Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/1069
Karar No: 2019/115

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1069 Esas 2019/115 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2016/1069 E.  ,  2019/115 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 95-61

    Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık ... hakkında, 5237 sayılı TCK"nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin Bafra Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2014 tarihli ve 95-61 sayılı karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
    Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 29.06.2015 tarihli ve 42774 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 09.07.2015 tarihli ve 245781 sayılı ihbarnamede;
    "Yargılama konusu eylem nedeniyle kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı yapılan yargılama sonucunda sanık ...’ın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına dair Bafra Sulh Ceza Mahkemesinin 04.04.2013 tarihli ve 2012/1341 esas, 2013/447 sayılı kararının 14.05.2013 tarihinde kesinleşmiş olmasına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesinde yer alan; "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir." şeklindeki düzenleme karşısında, davanın reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 25.04.2016 tarih ve 4516-1330 sayı ile;
    "1- Sanık ... hakkında, 30/10/2012 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Bafra Cumhuriyet Başsavcılığınca 03/12/2012 tarihinde 2012/4544 soruşturma, 2012/1937 esas ve 2012/1084 iddianame sayı ile Bafra Sulh Ceza Mahkemesine dava açıldığı, Mahkeme tarafından 04/04/2013 tarihinde 2012/1341 esas ve 2013/447 karar sayı ile sanığın TCK"nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince tedaviye ve denetimli serbetlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın yasa yoluna başvurulmaksızın 14/05/2013 tarihinde kesinleştiği,
    2- Sanığın, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerini yerine getirmesi üzerine, Bafra 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 24/12/2014 tarihinde 2012/33 esas ve 2013/17 karar sayılı ek karar ile TCK"nın 191. maddesinin 5. fıkrası uyarınca sanık hakkındaki "kamu davasının düşmesine" hükmolunduğu,
    3- Aynı fiilden, Bafra Cumhuriyet Başsavcılığınca 11/04/2013 tarihinde 2012/3509 soruşturma, 2013/663 esas ve 2013/57 iddianame sayı ile Bafra Ağır Ceza Mahkemesine ikinci kez kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dava açıldığı, Mahkemece 09/05/2014 tarihinde 2013/95 esas ve 2014/61 karar sayı ile sanığın TCK"nın 191. maddesinin 2. fıkrası uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın yasa yoluna başvurulmaksızın 19/06/2014 tarihinde kesinleştiği,
    4- Bafra Ağır Ceza Mahkemesince 14/04/2015 tarihinde 2013/95 esas ve 2014/61 sayılı ek karar ile "her iki yargılamaya konu eylemin tek olduğu" gerekçesiyle infazın durdurulmasına karar verildiği,
    Anlaşılmıştır.
    CMK"nın 223. maddesinin 7. fıkrasında, "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir." hükmü öngörülmüştür.
    Somut olayda, sanık hakkında aynı fiilden dolayı hem Bafra Sulh Ceza Mahkemesine hem de Bafra Ağır Ceza Mahkemesine mükerrer olarak dava açıldığı anlaşıldığından; Bafra Sulh Ceza Mahkemesine açılan davanın diğer davadan önce açılması karşısında, Bafra Ağır Ceza Mahkemesince CMK"nın 223. maddesinin 7. fıkrası uyarınca, mükerrer olarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi yasaya aykırı olduğundan, kanun yararına bozma talebi yerindedir.
