Esas No: 2016/1506
Karar No: 2021/401
Karar Tarihi: 01.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1506 Esas 2021/401 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 4. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.04.2009 tarihinde emekli olduğunu, ancak 2005/29 ve 2009/1 sayılı müfettiş raporlarına istinaden kamu kurum ve kuruluşlarına karşı dolandırıcılık suçu gerekçe gösterilerek sandık odası işyerinde geçen 540 günlük çalışması iptal edilerek yaşlılık aylığının kesildiğini, sağlık hizmetlerinden yararlanmasının engellendiğini ayrıca ödenen 2.086,56TL aylığın borç çıkarıldığını, çalışmalarının gerçek olduğunu, emeklilik için 68 günlük hizmete ihtiyacı olan davacının isteğe bağlı sigortalılık ile bu eksiği tamamlaması mümkün iken böyle bir işe tevessül etmeyeceğini ayrıca ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada beraat ettiğini ileri sürerek, müvekkilinin 01.04.2009 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; 23.01.2009 tarihli ve 1 sayılı müfettiş raporunda ... Mah. 4311 Sok. No:21 ... adresinde kurulu ... sicil numaralı ...’na ait toptan ve perakende mobilya alım satım işlerine ilişkin işyerinden Kuruma bildirilen çalışmaların tamamının eylemli ve gerçek olmadığı belirlendiğinden davacının 540 günlük çalışmasının iptal edildiğini, geriye 1192 günlük hizmeti kaldığından Bağ-Kur’dan sonra 1260 günlük prim ödeme şartının gerçekleşmemesi nedeniyle aylığın başlangıç tarihinden itibaren kesildiğini, müfettiş raporundaki tespitler dikkate alındığında Kurum işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... 4. İş Mahkemesinin 06.03.2014 tarihli ve 2012/150 E., 2014/76 K. sayılı kararı ile; 18.02.2005 ve 23.01.2009 tarihli müfettiş raporlarına dayanılarak davacının 21.02.2003-05.06.2003 tarihleri arasındaki ... işyerinde geçen hizmetinin fiili ve gerçek olmaması nedeniyle iptal edildiği, bu olay nedeniyle davacı ve diğer ilgililerin yargılandığı ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/41 Esas sayılı davasında zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verildiği, müfettiş raporunun resmi belgelere dayalı somut tespitler içerdiği, yazılı belge hükmünde olduğu, davacının aksini aynı mahiyette deliller ile ispat edemediği, Ağır Ceza Mahkemesi dosyası içeriğinden ... işyerinin gerçek bir işyeri olmadığının anlaşıldığı, işveren vekili gibi hareket eden davacının dahi çalışanları isim olarak bilmediği bir işyerinde gerçek çalışma yapıldığına dair delil bulunmadığı, davacının Kurum işleminin aksini ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
7. ... 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.12.2014 tarihli ve 2014/9185 E., 2014/25291 K. sayılı kararı ile; "...01.04.2009 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yaşlılık aylığı almakta olan davacının, 01.09.2000-30.06.2002 tarihleri arasında dava dışı işveren yanındaki 540 günlük çalışmalarının fiili olmadığı gerekçesi ile iptali sonrası, tahsis şartlarının ortadan kalkması nedeni ile yaşlılık aylığının başlangıçtan itibaren iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine (iş sözleşmesine) dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 4’üncü maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında 2’nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6. maddede de, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’üncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte iş sözleşmesi, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı Kanunun 2. maddesine göre hizmet akdinin kurulması ve 6. madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Bu maddelerde açıkça belirtildiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili çalışma saptanmadıkça, sadece hizmet akdine dayanılması halinde sigortalılık söz konusu olamaz.
