu oluşturmaktadır. KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza davası zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Ferit Yiğit’in eyleminin TCK"nın 89/2. maddesinde düzenlenen ve taksirle yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK"nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; KTK"nın 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kişinin kendi kusuruyla ölmesi hâlinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımının söz konusu olamayacağı, iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, tek taraflı trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.
Yerel Mahkemece, sürücünün kendi kusuruyla ölümü hâlinde kazanın suç teşkil eden eylem niteliğinde olmadığı bu nedenle zamanaşımının 2 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Özel Dairece, cezayı gerektiren fiilin varlığının yeterli olduğu, dava açılmasının gerekmediği bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin nazara alınması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Çözümlenmesi gereken husus, tek taraflı trafik kazasında tam kusuruyla sürücünün ölmesi hâlinde destekleri tarafından açılan tazminat davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresine ilişkindir.
Karayolları Trafik Kanunu"nun 109/2. maddesi “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yine 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 60. maddesi “cezayı müstelzim bir fiil”den, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 72. maddesi “cezayı gerektiren bir fiilden” bahsetmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 66. maddesi “Dava zamanaşımı” başlığı ile düzenlenmiş ve hangi suç için zamanaşımının ne kadar olacağını saymıştır. Söz konusu maddede kendi kusuru ile ölüm hâli düzenlenmediği gibi herhangi bir ceza kanununda da kusuruyla ölüm hâli suç olarak düzenlenmemiştir. Suç olmayan bir husus için ceza zamanaşımından bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır.
Davayı açan, müteveffa sürücünün mirasçıları olup, kişi kendi kendisine karşı taksirle öldürme suçunu işleyemeyeceğinden ortada ceza zamanaşımını uygulamayı gerektirecek bir eylem bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle, kişinin kendi kusuruyla ölmesi hâlinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımı söz konusu olmayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu nedenle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.