    Açıklanan nedenlere göre; Bafra Ağır Ceza Mahkemesince 09.05.2014 tarihinde 2013/95 esas ve 2014/61 sayı ile verilen kararın 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına bozulmasına, aynı Kanun"un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine," şeklinde karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.05.2016 tarih ve 245781 sayı ile;
    "...Sanık hakkında aynı eylemden dolayı Bafra Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Bafra Sulh Ceza Mahkemesinin 04.04.2013 tarih ve 2012/1341 esas, 2013/447 karar sayılı ilamı ile sanığın, TCK"nın 191/2. maddesi uyarınca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın kanun yoluna başvurulmaksızın 14.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından, sanık hakkında aynı eylemden dolayı bu dosyada açılan kamu davasının 5271 sayılı Kanun"un 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği hâlde, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verildiğinden dolayı Yerel Mahkeme kararı hukuka aykırıdır. Bu nedenle Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak buradaki bozma nedeni, açılan kamu davasının CMK"nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi ve bu bağlamda sanığın cezasının kaldırılmasını gerektiren bir bozma nedeni olduğundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kalıp yeniden yargılama yasağı bulunması nedeniyle belirlenen hukuki aykırılığın bizzat Özel Dairece giderilmesi, Özel Dairece, kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık hakkında bu dosya üzerinden açılan kamu davasının 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kararın bozulmasına, aynı Kanun"un 309/4-a maddesi gözetilerek müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinin isabetli olmadığı," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 20.06.2016 tarih ve 2204-1914 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK"nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararının, davanın reddine karar verilmesinin gerekmesi nedeniyle kanun yararına bozulması hâlinde, CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince mi yoksa (d) bendi gereğince mi işlem yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun"un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
    5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
    Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
    Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak, bu husus maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesinin dördüncü fıkrası;
    ""Bozma nedenleri:
    a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
    b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
    c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
    d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder."" şeklindedir.
    Buna göre bozma nedenleri;
    5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
    Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma ya da kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
    Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
    Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    Görüldüğü üzere; bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
    CMK’nın 223. maddesine göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları” birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide ve yargısal kararlarda genel bir kabul bulunmaktadır.
    03.06.1936 tarihli ve 9-11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen kararlardan olduğu vurgulanmıştır.
    Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 tarihli ve 169-223 sayılı kararında da belirtildiği üzere, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının, kanun yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca, CMK"nın 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararları da davanın esasını çözen kararlardan değildir.
    Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle 5237 sayılı TCK"nın 191. maddesinin, Yerel Mahkemece tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararının verildiği tarihe kadar geçirdiği aşamaların irdelenmesi gerekmektedir.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesinin ilk hâli;
    “(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
    (2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
    (3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
    (4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
    (5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmişken, 08.07.2005 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun"un 24. maddesi ile 191. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkartılmış ve maddenin ikinci fıkrası; “(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.” biçiminde değiştirilmiştir.
    19.12.2006 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle TCK"nın 191. maddesi;
    “(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
    (3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
    (4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
    (5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
    (6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
    (7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması hâlinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.” şekline dönüştürülmüştür.
    5560 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle değişik TCK"nın 191. maddesinin gerekçesinde; “…Bunun ifade ettiği anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi hâlinde, açılmış olan kamu davası derdest olmaya devam etmektedir.” denilmek suretiyle, sanıkla ilgili olarak cezaya hükmedilmeden önce tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi hâlinde, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulup da, şartın gerçekleşmesini beklemek üzere verilen ve 5271 sayılı CMK"nın 223/8. maddesinde itiraza tabi olduğu belirtilen durma kararında olduğu gibi, davanın esasının çözümlenmediği ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam ettiği belirtilmiştir.
