10. Hukuk Dairesi 2016/12693 E. , 2016/12229 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili ve davalı asil tarafından temyiz edilmesi üzerine Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Davalının temyiz itirazları yönünden;
Hüküm iş mahkemesi tarafından verilmiş olup, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesi hükmüne göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir.
Olayda hüküm, 31.03.2016 tarihinde davalıya yöntemince tebliğ edilmiş, temyiz ise, davacı kurumun temyiz başvuru dilekçesinin davalıya tebliği üzerine, davalı tarafından 19.04.2016 tarihli katılma yolu ile temyiz dilekçesi ile vuku bulmuştur. İş mahkemelerinden verilen kararlara karşı katılma yoluyla temyiz olanağı bulunmadığı da gözetildiğinde, şu duruma göre davada 8 günlük temyiz süresi geçtiğinden, 01.06.1990 gün ve 1989/3 E. 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı da göz önünde tutularak davalının temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddine,
2-Davacı kurum temyiz itirazları yönünden;
Davalıya yersiz ödendiği ileri sürülen ödemelerin yasal faiziyle birlikte kendisinden geri alınması için başlatılan icra takibine yönelik itiraz üzerine açılan davanın yasal dayanaklarından olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun icra takip tarihinde yürürlükte olan 67. maddesinin ikinci fıkrasında, borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse alacaklı yararına ve istem üzerine tarafların durumuna, davanın ve hüküm altına alınan şeyin tahammülüne göre, hüküm altına alınan tutarın %40’ından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata karar verileceği yönünde düzenleme öngörülmüştür. İtirazın iptali davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Anılan tür bir alacaktan söz edilebilmesi için ise gerçek tutarın belli ve
sabit olması veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için alacağın tüm unsurlarının bilinmesi ya da bilinebilecek durumda bulunması gereklidir. Buna göre, alacağın likit nitelikte olduğunun kabulü için borçlu tarafından tutarın araştırılarak belirlenmesi olanağının varlığı yeterlidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, asıl alacak niteliğindeki yersiz ödenen ve icra takibine konu yapılan ödemelerin takip ve dava tarihi itibarıyla varlığı ve tutarının belli ve sabit dolayısıyla, likit nitelikte olduğu belirgin bulunduğundan, davacı alacaklı Kurum yararına, davalının icra inkar tazminatıyla sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu talebin reddedilmesi usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hükmün 2. paragrafının silinerek yerine, “Asıl alacağın % 40’ı oranında icra-inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacı Kuruma verilmesine” sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıya iadesine, 10.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.