Taraflar arasında görülen davada;
Davacı,..parsel sayılı taşınmazda ... arsa payına karşılık kullandığı bağımsız bölümün olmadığını, binanın kat irtifakına esas projesine aykırı yapılmış olduğunu ileri sürerek bağımsız bölümüne tecavüz edenlerin belirlenmesi, müdahalenin yapının kat irtifakına esas projesine uygun hale getirilerek giderilmesi olmadığı takdirde bağımsız bölümün tespit edilecek rayiç bedelinin tahsili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, A.A.., K.Ş.ve F..davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, kat irtifakı kurulmuş binanın bağımsız bölümüne elatmanın önlenmesi binanın mimari projesine uygun hale getirilmesi, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; parsel sayılı taşınmazda bina yapılmak üzere 5.7.1977 tarihinde kat irtifakının kurulduğu, buna göre bodrum zemin...normal kattan oluşacak şekilde yapı tasarlanarak yapı (mimari) inşaat projesinin yapıldığı ve 28.9.1977 tarihinde onaylandığı, ancak taşınmaz üzerine inşaat yapılmakla beraber binanın projesine uygun olmayacak şekilde bilirkişi raporunda belirtildiği üzere zemin..normal kat olarak yapının gerçekleştirildiği buna göre binanın ilk mimari projesinin tadil edilerek yeni projeye bağlandığı ve yeni yapıya göre oluşturulan röleve projenin 19.12.1985 tarihinde onaylanarak kesinleştiği, röleve projenin tastikinden önce bina için önceden kurulan kat irtifakına göre davacının 16.3.1984 tarihinde 20/690 pay edindiği ve bu payın 9 nolu bağımsız bölüme özgülendirildiği anlaşılmakta ise de; binanın 28.9.1997 tarihinde onaylı projesine aykırı olacak şekilde yapılmasına karşın ilk projenin tadil edilerek inşa edilen yapının 19.12.1985 tarihli geçerli ve hukuken varlığını koruyan onaylı projesine göre hukukileştirildiği görülmektedir.Öyleyse binanın röleve projesine değer verileceği tartışmasızdır.Bu belirleme karşısında davacının sicilden kaynaklanan ve hukuken korunması gerekli 20/690 payının varlığı sabit ise de, bu paya karşılık daha önceki projesinde özgülenen 9 nolu bölümün ana yapıda bulunmadığı kuşkusuzdur.Başka bir ifadeyle anılan payın yapıya göre açık kalmakta olduğu ve kaşılığının fiilen bulunmadığı görülmektedir. Diğer taraftan, davacının açmış olduğu ortaklığın giderilmesi, önceden tesis edilen kat irtifakının iptali davalarınında davacı aleyhinde sonuçlandığı, ayrıca röleve planına göre 7 nolu bağımsız bölüm olduğu anlaşılan ve davacının payının karşılığı olduğu düşünülerek kullandığı bu bölüm yönünden aleyhine açılan davanın kabul edilerek sonuçlandığı ve kararın derecaattan geçmek suretiyle kesinleştiği, bu davada da davacının payının karşılığının 9 nolu bölüm olduğu belirtilmişsede yapıda fiilen böyle bir bölümün yer almadığı, payın açıkta kaldığı dosya kapsamı ile belirgindir.
Bu açıklamalar ve belirlemeler karşısında,19.12.1985 tarihinde onaylanıp kesinleşen röleve yapı projesi iptal edilmedikçe, başka bir deyimle hukuki varlığı devam ettikçe yapının kat irtifaklı ilk projenin öngördüğü şekle dönüştürülmesine hukuken olanak yoktur.O halde mahkemece bu yöndeki isteğin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak, davacının sicilden kaynaklanan payının karşılığında ana yapıda fiilen bir bölümün bulunmadığı yapı ile ilgili idari tasarruflarında ayakta bulunduğu gözetildiğinde taraflar arasındaki çekişmenin davacının payına tekabül eden bedelin belirlenmek suretiyle davacıya mal edilerek açıkta bırakılan paya ilişkin olarak "kaydın iptaline" karar verilmek suretiyle çözüme kavuşturulmasının gerektiği açıktır.Nitekim 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 5/2 maddesi hükmünde "Ana gayrimenkulde kat mülkiyetine bağlanmamış veya lehine kat irtifakı kurulmamış arsa payı bırakılamaz."şeklinde düzenlemeye yer verilmiş ve Hukuk Genel Kurulunun 15.5.1968 gün 967/1-32 Esas, 319 sayılı kararındanda böylesine bir durumda, açıkta kalan payın iptalinin gerekeceği öngörülmüştür.
Bu durumda ise, davacının payının sicilden terkin edilmesi gerekeceği ve tüm kat maliklerinin bu payda belirli oranlarla hak sahibi olacakları, bunun sonucu olarakda bedelden tüm kat maliklerinin sorumlu tutulmalarının gerekeceğinde kuşku yoktur.Esasen fiili imkansızlık karşısında davacıda aynı şekilde istekte bulunmuştur.
O halde, davacının bedele dönük isteği değerlendirilmek suretiyle mahkemece bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın tümden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.4.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.