Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı L..’ın davalı kızından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu ...parselde bulunan .. nolu dairesini davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, dava konusu taşınmazın yargılama esnasında 3. kişiye satılması üzerine HUMK’nun 186/2 md gereğince isteğini tazminata çevirerek 37.500 YTL tazminatın davalıdan tahsili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, mal kaçırma niyetinin söz konusu olmadığını, taşınmazı bedelini ödeyerek aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın bedeli karşılığı davalıya satıldığı muvazaanın söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 1.5.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...ile temyiz edilen T.. Ö.. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :
-KARAR-
Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delilerden, tapuda davacıların miras bırakanı L..’a ait 4246 ada ..parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ...nolu bağımsız bölümün 22.4.1897 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu T...a temlik edildiği ve onunda 30.5.2005 tarihinde A... ve İ...Ö..e aynı sebeble taşınmaz mülkiyetini intikal ettirdiği görülmektedir.
Davacı yapılan ilk temlikin terekeden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, yargılama süreci içinde taşınmazın el değiştirmesi sebebiyle HUMK’nun 186.de öngörülen usuli işlem mahkemece gerçekleştirilmiş, bunun üzerine davacı isteğini bedele dönüştürmüştür.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tarafların miras bırakanının çekişme konusu taşınmaz dışında başka gayrimenkulünün bulunmadığı, 1987 tarihinde satmasına karşın ölünceye kadar bu yerde oturduğu, taşınmazın gerçek değeri ile akitteki değer arasında aşırı fark bulunduğu, diğer taraftan da satış bedelinin ödendiğinin ispat edilemediği dosya kapsamı ile sabittir.Bir kimsenin sahip olduğu ve hayatı boyunca oturduğu tek mal varlığını elden çıkarması hayatın olağan akışına aykırıdır.
Belirlenen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin terekeden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, isteğin bedele çevrildiği gözetilerek belirlenecek bedel üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde aksine karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. md. gereğince BOZULMASINA13.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 500.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.