Esas No: 2019/742
Karar No: 2021/419
Karar Tarihi: 06.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/742 Esas 2021/419 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin iş sözleşmesinin 06.06.2012 tarihinde işveren tarafından haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, haklı fesih için yasada öngörülen altı iş günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra feshin yapıldığını, sendika üyesi olan müvekkilinin toplu iş sözleşmelerinde öngörülen ücret zamlarının 01.01.2006 tarihinden itibaren uygulanmadığını veya gelişi güzel uygulandığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirterek, fark ücret, fark ikramiye, fark fazla çalışma ücreti ile kıdem ve ihbar tazminatları alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir
Davalı Cevabı:
6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının taleplerinin tamamının belirlenebilir nitelikte olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacağını, zamanaşımına uğradığını, iş sözleşmesinin haklı nedenle ve yasal süresi içerisinde feshedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 24.12.2014 tarihli ve 2013/454 E., 2014/547 K. sayılı kararı ile; dava konusu alacakların belirsiz alacak olduğunun kabulü ile bilirkişi raporu uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 16.06.2015 tarihli ve 2015/8616 E., 2015/20774 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…2… Somut uyuşmazlıkta, dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır.
Davacı, çalışma süresini, aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri, eksik ödendiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kendisine ödenen veya ödenmesi gereken ikramiye miktarını belirleyebilecek durumdadır. Bu halde, dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fark aylık ücret ve fark ikramiye alacakları belirsiz değildir.
Taraflar arasında ücret miktarı yönünden uyuşmazlık bulunması, söz konusu alacakları belirsiz hale getirmez. Keza, davacı, mevcut ücretini ve toplu iş sözleşmesine göre kendisine ödenmesi gerektiğini iddia ettiği ücret ve diğer mali hakların miktarını belirleyebilmektedir. İşçinin ne zamandan beri çalıştığını veya ücretinin ne kadar olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına da aykırıdır. İşçinin kendisinin bilmediği bir hususun, tanıkların bildiğini veya bilirkişinin bileceğini farzetmek ispat kurallarına da aykırıdır. Keza tarafın yeterli şekilde somutlaştırıp kendisinin bilgisinde dahi olmadığını belirttiği bir hususun mahkemece bilinmesini beklemek de mümkün değildir.
İşverenin maddi hukuktan doğan yükümlülüklerini (belge ve bordro düzenleme gibi) yerine getirmemesi, tuttuğu belgelerin gerçeği yansıtmaması, davadan önce işçinin alacaklarını inkar etmesi ya da ikrar etmekle beraber yerine getirmemesi davacıya kural olarak belirsiz alacak davası açma imkanını vermez. İşçi bu durumlarda dahi, alacağının miktarını veya değerini belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açamaz(Simil, s. 412).
Anılan sebeplerle, dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fark aylık ücret ve fark ikramiye alacaklarının gerçekte belirlenebilir alacaklar olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, anılan talepler yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.
3-Fark fazla çalışma ücreti talebi bakımından, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının fark fazla çalışma ücreti alacağının bulunmadığı mütalaa edilmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporuna itibar edilmesine göre, söz konusu alacağa yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hatalıdır…” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 02.02.2016 tarihli ve 2015/223 E., 2016/32 K. sayılı kararı ile; işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde gerçek ücretin tespiti amacıyla meslek kuruluşlarından emsal ücret araştırması yapıldığı, bu ihtimalde işçinin iddia ettiği ücreti kanıtlayamamış olduğu, zira ücretle ilgili tüm delillerin işverenin uhdesinde olduğu ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmadığı, davacının istenilen alacağın türü ve hukuki niteliği belli olmasına rağmen, miktarını dava açarken tam olarak belirlemesinin olanaklı olmayabileceği, somut olayda tazminat ve alacakların belirli olmadığı, yargılama sırasında hesap raporu alınmasını, tazminat ve alacaklara esas hizmet süresi ile ücretin tespit edilmesini gerektirdiği, kısmi dava açılmasında yasanın aradığı unsurlar ve hukuki yarar şartı gerçekleştiğini, davanın usulden reddinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
11. Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.10.2018 tarihli ve 2018/22-529 E., 2018/1441 K. sayılı kararı ile “…Somut uyuşmazlıkta mahkemece bozma öncesi verilen ilk kararda davanın kısmen kabulüne karar verildiği belirtilerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fark ücret, ikramiye alacakları hüküm altına alınmış iken fazla çalışma ücreti alacağı yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm tesis edilmiştir. Özel Daire tarafından kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fark ücret ve ikramiye alacaklarının usulden reddine, fazla çalışma ücreti alacağının ise esastan reddine karar verilmesi gerektiğine dair bozma kararı verilmiştir.
