Ceza Genel Kurulu 2019/22 E. , 2019/101 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 25.05.2018
Sayısı : 271-435
Karşılıksız yararlanma suçundan sanık ..."ın beraatine ilişkin Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 551-930 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 15793-2863 sayı ile;
"Fiilin suç oluşturmaması nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi dışında delillerin takdir ve tayini gereken durumlarda sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraat kararı verilemeyeceği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Dairemizin uyum gösteren kararlarının da bu yönde olduğu gözetilmeden, 5271 sayılı CMK"nın 193/2. maddesine yanlış anlam verilmek suretiyle sanığın sorgusu yapılmadan delil takdiri yoluna gidilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrası devam olunan yargılama sonucunda, önceki hükümde olduğu gibi sanığın beraatine ilişkin Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.05.2017 tarihli ve 240-349 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 22.01.2018 tarih ve 5607-59 sayı ile;
"...Bozma ilamımızda belirtildiği üzere, fiilin suç oluşturmaması nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi dışında, delillerin takdir ve tayini gereken durumlarda sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraat kararı verilemeyeceği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Dairemizin uyum gösteren kararlarının da bu yönde olduğu gözetilmeden, 5271 sayılı CMK"nın 193/2. maddesine yanlış anlam verilmek suretiyle sanığın sorgusu yapılmadan delil takdiri yoluna gidilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 25.05.2018 tarih ve 271-435 sayı ile;
"...Ceza yargılamasında sanığın duruşmaya davet edilerek dinlenmesi bir taraftan tanık
beyanları gibi delil olarak değerlendirildiğinden ödev; diğer taraftan sanığın suçlamaya karşı savunma hakkını yapması bakımından bir haktır. Sanık açısından ise duruşmada hazır bulunmak bir ödev değil haktır. Çünkü sanığın savunmasını yapabilmesi, Anayasada yer alan hak arama ve hâkim önünde sorununu anlatabilme hakkını kullanması ancak duruşmada hazır bulunması ile mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesi de sanığın savunma hakkını kullanmasını hak arama olarak değerlendirmiştir. Sanığın savunmasının alınmaması yolunda istisnalar bulunmaktadır. Nazari olarak; 1- İstinabe suretiyle savunması alınabilecek olan sanığın duruşmada hazır bulunması şart değildir. 2- Sanığa isnat edilen suçun, adli para cezası veya müsadere veya adli para cezası ile müsadereyi birlikte gerektirmesi durumunda sanığın savunmasının alınmasına gerek bulunmamaktadır. 3- Sanığın derhal beraatına karar verilmesi durumunda yokluğunda yargılama yapılabilecektir.
CMK"nın 193/2. maddesi, sanık hakkında toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varıldığında sorgusu yapılmamış olsa da davanın bitirilebileceği şeklindedir. CMK"nın 176/2, 193 ve 199. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; sanık hakkında toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da duruşma açılarak dava yokluğunda bitirilebilir. (Prof. Dr. Nur Center ve Doç. Dr. Hamide Zafer, 7. Baskı, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 651)
Sanığa isnat edilen suçun yaptırımının hafif olması durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uyarınca sanığın ifadesi alınmadan dava bitirilebilecektir. Örnek vermek gerekirse; D. J. Harrıs - M. O. Boyle - C.Warbrick in Low of the European Convention on Human Rights, 1995, sayfa 205"de "Duruşmaya ilişkin etkili bir tebligat devlet tarafından yapılamamış olmakla birlikte, tebligatın yapılması için yeterince gayret gösterilmiş ise gıyapta yargılama yapılması mümkündür." demek suretiyle devletin pozitif yükümlülüğünün sınırlarını ortaya koymuştur. Mahkememizin 2015/564 esas sayılı dosyasının 16.05.2014 tarihli kararının gerekçesinde açıklandığı üzere, yakalama kararı çıkarılan sanığın savunmasının alınması yoluna gidildiğinde netice olarak beraat kararı verileceğinden CMK"nın 141 ve devamı maddeleri uyarınca tazminat davası açabilecek ve tazminat davası açmasa dahi yakalama kararı ile beraat edecek olan sanık, mağdur olacaktır.
Nazari olarak, sanığın duruşmaya katılmaması hâllerinde duruşma açılabileceğinin istisna olduğu kabul edilmiştir. Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da, duruşma açılarak dava yokluğunda bitirilebilir.