    TCK"nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezaya hükmetmeden önce verilen tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri ya da sadece denetimli serbestlik tedbiri kararlarının tabi olduğu kanun yolu konusunda oluşan tereddütlerin giderilmesi amacıyla anılan maddenin ikinci fıkrasına, 14.04.2011 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"un 20. maddesi ile; “Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur.” cümlesi eklenmiş, bu husus 6217 sayılı Kanun"un 20. maddesinin gerekçesinde de; “Maddeyle Türk Ceza Kanunu"nun 191 inci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılarak uygulamada ortaya çıkan sorunların çözümlenmesi amaçlanmaktadır.” denilmek suretiyle vurgulanmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin sanık hakkında TCK"nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının, karar tarihi itibarıyla durma kararının hukuki sonuçlarını doğurması, 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenen durma kararlarının ise, davanın esasını çözmeyen kararlardan olması ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam etmesi karşısında; Özel Dairece bu kararın kanun yararına bozulması üzerine CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca müteakip işlemlerin mahalli mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Öte yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.04.2006 tarihli ve 114-117 sayılı kararına göre; Yerel Mahkemece 15.06.2005 tarihinde sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 5377 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 191. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hapis cezasına hükmedildiği, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece; "5237 sayılı TCK"nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine de hükmolunması gerektiği, cezanın ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranmaması halinde infaz edilebileceği" belirtilerek hükmün kanun yararına bozulmasının ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasının karara bağlandığı, itiraz üzerine Ceza Genel Kurulunca; "...CMK’nın 309/4-d maddesindeki buyurucu kural gereği, bir mahkûmiyet hükmüne ilişkin bozma nedeni, hükümlünün cezasının kaldırılmasını veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa, bu takdirde Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi hükümlünün cezasının kaldırılmasına veya daha hafif cezaya kendisi hükmetmek zorundadır. Tedavi ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Somut olayda, davanın esasını çözen nitelikteki mahkûmiyet hükmünün bozulması nedeni, hükümlüye öncekinden daha farklı ve az ceza verilmesini gerektirdiğine göre, kanun yararına bozma sonrasında Yerel Mahkemece yeniden yargılama yapılması ve hüküm kurulmasına yasal olanak bulunmamaktadır; Yargıtay Özel Dairesinin, 5237 sayılı TCK"nın 191. maddesine göre hükümlü hakkında uygulanacak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirini takdir edip saptaması zorunludur." şeklinde karar verildiği, yine Ceza Genel Kurulunun 13.06.2006 tarihli ve 151-157 sayılı kararına göre; Yerel Mahkemece sanığın 5237 sayılı TCK"nın yürürlüğe girmesinden önce işlediği kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı 19.09.2005 tarihinde, 765 sayılı TCK"nın 404/2. maddesi uyarınca mahkûmiyetine hükmolunduğu, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece; "5237 sayılı TCK"nın 191. maddesi ile 765 sayılı Kanun"un 404/2. maddesi karşılaştırıldığında, sanık hakkında lehe olan 5237 sayılı TCK"nın 191. maddesinin uygulanması gerektiği" belirtilerek hükmün kanun yararına bozulmasının ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasının karara bağlandığı, itiraz üzerine Ceza Genel Kurulunca; "Somut olayda, davanın esasını çözen nitelikteki mahkûmiyet hükmü, daha lehe sonuç doğuran 5237 sayılı TCK"nın uygulanması gerektiğinden bahisle bozulduğuna, bir başka deyişle bozma nedeni sanığa öncekinden daha farklı ve az ceza verilmesini gerektirdiğine göre, Yargıtay Özel Dairesinin, 5237 sayılı TCK"nın 191. maddesini uygulamak suretiyle hükümlüye verilecek ceza ile tedavi ve güvenlik tedbirini takdir edip saptamasının zorunlu olduğu" şeklinde karar verildiği, ancak her iki uyuşmazlıkta da kanun yararına bozmaya konu kararların "durma" kararı değil davanın esasını çözen nitelikteki "mahkûmiyet" hükümleri olduğu göz önünde bulundurulmaldır.
    Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
    "Sanık ... hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan Bafra Cumhuriyet Başsavcılığının 03/12/2012 gün, 2012/1084 sayılı iddianamesi ile Bafra Sulh Ceza Mahkemesine dava açılması üzerine yapılan yargılama sonucunda 04/04/2013 gün, 2012/1341 E-2013/447 K sayılı karar ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmiş ve bu kararın itiraz edilmeksizin 14/05/2013 tarihinde kesinleşmesinden sonra, sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerini yerine getirmesi üzerine Bafra 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/12/2014 tarihli ek kararı ile TCK"nın 191/5. maddesi uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilmiş, Bafra Cumhuriyet Başsavcılığınca birinci iddianamenin düzenlendiği tarihten sonra da uyuşturucu kullanımı devam ettiğinden bahisle 11/04/2013 tarihli ve 2013/663 sayılı iddianamesi ile Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/95 esasına kayden açılan ikinci kamu davasıyla ilgili olarak yapılan yargılama sonucunda; birinci iddianameden sonraki olaylara dayanılmaksızın, Bafra Sulh Ceza Mahkemesince yargılamaya konu edilen aynı eyleme dayanılarak aynı eylemle ilgili ikinci kez tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunduğundan bahisle Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 14/04/2015 tarihli ek kararı ile infazın durdurulmasına karar verilmiş olup 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 223/7. maddesinde yer alan "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir" hükmü gereğince Bafra Ağır Ceza Mahkemesince kamu davasının reddine karar verilmesi gerekirken, "aynı eylemle ilgili olarak daha önce hüküm kurulduğu gözetilmeksizin yeniden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmasında isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 25/04/2016 tarih ve 4516-1330 sayı ile;