Mahkemece 02.02.2016 tarihli oturumda direnme kararı verildiği belirtilerek fark ücret ve ikramiye alacakları ile kıdem ve ihbar tazminatları hüküm altına alınmış iken, fazla çalışma ücreti alacağına dair olumlu yahut olumsuz herhangi bir karar verilmemiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde de fazla çalışma ücretine dair herhangi bir değerlendirme yer almamaktadır. Diğer taraftan, mahkemece 04.02.2016 tarihinde ek karar tesis edilerek sabit olmadığı gerekçesiyle fazla çalışma ücreti alacağının reddine karar verilmiştir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında ifade etmek gerekir ki, mahkemece tesis edilen direnme kararı 6100 sayılı HMK’nın 297’nci maddesine uygun nitelikte değildir. Nitekim mahkemece direnme kararı verilmesine karşın fazla çalışma ücreti alacağına dair olumlu yahut olumsuz herhangi bir hüküm tesis edilmemiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde de fazla çalışma ücreti alacağına dair herhangi bir değerlendirme bulunmamaktadır. Bu durumda, hükmün tefhiminden sonra mahkemece ek karar ile tefhim edilen kararda yer verilmeyen fazla çalışma ücreti ile ilgili karar verilmesi hatalıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda kısa karar ve gerekçeli karar çelişkisi bulunmadığı, mahkemece verilen ek kararın taraflara tebliğ edildiği ancak tarafların bu hususta temyizi bulunmadığı, ön sorunun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
Bu itibarla, 6100 sayılı HMK’nın 297’nci maddesine aykırı şekilde tesis edilen direnme kararı usul yönünden bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.
12. Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 21.03.2019 tarihli ve 2018/445 E., 2019/58 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.02.2018 tarihli 2016/22-1264 E., 2018/392 K. sayılı kararına yer verilmekle, bordroların işveren tarafından hazırlanıp saklandığı, işçinin dava açtığı işverene başvurarak bu belgeleri temin etmesi ve buna göre alacağını tespit etmesinin mümkün olmadığı, davacı işçinin hileli girdi çıktı işlemine tabi tutularak alacağı ikramiyenin ve ücretin düşürüldüğünün sabit olduğu, işçinin öncelikle aldığı ve alması gereken ücret ile ikramiye miktarını bilmesi gerektiği, davacı işçinin bu ikisi arasındaki farkı hesaplayıp ödenmeyen ikramiye ve ücret farkı alacaklarını tespit ederek dava açması gerektiğinin söylenemeyeceği, işçinin kendi alacağını önceden hesaplayıp dava açması için gerekli bütün belgeleri çalıştığı işverenden alarak incelemesinin her zaman için mümkün olmadığı, ücret bordroları incelendiğinde birçok kesintinin yapıldığı, bu durumda işçinin hangi ücretin giydirilmiş, hangi ücretin çıplak ücreti olduğunu bilmesinin de kendisinden beklenemeyeceği, davacı vekilinin fazla çalışma ücreti alacağından feragat ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark ücret, fark ikramiye alacakları ile kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
16. HMK’nın “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;
"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanunun 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; ikinci fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin üçüncü fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.
17. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
18. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
19. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (...m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
20. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
21. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
22. Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır. O nedenle iş yargılaması kuralları ve bu anlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının iş ve sosyal güvenlik hukukuna hizmet ederken, bu hukukun ilkelerini de göz ardı etmemesi gerekecektir.
23. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.
24. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
25. 4857 sayılı İş Kanunu"nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin üçüncü fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
26. Kanunun 32. maddesinin ikinci fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
27. 4857 sayılı İş Kanunu"nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
28. Kanunun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu"nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
29. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
30. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
31. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E., 2018/24 K.; 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 21.01.2020 tarihli ve 2017/22-2198 E., 2020/29 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
32. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.
33. Somut olayda, dosya içeriğinden davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı anlaşılmaktadır.
34. Davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için, kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirmektedir.
35. O hâlde, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark ücret ve ikramiye alacaklarını belirlemesi, davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi söz konusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgeler ile tahkikata ihtiyaç duyulduğundan, mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi yerindedir.
36. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2018 tarihli 2018/22-764 E., 2018/1490 K. sayılı; 25.06.2019 tarihli ve 2016/22-2747 E., 2019/781 K.; 21.01.2020 tarihli ve 2017/22-2198 E., 2020/29 K. sayılı kararlarında da aynı sonuca varılmıştır.
37. Diğer taraftan, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatlarının, davacının çıplak ücretine ikramiye ve sosyal yardım ilave edilmek suretiyle hesaplandığı anlaşılmaktadır.
38. Açıklandığı üzere, kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücret, işçinin çıplak ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmek suretiyle belirlenmektedir. Bu kapsamda ikramiye ve sosyal yardımların parasal değerinin kıdem ve ihbar tazminatlarının hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.
39. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8/3. maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
40. O hâlde kıdem ve ihbar tazminatlarının belirlenebilmesi için de davalıda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, anılan alacakların belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri sonucuna varılmıştır.
41. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.
42. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.