![Abaküs Yazılım](/6.png)
Esas No: 2019/6437
Karar No: 2020/7028
Karar Tarihi: 28.12.2020
Danıştay 10. Daire 2019/6437 Esas 2020/7028 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6437
Karar No: 2020/7028
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
6- …
7- …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, 23/02/2011 tarihinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşamını yitiren yakınları …'in, hastaneye kaldırılmasından ölümüne kadarki süreçte teşhiste ve hastalığa uygun tedaviye başlanmasında geç kalındığı iddiasıyla, …'e 30.000,00 TL manevi ve 10.000,00 TL maddi, …'e 30.000,00 TL manevi ve 15.000,00 TL maddi, …'a 30.000,00 TL manevi, …'a 30.000,00 TL manevi, …'a 20.000,00 TL manevi, …'a 20.000,00 TL manevi, …'e 20.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulunun … tarihli ve … karar numaralı raporunda, kişiye konulan tanıların ve uygulanan muayene, tetkik, takip, tedavi ve sevk işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, kişinin tedavisini gerçekleştiren sağlık personeline atfedilecek kusur bulunmadığının belirtildiği, bu bağlamda idarenin tazmin sorumluluğu olmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, yakınlarının ölümüne sebep olan virüsün hastanede bulaşmış olduğu, teşhis ve tedavide geç kalındığı ve bu nedenle, davalı idarenin sunmuş olduğu sağlık hizmetinin kusurlu olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacıların yakını müteveffa …, 17/01/2011 tarihinde 29 haftalık gebe iken aşı olmak için aile hekimliğine başvurmuş ve yapılan tetkikte yüksek tansiyon tespit edilmesi üzerine Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir.
Aynı gün, …'in, Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine preeklempsi tanısı ile yatışı yapılmış; 18/01/2011 tarihinde vital bulgular alınması üzerine, ...'e üst solunum yolu enfeksiyonu teşhisi konulmuş; ...'in, 25/01/2011 tarihinde trombositlerinde düşme eğilimi ile karaciğer enzimlerinde artış görüldüğü, abdominalis yapılmasına karar verildiği, ancak üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi ve yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze sevk edilmesi gerektiğinden, hasta Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir.
25/01/2011 tarihinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilen ..., eklempsi ön tanısıyla yatışının yapılmasının ardından acil şartlarda ameliyata alınmış, sezaryen ile 950 gr. ağırlığında canlı kız bebek doğurmuştur.
Ateş yüksekliği ve mekanik ventilasyona rağmen düzelmeyen hiperkarbiye neden olarak H1N1 viral enfeksiyonu düşünülmüş ve 27/01/2011 tarihinde enfeksiyon hastalıkları bölümüne danışılarak tetkik yapılmış, 01/02/2011 tarihinde bildirilen mikrobiyoloji laboratuvarı test sonuçlarına göre H1N1 (+) teşhisi konulmuş ve on günlük izolasyon uygulanmıştır.
..., 23/02/2011 tarihinde gelişen ani barikardi ve kardiyak arrest nedeniyle, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir.
...'in yakını olan davacılar tarafından, H1N1 virüsünün Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bulaştığı, teşhiste geç kalınmış olması nedeniyle uygun tedaviye de geç başlanıldığı ve bu nedenle yakınlarının vefat ettiği iddia edilerek bakılmakta olan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Adli Tıp Kurumunun 16/04/2014 tarihli ve 1855 sayılı Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda özetle; "kişinin ölümünün gebelik komplikasyonlarından olan preeklampsi/HELLP sendromu ile domuz gribi (H1N1) enfeksiyonuna bağlı solunum yetmezliğinin (ARDS) ortak etkisi sonucu meydana gelmiş olduğu dikkate alındığında; kişiye konulan tanıların ve uygulanan muayene, tetkik, takip, tedavi ve sevk işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, ortaya çıkan komplikasyonlara zamanında ve uygun tedavi yöntemleri ile müdahale edilmiş olduğu, H1N1 virüsünün solunum yolu ile bulaşabildiği, hastanın tedavi gördüğü dönemde H1N1 virüsü ile enfekte olmuş başka bir vakanın mevcut olmadığının bildirildiği, H1N1 enfeksiyonunun kuluçka süresi 1-2 gün olup semptomatik seyredebileceği de bilindiğinden hastalığın başlangıç zamanının tam olarak bilinemeyeceği cihetle; kişinin tedavisini gerçekleştiren sağlık personeline atfedilecek kusur bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur." şeklinde görüş beyan edilmiştir.
