Ceza Genel Kurulu 2018/318 E. , 2019/83 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 190-257
Nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından sanıklar ..., ..., ... ve ..."ın beraatlerine ilişkin İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.11.2015 tarihli ve 553-224 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 12.04.2017 tarih ve 11608-9201 sayı ile;
"...İstanbul ili Eyüp ilçesi Kemerburgaz semtinde bulunan ve Orman Kanunu"nun 2/B maddesi gereğince orman alanı dışına çıkarılıp özel mülkiyete konu edilebilecek alanlara ilişkin olarak, katılanın kendi ailesinden kalan ve bizzat tarafından kullanılan taşınmazların açılan davalar sonucu katılan adına tescil ve kaydının yapıldığı, sanıklar ... ve ... tarafından söz konusu taşınmazların mülkiyetinin kazanılması sürecinde katılana yardımlar yapıldığı gerekçesiyle yaklaşık 15 dönümlük kısmının kendilerine verilmesi gerektiğinin iddia edildiği, taraflar arasında tanık..... aracılığıyla yapılan görüşmede sanıkların 2.000.000 TL talep ettikleri, katılanın bunu kabul etmemesi üzerine sanıklar ... ve ... tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü polis kriminal raporuna göre sahte olduğu tespit edilen, katılanın borçlu olarak göründüğü 26.250.000 USD bedelli bononun tahsil amacıyla avukatlık yapan diğer sanıklar ... ve ..."a tahsil cirosu ile verildiği, adı geçen avukat sanıkların alacaklı sıfatıyla, katılan aleyhine İstanbul 19. İcra Müdürlüğünün 2012/1637 Esas sayılı dosyası üzerinden toplam 14.181.178 USD karşılığı 25.000.000 TL olarak haciz işlemine başlanılması üzerine durumdan haberdar olan katılanın vekili aracılığıyla imza ve borca itiraz etmesi şeklinde gerçekleşen olayda;
Söz konusu bononun ve bononun dayanağını oluşturan sözleşme üzerinde yapılan kriminal incelemeler sonucu düzenlenen uyuşmazlığı çözmeye yeterli, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporlarında suça konu bonodaki borçlu ... adına atılan imzaların ona ait olduğu fakat, bu imzaların bono için değil başka amaçla atıldıkları, atılış amaçları dışında üstteki metin ile bağlantıları koparılıp daktilo ile boş kısmın bono olarak doldurulduğunun ayrıca katılan adına atılan imzaların düzenleme tarihi olan 2008 yılı imzaları ile değil 1998 yılında attığı imzalar ile uyumlu olduğunun bildirilmesi karşısında,
Sanıkların fikir ve irade birliği içerisinde hareket ederek, katılan tarafından başka amaçla atılan imzalı evrakın yazı ile imza arasındaki boşluğundan faydalanılarak boş kısma daktilo ile bono haline getirip, belirtilen şekilde oluşturulan sahte bono ile icra takibi yapmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri anlaşıldığından, sanıkların atılı suçlardan mahkumiyetleri yerine, dosya kapsamına uygun düşmeyen eksik ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.07.2017 tarih ve 190-257 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hükümlerdeki gibi sanıkların beraatlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.01.2018 tarihli ve 64214 sayılı "Onama-bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 31.05.2018 tarih ve 726-4132 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı suçların yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanıklara verilmeden direnme kararı verilmesinin, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, direnme kararına konu beraat hükümlerinin verildiği 14.07.2017 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanıklardan ve sanıklar müdafiilerinden diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur." şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni Kanun"da kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki "Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir." ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hali, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında sanıklar ve müdafilerinin bozma ilamına ilişkin görüşleri sorulup ve Cumhuriyet savcısının mütalaası da alındıktan sonra, hazır bulunan sanıklara son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükümlerin tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme kararının diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.07.2017 tarihli ve 190-257 sayılı direnme kararına konu beraat hükümlerinin, hükümlerden önce son sözün hazır bulunan sanıklara verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.