Mahkemece, bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu gözetilerek, bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurularak, yöntemince inceleme ve araştırma yapılmalı, dava konusu dönemde dava dışı işverenin Kurum nezdindeki tüm dönem bordroları celp edilerek, Kurumca sigortalılığı iptal edilmeyen ve dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu işverenler veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler titizlikle araştırılarak belirlenmeli, işyeri sicil dosyası getirtilerek, işverenin Kuruma işi bırakma yönünde dilekçe verip vermediği tespit edilmeli, işverenin vergi kayıtları ve muhtasar beyannameleri celp edilerek ihtilaf konusu dönemde sigortalı işçi çalıştırmaya yönelik faaliyetinin varlığı ve dava dışı işverenin ihtilaf konusu dönemde cezaevine girip girmediği belirlenmeli, bu çerçevede tanıkların bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde; iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak eylemli çalışma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği tüm açıklığıyla belirlenerek, uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... 4. İş Mahkemesinin 14.05.2015 tarihli ve 2015/35 E., 2015/392 K. sayılı kararı ile; davacının 21.02.2013 (2003) tarihine kadar olan çalışmalarının gerçek olduğu, bu tarihten sonraki hizmetlerin gerçek olmadığı, diğer çalışanların hizmetleri de aynı nedenle iptal edildiğinden bordro tanığı bulunmadığı, işyerinin kısa süre faaliyet göstermesi karşısında dinlenen komşu işyeri tanıklarının soyut ve çelişkili beyanları yanında 21.02.2003 tarihinden sonraki döneme ilişkin bilgilerinin bulunmaması ve davacının talep döneminde tutuklu olmadığı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Direnme kararını süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
11. Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 11.11.2015 tarihli ve 2015/10-3243 E., 2015/2622 K. sayılı kararı ile; direnme kararının usulüne uygun olmadığı belirtilerek usulün öngördüğü nitelikleri haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmak üzere direnme kararı sair yönleri incelenmeksizin usulden bozulmuştur.
12. ... 4. İş Mahkemesinin 16.02.2016 tarihli ve 2015/644 E., 2016-35 K. sayılı kararı ile; HGK"nın bozma kararına uygun biçimde önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararını süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının iptal edilen hizmetlerinin gerçek ve fiili çalışmaya dayalı olup olmadığı konusunda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
15. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
16. Bu durumda, 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
17. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
18. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
19. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan da söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
20. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
21. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
22. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
23. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
24. Ayrıca 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).
25. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
26. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin onuncu fıkrasında, “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlemesine; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin sekizinci fıkrasında ise, “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
27. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
28. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
29. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
30. Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
31. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
32. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
33. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
34. Nitekim HGK"nın 14.11.2019 tarihli ve 2016/10-374 E., 2019/1184 K; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K.; 11.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2115 E., 2021/70 K. ile 04.03.2021 tarihli ve 2016/(21)-10-1856 E., 2021/206 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
35. Somut olayda, davacının ... Mah. 4311 Sok. No:21 ... adresindeki "..." isimli ... sicil numaralı işyerine girişi 31.07.2000 tarihi itibariyle yapılmış ve 01.09.2000-30.06.2002 tarihleri arasında toplam 540 günlük çalışma bildirilmiştir.
36. 23.01.2009 tarihli ve 01/İNC/01 sayılı müfettiş raporunda ..."na ait ... Mah. 4311 Sok. No:21 ... adresindeki ... sicil numaralı işyeri ile ilgili 01.03.2000-30.06.2002 tarihleri arasındaki dönem yönünden yapılan incelemede işyeri bildirgesinin 16.08.2000 tarihinde Kuruma intikal ettiği, işverenin 30.07.2002 tarihli ve 130591 sayılı Kuruma verdiği dilekçe ile işyerini 30.06.2001 tarihinde terkettiğini belirttiği, işyerinin yasa kapsamına alındığı 01.03.2000 tarihinden 30.06.2002 tarihine kadar Kuruma prim ödenmediği belirtilip bazı sigortalıların beyanlarına ve işyeri ile ilgili tespitlere yer verildikten sonra sonuç olarak ..."na ait işyerinde fiilen sigortalı çalıştırılmamış olduğu, bu nedenle Kuruma bildirimleri yapılan davacı ve ismi yazılı diğer kişilerin çalışmalarının tamamının fiili ve gerçek olmadığından iptali ile varsa haksız ödemelerin tahsili ve suç duyurusunda bulunulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Müfettiş raporunda yer alan bazı beyanlarda ise işverenin hapse gireceğinden bahsedilmiştir.
37. Davalı Kurumun 13.04.2009 tarihli iç yazışmasında 23.01.2009 tarihli müfettiş raporunda ... sicil numaralı dosyada işlem gören "..." işyerinin sahte olduğu olduğu tespit edildiğinden aralarında davacının da bulunduğu 20 kişiye uzun vadeli sigorta kollarından yapılan harcamaların faizi ile birlikte tahsili için gerekli işlemlerin yapılması istenmiştir.
38. Davalı Kurumun 12.06.2009 tarihli davacıya hitaben yazılan yazısında, 11.03.2009 tarihli tahsis talebine istinaden hizmet birleştirmesi suretiyle bağlanan yaşlılık aylığının ... sicil numaralı işyerinden bildirilen 540 günlük çalışmasının iptal edilmesi ve geriye kalan hizmetlerinin tahsis için yeterli olmaması nedeniyle 01.04.2009 tarihi itibariyle kesildiği, yersiz ödeme ile ilgili daha sonra bilgi verileceği belirtilmiştir.