Aydoğdu - Türkiye başvurusunda AİHM, Adli Tıp Kurullarında ilgili branştan yalnız bir kişinin bulunmasını eleştiri konusu yaparak, uyuşmazlıkların çözümünde tarafların tüm iddia ve itirazlarını karşılayacak yetkinlikte bir bilirkişi heyeti kurulmaması ve bu heyetin tıbbi hataya ilişkin yapacakları değerlendirmelere esas kriterler Yargıtay kararlarına atıfla şu şekilde sıralanmıştır: (Başvuru No. 40448/06, 30.08.2016)
- Davaya ilişkin alanda tek bir uzmanın katılımı, tıbbi bilirkişi raporunu düzenlemek için yetersizdir; üniversiteler arasından, güçlü bir akademik kariyere sahip, belirli bir alanda uzmanlaşmış olan kişileri görevlendirmek gerekmektedir .
- Bir tıbbi bilirkişi incelemesi, suçlanan doktorun iddia edilen zarardan sorumlu tutulup tutulmayacağı hususuna cevap vermediği takdirde yetersizdir .
- Güvenilir ve ikna edici olması için, bir bilirkişi raporu, davanın konusuyla örtüşmeli, olayları aydınlatmaya çalışmalı ve tarafların argümanlarına cevap vermelidir.
- Tıbbi bilirkişi incelemesi, hastanın teşhisi ve takibine ilişkin bilimsel unsurları ve özellikle, bu durumda kabul edilen tedavi stratejisinin uygunluğunu değerlendirmelidir.
-Tedavinin komplikasyonların neler olduğunu, diğer tedavi yöntemlerinin bulunup bulunmadığını ya da daha iyi donanımlı bir hastanede nelerin yaşandığını açıklamaksızın, soyut bir şekilde, bir komplikasyonun mevcut olduğu sonucuna varan yetersiz bir rapordan hareketle bir hüküm kurulamamalıdır.
-Yalnızca suçlanan idarenin veya doktorun ifadelerine dayanan ve soyut, gerekçelendirilmeyen ve desteklenmeyen iddialar içeren bir rapor güvenilir değildir.
- İhtilaf konusu ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu ve doktora veya idareye herhangi bir hatanın atfedilemeyeceği sonucuna varmak için tıbbi bir hata yapılmış olabileceğini belirten unsurları dikkate almayan bir bilirkişi raporu güvenilir değildir.
Uyuşmazlıkta, davacılar yakınının gebelik komplikasyonlarından olan preeklampsi/HELLP sendromu ile domuz gribi (H1N1) enfeksiyonuna bağlı solunum yetmezliğinin (ARDS) ortak etkisi sonucu hayatını kaybettiği Adli Tıp Kurumunca hazırlanmış bilirkişi raporu uyarınca sabit olmakla birlikte; Adli Tıp Kurumunca, bilirkişi raporunun hazırlanması için oluşturulan heyette konuyu değerlendirmesi gereken enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanının bulunmadığı görülmektedir.
Öte yandan, davacıların H1N1 virüsünün Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bulaştığına yönelik iddiasının, Adli Tıp Kurumunun hükme esas alınan raporunda, adı geçen hastanede görevli iç hastalıkları uzmanının hastanın tedavi gördüğü dönemde H1N1 virüsü ile enfekte olmuş başka bir vakanın mevcut olmadığı yönündeki yazısı uyarınca değerlendirildiği ve dava dosyasında, belirtilen bu yazı dahil davacıların iddialarını karşılayacak herhangi bir bilgi ve belge olmamasına rağmen, İdare Mahkemesince, bu hususun açıklığa kavuşturulması için herhangi bir inceleme ve araştırma yapmaksızın bilirkişi raporundaki kabule itibar edilmek suretiyle karar verildiği görülmektedir.
Tüm bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde hükme esas alınan Adli Tıp Kurulu raporunun yukarıda sayılan kriterleri karşılamadığı açık olup, konu ile ilgili (enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı gibi) uzman akademisyenlerden oluşacak Adli Tıp Üst Kurulundan veya üniversite öğretim üyelerinden teşkil edilecek yeni bir bilirkişi heyetinden tarafların tüm iddia ve itirazlarını karşılayacak yeni bir rapor istenerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, hastanın ilk başvurudaki şikayetleri ile nihai olarak konulan teşhisin uyumlu olup olmadığı ve hastalığın erken teşhisi halinde iyileşme imkânının bulunup bulunmadığı hususları da dâhil olmak üzere davacıların tüm iddia ve itirazlarını karşılayacak bir bilirkişi raporu alınmaksızın hüküm kurulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2.Davanın reddine ilişkin ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.