Yüksek Yargıtay 13 ve 22. Ceza Dairelerinin, mahkememizce karşılıksız yararlanma suçundan sanığın savunması alınmadan verilen beraat kararlarını onadığı bilinmektedir. Örnek vermek gerekirse; Yargıtay 22. Ceza Dairesi 13/04/2016 tarihli, 2015/22294 esas ve 2016/5890 karar sayılı ilamı ile mahkememizin 2013/759 esas ve 2013/971 karar sayılı Atakan Sayılı"nın savunması alınmadan verilen beraat kararını onamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere, sanığın savunması bir taraftan delil olarak değerlendirildiğinden, sanığın bu dosyada suçlamayı kabul ettiği düşünüldüğünde bile mahkûmiyet kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü Yüksek Yargıtayın yerleşik içtihatları uyarınca sanığın savunması tek başına delil olarak kabul edilip mahkûmiyet kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Sanığın suçlamayı kabul eden ikrarı, başka deliller ile de doğrulanmalıdır. Dolayısıyla somut olaya dönüldüğünde, katılan ... yetkililerince düzenlenen tespit tutanağında, sanığın abonesiz, perakende satış sözleşmesi yapmadan elektrik kullandığı ve kullanılan elektriğin sayaçtan geçtiği yazılıdır. Dava açan iddianamede de sanığın abone olmadan elektrik kullandığı ve borcunu ödemediği ileri sürülmüştür. Dolayısıyla sanığın sayaca müdahale ettiği veya ölçümün eksik yapılması için davranışta bulunduğu ileri sürülmediği gibi yargılama aşamasında da katılan ... ve iddia makamı tarafından sayaca müdahale edildiği ileri sürülmemiştir. Karşılıksız yararlanma suçunu düzenleyen TCK"nın 163/3. maddesi yürürlüğe girmeden önce sayaca müdahale edilerek veya sayaç dışından elektrik kullanılması hırsızlık suçu olarak nitelendirilir ve mahkûmiyet kararı verilirdi. Bu yolda ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlarda dahi suçun oluşması için sayaç dışından veya sayaca müdahale edilerek elektrik kullanılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, mağdur veya zarar görenin yasaya aykırı davranışları suç kabul edilerek sanığın mahkûmiyetine gidilemez. Somut olayımızda ... sanığa haber vermeden abonelik sözleşmesini tek taraflı olarak feshettikten sonra mahallinde tutanak düzenlemiştir. Tutanakta yukarıda belirtildiği üzere sanığın abonelik sözleşmesi olmaksızın sayaçtan geçirerek elektrik kullandığı ileri sürülmüştür. Oysa Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ile 29.12.2005 tarihli ve 622 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararı uyarınca ... yetkililerinin elektrik faturalarının ödenmemesi veya abone sözleşmesi yapılmadan usule aykırı elektrik kullanılması durumunda mühürleme yapması gerekmektedir. Somut olayımızda, sanığın sayaçtan geçirerek elektrik kullandığı, zarar gören kurum tarafından belirtildiği gibi sayaca müdahale sayılacak bir davranışı olmadığı da açıktır. Keza, sanık savunmasının delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmakla birlikte, sanık duruşmaya katılıp "karşılıksız yararlanma suçunu kabul ediyorum" dese bile iddia makamı, katılan vekili ve katılan kurum tarafından sayaca müdahale edildiği veya sayaç dışından elektrik kullanıldığı ileri sürülmediğine göre mahkûmiyet kararı verilemeyecektir.
Dosyamızda sanığın sayaç dışından veya sayaca müdahale ederek elektrik kullandığı ileri sürülmediği gibi abonesiz elektrik kullanımı, karşılıksız yararlanma suçunun maddi unsuru olarak kabul edilemeyeceğinden, CMK"nın 193/2. maddesine uygun olarak yargılamanın bitirilip verilen beraat kararının yerinde olduğu," gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan önceki hükümlerde olduğu gibi beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.09.2018 tarihli ve 62830 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 12.12.2018 tarih ve 5832-15363 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra devam olunan yargılama sırasında, başka suçtan Karataş Kadın Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olduğu tespit edilen sanığın savunmasının alınması amacıyla SEGBİS ile bağlantı kurulduğu, ancak talimat mahkemesince sanığın hastaneye sevk edildiğinin bildirilmesi nedeniyle sanığın beyanının alınmasından vazgeçilip, yokluğunda yargılamaya devam edilerek sanıktan aleyhe karşı diyecekleri sorulmadan, önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"un 326. maddesinin ikinci fıkrasına göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafinin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesinin birinci fıkrasında da yer verilmiş olup anılan bu Kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini ileri sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi hâlinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesinin üçüncü fıkrasına göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı, sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu hükmün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.05.2018 tarihli ve 271-435 sayılı direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.