8. Hukuk Dairesi 2012/2208 E. , 2012/9393 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine, ... (... kızı), dahili davalı ... ve ... Hanım ..aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Tavas Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09.02.2011 gün ve 31-47 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi Hazine ve kayyım vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde, 190 ada 22 sayılı parselin esasen vekil edeninin murisi Huriye İnaç adına tapuda kayıtlı olması gerekirken kadastro çalışmaları sırasında Ali oğlu ... karısı ...adına tespit ve tescil edildiğini, ...’nin tapu kütüğünde maliki kim olduğu anlaşılamayan kişi olduğunu, 20 yılı aşkın bir süreden beri taşınmazın aralıksız-çekişmesiz malik sıfatıyla vekil edeninin zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu açıklayarak tapu kaydının iptali ile vekil edeni ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, kadastrodan önceki sebepler bakımından 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini kayıt malikine kayyımın atanması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 190 ada 22 sayılı parselin ... karısı ...adına olan tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine hüküm, Hazine ve kayyım vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK.nun 713/2. fıkrasında, “… maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan…. “ hukuki sebebine dayalı olarak tapu kaydığının hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle TMK.nun 713/1 ve 2. fıkraları gereğince açılan iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, davada taraf teşkili sağlanmadığı gibi yapılan araştırma ve incelemede hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık konusu 190 ada 22 sayılı parsel, 15.02.1984 tarihinde 2613 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılan kadastro çalışmalarında 1936 tarih ve 1535 tahrir sayılı vergi kaydına dayalı olarak “Hacı ... karısı ...” adına tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanağı 21.05.1985 tarihinde kesinleşmiştir. Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak dava, kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise, mirasçılarına yöneltilerek açılır. Kayıt maliki Hacı İmamoğlu ... karısı ...’ye dava yöneltilmiş ise de dava dilekçesinin ...’ye tebliğ edilmediği, gazete ilanı yoluyla tebligatın yapıldığı ancak yerel gazete ile ilanın yapıldığı, Türkiye genelinde yayınlanan, tirajı 100.000 üzerinde olmayan bir gazete niteliğinde bulunduğu anlaşılmıştır. Ancak mahkemece, Tavas Mal Müdürü kayıt malikine kayyım olarak atanmış ve kayyım huzuruyla davaya devam edilerek taraf teşkili yoluna gidilmiştir. Davada Hazine avukatı aynı zamanda kayyımı da temsil ettiği anlaşılmaktadır.
TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan 3 ayrı hukuki sebepten birine veya birkaçına dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davaları kamu düzeni ağırlıklı davalar olup kendiliğinden araştırma ve inceleme yöntemine tabidirler. Şu halde, bu tür davaların kayıt malikine seçilen kayyım ile yürütülmesi olanağı bulunmamaktadır. Kayıt maliki ölü ise belirlenecek mirasçılarına karşı davanın açılması gerekir. Şu halde, öncelikle kayıt malikine ait hasımlı veraset belgesinin (hasım Hazine olacak) alınması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, veraset belgesi dosyaya sunulduğunda davanın tüm mirasçılarına yöneltilmesi, bundan sonra 7201 sayılı Tebligat Kanununun tüm ilgili hükümleri göz önünde bulundurularak bozma ilamının tüm mirasçılarına tebliği ve taraf teşkilinin sağlanması suretiyle davanın yürütülmesi zorunludur.
Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesiyle mümkün olur. HUMK.nun 73. maddesinde ; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez,” denilmektedir. Madde metninde, açıkça görüldüğü üzere taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe mahkemece karar verilemez. Aynı durum Hukuk Muhakemesi Kanununun 27. maddesinde de; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan “hukuki dinlenilme hakkı" tabiriyle 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Yani bu ilke (kavram) aynı zamanda taraf teşkili koşulunu da içermektedir. Bu hak, Anayasanın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir. Somut olayda, mahkemece, her ne kadar, işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında tapu kayıt malikine herhangi bir şekilde ve yolla tebligat yapılmamış ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece, davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz (HGK.nun 22.02.2012 Tarih, 2011/8-763 E., 2012/85 sayılı kararı).
Bundan ayrı, her ne kadar mahkemece, davalı gösterilen... oğlu ...karısı ...ismi üzerinde durulmuş gerekli araştırma ve inceleme bu isim ve ekleri esas alınarak yapılmış ise de, kadastro tutanağında da görüldüğü üzere tutanağın edinme sebebinde revizyon gören vergi kaydı esas alınarak “ Hacı İmamoğlu ....karısı ... “ tümcesi yer almaktadır. Bu tümce esas alınmak suretiyle ilgili Nüfus Müdürlüğünden durumun sorulması, henüz bilgisayara (otomasyona) geçilmeden önce nüfus idarelerinde mevcut bulunan nüfus aile kütükleri (defterleri) üzerinde inceleme yapılarak böyle bir kişinin olup olmadığının belirlenmesi, var ise, nüfus kaydının istenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde aynı tümce esas alınarak gerekli zabıta araştırılmasının yapılması düşünülmelidir.
Öte yandan, taşınmazın 1936 tarih ve 1535 tahrir nolu vergi kaydına dayalı olarak tespitinin yapıldığı, tutanağın 15.02.1984 tarihinde düzenlendiği ve dava tarihine göre aradan çok uzun zamanın geçmediği göz önünde tutularak kayıt malikinin gerçekten maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan kişi olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi gerekir.
O halde, mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki açıklamalar ve genel olarak değinilen yol gösterici nitelikteki hususlar göz önünde bulundurularak hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde araştırma ve incelemenin yapılması ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili dahi sağlanmadan hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Kabul şekline göre de Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 tarih ve 2010/8-58 Esas – 2010/78 Karar sayılı ilamı ile TMK.nun 713/2. fıkrasına göre açılan davalarda kayıt maliki ve mirasçılarının her türlü yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı öngörülmüştür. Bu nedenle TMK.nun 713/3. fıkrasından hareketle ve Genel Kurul kararı göz önünde bulundurularak eksik harcın davacı taraftan alınmasına, davacı tarafın yaptığı tüm yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilir. Davanın, olumlu veya olumsuz sonuçlanması bu sonuca etkili değildir.
Davalı Hazine ve kayyım vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 18.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.