    "Aynı eylem nedeniyle Bafra Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda tedavi ve denetimli serbestlik kararının verilmesinden sonra, Bafra Ağır Ceza Mahkemesine 11/04/2013 tarihli iddianame ile açılan mükerrer davanın 5271 sayılı Kanun"un 223. maddesinin 7. fıkrası uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla ikinci kez aynı eylemle ilgili olarak verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin kararın kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Bafra Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 09/05/2014 gün ve 2013/95 E, 2014/61 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20/05/2016 tarih ve 2016/245781 sayı ile;
    Özet olarak, kanun yararına bozma nedenine göre, açılan kamu davasının CMK"nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekeceği ve buna bağlı olarak hükümlünün cezasının kaldırılması ile aynı sonucu doğuracağından; kararın bozulmasından sonra CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca yeniden yargılama yasağı da dikkate alınarak belirlenen hukuka aykırılığın özel daire tarafından "davanın reddine" karar verilerek sonuçlandırılması gerekirken, müteakip işlemlerin mahallinde yapılması anlamına gelen tevdi kararının isabetli olmadığı ileri sürülerek itiraz edilmiş,
    Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine dair kararına karşı, aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü için TCK"nın 191/1. maddesinin son değişikliğiyle birlikte konumuzu ilgilendiren fıkraları irdelenerek; Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi ile ilişkilendirilmesi, buna göre de ikinci kez açılan davanın reddine dair kararın Özel Dairece verilip verilemeyeceğinin yargı kararlarından yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
    19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle de anılan maddede esaslı değişiklikler yapılarak;
    1)....
    2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
    3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
    4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
    5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
    6) ....
    7) ...
    Son olarak da 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"un 20. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin ikinci fıkrasına; "Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur" cümlesi eklenmiştir.
    Görüldüğü üzere, TCK"nın 191. maddesinin ilk hâlinde 2. fıkraya göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine de hükmedilmesinden sonra, aynı maddenin 5. fıkrasına göre tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine, aksi takdirde ise, davaya devam olunarak hüküm verileceği belirtilerek durma kararının hukuki sonuçlarını doğuran tedbir mahiyetindeki bir kararın, tedavi ve denetim yükümlülüklerine aykırı davranışın sonucunda; CMK"nın 223/1. maddesindeki nihai anlamda hükümlerden birisine dönüşmesine olanak sağlanmıştır.
    Bu kapsamda tedavi ve denetimli serbestlik kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi hâlinde olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
    Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK"nın 309. maddesinde belirtilmiştir. Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol CMK"nın 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent hâlinde gösterilmiştir.
    Buna göre bozma nedenleri;
    5271 sayılı Kanun"un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
    Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
    Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
    Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    Gelinen bu aşamada "Adil yargılanma hakkı" ilkesi incelenmelidir.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tabi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. TCK"nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen karar tedbir niteliğindeki bir karar ise de hükmedilmesi gereken kamu davasının reddine dair kararın, CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan cezanın kaldırılması ile aynı sonucu doğurduğu kabul edilmelidir. Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı ile olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması ilkesi birlikte değerlendirildiğinde; CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece TCK"nın 191. maddesinin 2. fıkrası uyarınca verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması ile aynı sonucu doğuran kamu davasının reddi söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    TCK"nın 191/2. maddesi uyarınca verilen ve kanun yararına bozmaya konu edilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin benzer olaylarda Yargıtay içtihatlarında nasıl karşılık bulduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2006/117 K sayılı ilamında;
    Adalet Bakanının istemi üzerine "yasa yararına bozma" kurumu 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre Yargıtay, istem yazısında ileri sürülen hukuka aykırılığı varit görürse, hükmü bozacaktır. Davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olan mahkûmiyet hükmünün yasa yararına bozulması durumunda Yerel Mahkemede yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin: hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran bir usul işlemine ilişkin olması gerekir.