39. Kurumun 22.09.2009 tarihli yazısında ise toplam 2.086,56TL yersiz ödenen miktarın davacıdan iadesi talep edilmiştir.
40. Öte yandan davacının 26.09.2002-05.06.2003 devresinde çalışmalarının bildirildiği dava konusu işyerine bitişik konumdaki ..."a ait 1040916 sicil numaralı işyeri ile ilgili olarak düzenlenen 18.02.2005 tarihli ve 2005-29 sayılı müfettiş raporunda, davacının 26.09.2002-21.02.2003 tarihleri arasındaki hizmetlerinin eylemli ve gerçek olduğu, 21.02.2003-05.06.2003 devresinde ise fiili ve gerçek çalışma bulunmadığı, yine diğer sigortalılar için de sahte hizmet bildirimi yapıldığı ve iptali gerektiği yönünde tespitlere yer verildiği, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007//41 E., 2008/410 K. sayılı kararı ile, aralarında davacı ile ..."un da bulunduğu sanıklar hakkında ... Mah. 4311 Sk. No:22 adresindeki ... İnşaat Day. Tük. Mall ünvanlı işyerinin hayali olduğu, gerçekte faaliyet göstermediği, işe giriş bildirgelerinin sanıkların sağlık ve emeklilik haklarından faydalanmak için düzenlendiği iddiası ile kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında atılı suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanıkların beraatine karar verildiği, Yargıtay 15. Ceza Dairesince dava zaman aşımı süresi dolduğundan hükmün bozulmasına, Ceza Muhakemeleri Kanunu"nun 223/8. maddesi uyarınca sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği görülmüştür.
41. Mahkemece davacının bildirdiği tanıkların beyanları alınmış, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/41 E. sayılı dava sonucu beklenmiş ve daha sonra davacının 21.02.2003-05.06.2003 tarihleri arasındaki ... isimli işveren yanında geçen çalışmalarının gerçek olmadığı, davacının müfettiş raporundaki tespitlerin aksini ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, direnme kararında da yine bu işyerindeki çalışmalarla ilgili değerlendirmeler yapılarak davanın reddine ilişkin önceki hükümde direnilmiştir.
42. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; davanın kamu düzeni ile ilgili olduğu, bu kapsamda hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık durumlarının önlenerek temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının sağlanması bakımından davanın özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği gözetilerek dava dışı ... isimli işverenin Kurum nezdindeki dönem bordroları getirtilerek bordrolarda isimleri yazılı olup sigortalılığı iptal edilmemiş ve davacı ile birlikte çalışmış kişilerin tanık olarak beyanları alınmalıdır. Yine komşu işverenler ile benzeri işleri yapan işverenler tespit edilmeli ve bu işverenler ile bunların bordrolarında kayıtlı çalışanların tanık olarak bilgilerine başvurulmalıdır. Ayrıca işyerinin Kurumdaki sicil dosyası getirtilmeli, işverenin işi bırakma yönünde dilekçe verip vermediği belirlenmeli; vergi kayıtları ile muhtasar beyannameleri celbedilerek uyuşmazlık konusu dönemde işçi çalıştırmayı gerektirir bir faaliyetinin olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Bunlardan başka işverenin cezaevine girip girmediği de araştırılmalıdır. Böylece toplanan deliller değerlendirilerek işyerinin kapsamı, kapasitesi ile niteliği de dikkate alınarak davacının anılan dönemde eylemli ve gerçek bir çalışması olup olmadığı tespit edilmelidir. Hâl böyle olunca Özel Dairenin bu hususları kapsayan bozma kararı yerindedir.
43. Ne var ki, davacının sahte olduğu gerekçesiyle iptal edilen çalışmaları ... sicil numaralı ..."na ait "..." unvanlı işyerine ilişkin olmasına rağmen mahkemece dava konusu olmayan ve bu işyerine bitişik konumdaki ..."a ait 11040961 sicil numaralı işyeri ile ilgili deliller toplanarak buna ilişkin ağır ceza mahkemesindeki dava sonucu beklenip bu kapsamda değerlendirmeler yapılarak karar verildiği hususu ile ihtilaflı çalışmalara ilişkin ceza dava dosyasının getirtilerek göz önünde tutulması gerektiği hususu da bozma kararına ilave edilmelidir.
44. O hâlde direnme kararı Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda (43. paragraf) belirtilen ilave sebeplerden dolayı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle ve yukarıda yazılı ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
..
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.