17. Hukuk Dairesi 2014/14573 E. , 2016/6009 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :......Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı borçlu ..."ün aleyhine açılan boşanma, nafaka, tazminat davası sonucu hükmedilmesi muhtemel alacakların tahsilini imkansız hale getirmek amacıyla aile konutu olarak kullanılan taşınmazı 29.7.2008 tarihinde kardeşi davalı ..."e sattığını belirterek davalılar arasındaki muvazaalı satış işleminin iptali ile tapunun eski hale getirmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu ... vekili, davacının boşanma davasında da dava konusu evle ilgili talebi olduğundan eldeki davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazın müvekkiline babası tarafından bağışlandığından müvekkilinin şahsi malı olduğunu, taşınmazın davacının isteği doğrultusunda 55.000 TL bedelle satılarak bedelinin davacıya ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... savunma yapmamıştır.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre dava konusu 2008/26371 sayılı takip dosyasına konu borcun ödendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Borçlar Kanunu"nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. HMK"nin 33.maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK
19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK"nın 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK"nın 277. ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK"nın 277. ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK"nın 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda davacı vekilinin, eldeki davayı davalı ... aleyhine açılan boşanma davası sonucu hükmedilmesi muhtemel tazminat alacağının tahsiline yönelik açtığı, (eldeki davadan önce tedbir nafakasına ilişkin 2008/26371 sayılı takip dosyasına konu borç ödenmiş olduğundan) ......Aile Mahkemesinin 24.6.2010 tarih 2008/912 Esas 2010/861 Karar sayılı kesinleşmiş ilamı ile davacı lehine 30.000 TL maddi 40.000 TL manevi tazminat ile müşterek çocuklar için aylık 250 TL iştirak nafakasına hükmedildiği 2010/2893 sayılı takip dosyası ile 70.000 TL tazminat 1.500 TL iştirak nafakası ve 2.772,86 TL işlemiş faiz olmak üzere ilamını 74.272,86 TL üzerinden takibe konduğu ve takibin derdest olduğu anlaşıldığından eldeki davanın 2010/2893 sayılı takip dosyasındaki alacağın tahsiline yönelik olarak açıldığı kabul edilerek mevcut delillerin TBK"nun 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun olmayan gerekçeyle davanın reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 17/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.