    Hükmün, sayılanlar dışındaki bir nedenle bozulması durumunda, Yerel Mahkemede yeniden yargılama yapılması olanaksızdır. Bu durumda, hükmün bozulması ile yetinilecektir. Ancak, CYY’nın 309/4-d maddesindeki buyurucu kural gereği, bir mahkûmiyet hükmüne ilişkin bozma nedeni, hükümlünün cezasının kaldırılmasını veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa, bu takdirde Yargıtay’ın ilgili ceza dairesi hükümlünün cezasının kaldırılmasına veya daha hafif cezaya kendisi hükmetmek zorundadır. Tedavi ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    Somut olayda, davanın esasını çözen nitelikteki mahkûmiyet hükmünün bozulması nedeni, hükümlüye öncekinden daha farklı ve az ceza verilmesini gerektirdiğine göre, yasa yararına bozma sonrasında Yerel Mahkemece yeniden yargılama yapılması ve hüküm kurulmasına yasal olanak bulunmamaktadır; Yargıtay Özel Dairesinin, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası"nın 191. maddesine göre hükümlü hakkında uygulanacak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirini takdir edip saptamasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2006/157 K sayılı ilamında; yukarıdaki içtihatla aynı doğrultuda karar verilmiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2018/46-317-389 K sayılı ilamlarında;
    CMK"nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Özel Dairenin kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden; Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.06.2010 tarihli ve 1062-375 sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi gereğince bozulmasına, bozma nedenine göre uygulama yapılarak, sanık hakkında aynı fiil nedeniyle sonradan açılan kamu davasının CMK"nın 223/7. maddesi uyarınca reddine, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına dair kararı isabetli olduğundan yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan kanuni düzenlemeler ve yargı kararları ışığında; uyuşmazlığa konu somut olayımız değerlendirildiğinde;
    TCK"nın 191/1. maddesi uyarınca hükmedilen tedbir niteliğindeki tedavi ve denetimli serbestlik kararının, davanın esasını çözen hüküm niteliğindeki kararlardan olmamasına karşın, aynı konuda aynı fiil nedeniyle daha önce karar verilmiş olması nedeniyle gerçekte verilmesi gereken davanın reddine dair kararın davayı esastan çözen hükümlerden olduğu hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Tedavi ve denetimli serbestlik kararının, buna muhatap olan sanığı bazı yükümlülüklere tabi kılacağı gibi yükümlülüklere uyulmaması hâlinde; TCK"nın 191/5. maddesi uyarınca yeniden yapılacak yargılama sonucunda mahkûmiyet kararının verilme ihtimali de gündeme geleceğinden, sanık statüsünün sona erdirilmesi anlamına gelen "davanın reddi" kararının her halükarda sanığın lehine olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Kaldı ki !.. , kişinin aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ya da buna tâbi tutulabileceği endişesini taşımasının dahi temelinde insan onurunun korunmasını amaçlayan ve Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan "adil yargılanma hakkı" ilkesine aykırı olacağı gibi benzer durumlarda yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2018/46, 317, 389 K sayılı ilamlarında nihai anlamda hüküm niteliğinde olmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın bozulmasından sonra aynı eylemden dolayı verilmesi gereken davanın reddine dair kararın özel daire tarafından verilmesi hususunda yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlarına da aykırı olacağı ve böyle bir durumunda hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
    Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, sanık ... hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan dolayı TCK"nın 191/2 maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik kararının 14/05/2013 tarihinde kesinleşmesine ve yükümlüklere uygun davranmış olması nedeniyle Bafra 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/12/2014 tarihli ek kararı ile TCK"nın 191/5 maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilmesine karşın, aynı eylemden dolayı Bafra Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve 19/06/2014 tarihinde kesinleşen tedavi ve denetimli serbestlik kararının; kanun yararına bozulmasının talep edilmesi üzerine; Yargıtay Yüksek 10. Ceza Dairesi tarafından bozulmasından sonra, CMK"nın 309 maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi kararına karşı; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının CMK"nın 309 maddesinin 4 fıkrasının (d) bendi uyarınca Özel Dairece bozma kararından sonra davanın reddine de karar verilmesi gerektiğine yönelik itirazının kabul edilmesi gerekirken, Özel Daire kararının doğru olduğundan bahisle itirazın reddine dair Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir. " açıklamasıyla,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "İtirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi