14. Hukuk Dairesi 2016/15832 E. , 2020/3405 K.
"İçtihat Metni"14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 02.12.2015 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 28.06.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı, tarafların müştereken malik olduğu 14 adet taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini talep etmiştir.
Davalı ... dışındaki tüm davalılar duruşmadaki beyanlarında; davaya bir diyeceklerinin olmadığını bildirmişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 12 adet taşınmaz üzerindeki ortaklığın, aynen taksim mümkün olmadığından, satış yoluyla giderilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir.
Paydaşlığın (Ortaklığın) giderilmesi davaları, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar (Ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı, tarafları için benzer sonuçlar doğuran davalardır.
Paydaşlığın (Ortaklığın) giderilmesi davasını paydaşlardan (Ortaklardan) biri veya birkaçı diğer paydaşlara (Ortaklara) karşı açar. HMK"nın 27. maddesi hükmü uyarınca, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasının 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının en önemli unsurudur. Bu itibarla, paydaşlardan veya ortaklardan birisinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.
Öte yandan, paydaşlığın (Ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs gibi bütünleyici parça (Muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (Ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar (Ortaklar) ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (Ortaklara) dağıtılır.
Bütünleyici parçanın (Muhdesat) arzın paydaşlarına (Ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay vermek mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davalılar ..., ... ve ... vekili temyizinde, dava konusu taşınmazlar üzerinde muhdesat iddialarının bulunduğunu, ancak mahkemece müvekkillerinin yokluğunda tayin edilen yeni keşif gününün kendilerine bildirilmediği gibi keşif zaptı ve bilirkişi raporlarının da tebliğ edilmediğinden muhdesat iddialarını bildiremediklerini beyan etmiştir.
Bu durumda mahkemece, adı geçen davalılara keşif zaptı ve bilirkişi raporları usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek, HMK"nın 281. maddesi uyarınca yapılan keşfe ve anılan bilirkişi raporlarına karşı beyan ve itirazlarını sunma imkanının sağlanması gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan, davalı..."a dava dilekçesi ve tensip zaptı ile duruşma günü ve saatini bildirir tebligatların usulüne aykırı olarak doğrudan adres kayıt sisteminde yer alan adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, dolayısıyla davalının usulüne uygun şekilde davadan haberdar edilmediği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesi uyarınca adı geçen davalının öncelikle bilinen en son adresine tebligat çıkarılarak, bilinen en son adresinin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde ise anılan yasanın 21. maddesi uyarınca adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edilmek suretiyle tebligatların bu adresine yapılarak usulüne uygun şekilde davaya katılımının sağlanması gerekirken, davalının savunma hakkını kısıtlayacak şekilde davaya katılımı sağlanmaksızın işin esası hakkında karar verilmesi de doğru değildir.
Bununla birlikte, davaya konu edilen 104 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde, tam paylı olarak dava dışı 3. kişi İsmail Serbest adına kayıtlı olduğu, davanın taraflarının taşınmazda payının bulunmadığı ve taşınmazla herhangi bir ilgilerinin olmadığı anlaşıldığından mahkemece, bu taşınmaz yönünden davanın aktif ve pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bahsi geçen taşınmazın kabul kapsamına alınarak yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiş; açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 04.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.