
Esas No: 2015/582
Karar No: 2019/65
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/582 Esas 2019/65 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 14
Mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 8. maddesine muhalefet eyleminden dolayı kabahatli Superonline (Tellcom) İletişim Hizmetleri A.Ş. hakkında aynı Kanun’un 25 ve 26. maddeleri uyarınca 3.432 TL idari para cezası uygulanmasına dair İstanbul Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün 02.07.2010 tarihli ve 927 sayılı idari para cezası kararına karşı yapılan başvurunun kabulü ile anılan kararın iptaline ilişkin İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.11.2012 tarihli ve 104 değişik iş sayılı kararına karşı ilgili idare tarafından yapılan itiraz üzerine inceleme yapan İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesince 18.01.2013 tarih ve 14 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 26.05.2014 tarihli ve 35955 sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 10.06.2014 tarihli ve 201916 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.12.2014 tarih ve 20560-20127 sayı ile;
“...4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun"un 26. maddesinin 3. fıkrasındaki "Bu Kanun hükümlerine göre verilen idari yaptırım kararlarına karşı 06.01.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulur. Ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz." şeklindeki düzenleme karşısında anılan Kanun uyarınca verilen idari para cezasının iptali istemine ilişkin başvuru konusunda, idare mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.01.2013 tarih ve 2013/14 değişik iş sayılı kararının, CMK"nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.01.2015 tarih ve 201916 sayı ile;
“...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
İdari yaptırım kararına yönelik itirazın kabulüne, idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair kararın, kanun yararına bozulmasına karar verilmesi hâlinde, Özel Dairece, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi mi yoksa (c) bendi uyarınca mı işlem yapılacağının, yani idari para cezasının iptaline ilişkin mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması durumunda, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanun"un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken "karar" ve "hüküm" ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Yargılamanın değişik aşamalarında gerek hâkimlik makamı gerekse mahkemeler tarafından farklı nitelikte kararlar verilmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; ‘mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları’ birer hükümdür. Yine ‘adli yargı dışındaki bir yargı mercine yönelik görevsizlik kararları’ da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.
Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza yerilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir mutabakat bulunmaktadır.
03.06.1936 tarihli ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardan olduğu vurgulanmıştır.
Adli yargı dışındaki bir yargı mercine yönelik görevsizlik kararları, yasa yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan değildir. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararlarının da davanın esasını çözen kararlardan olmadığı açıktır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince bozma, aynı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Kararı veren mahkeme veya hâkimce bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi yasa gereği zorunludur. Ayrıca bu tür kararların kanun yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağına dair bir kurala ilgili maddede yer verilmemiştir. Uygulamada Yargıtay tarafından (a) bendi kapsamına giren kararların kanun yararına bozulmasına ve anılan bent uyarınca bozma kararı doğrultusunda kararı veren hâkim veya mahkemece gereken kararın verilmesini sağlamak üzere ‘müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine’ karar verilmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi gereğince kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışında kalan hükümlere ilişkin ise, aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama da yapılamaz.
Mahkûmiyet hükmünde, bozma sonrası yapılacak uygulamalar bozma nedenine göre farklı düzenlendiği hâlde, mahkûmiyet dışındaki davanın esasını çözen kararların bozulmasının sonuçları açısından bozma nedenine göre bir ayrım yapılmamıştır. Mahkûmiyet hükmü dışında kalan davanın esasını çözen hükümlerin hangi nedenle olursa olsun kanun yararına bozulması, aleyhe tesir etmeyecek ve yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmeyecektir. Bu hükümlerin, kanun yararına bozulmasının aleyhe sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılmayacağı yasanın açık hükmü gereğidir.
Uyuşmazlık konusunun, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca başvuru üzerine Yerel Mahkeme tarafından verilen kararın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanun"da hüküm bulunmaması hâlinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kanun"da kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 ve 5271 sayılı Kanun hükümlerine atıf yapılmıştır.
Kabahatler Kanunu"nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adli mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235-247, 19.10.2010 tarihli ve 166-197 ile 19.10.2010 tarihli 167-195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Bu kararların sonucu olarak CMK’da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu"na göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu"nda yer alan düzenlemeye göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İstanbul Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünce kabahatli .... hakkında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca hükmedilen idari para cezanın iptali amacıyla, Kabahatler Kanun"u uyarınca yapılan başvuru üzerine İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesince başvurunun kabulü ile verilen idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin verilen bu karara karşı yapılan itirazın reddine dair İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesine ait kararın, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığında ve 309. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan dört bendin hiçbirisinin doğrudan kapsamına girmediğinde tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu"na göre, idari yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuru üzerine Yerel Mahkemece verilen idari yaptırım kararının iptali ve iptal kararına yapılan itirazın reddine ilişkin kararın, davanın esasını çözen bir karar olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu durum karşısında Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine Yerel Mahkemece idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin verilen bu karara karşı yapılan itirazın reddine karar verilmesi üzerine kesinleşen İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesinin itirazın reddine ilişkin kararının, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilmesi, hakkaniyete uygun bir kabul olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.06.2013 tarihli ve 1360- 290 sayılı, 17.09.2013 tarihli ve 2012/7-1359 Esas, 2013/365 Karar, 01.10.2013 tarihli ve 2012/7-1395 Esas, 2013/406 Karar sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemece başvuru üzerine verilen idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin itirazın reddine dair İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesince verilen kararın, Özel Dairece CMK’nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken, CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 14.05.2015 tarih ve 2232-15224 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari para cezasının iptaline ilişkin sulh ceza mahkemesi kararına karşı yapılan itiraz üzerine merci tarafından verilen itirazın reddine dair karardaki hukuka aykırılığın CMK"nın 309/4-a maddesi kapsamında mı yoksa 309/4-c maddesi kapsamında mı kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
İstanbul Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünce düzenlenen 18.06.2010 tarihli tutanak ile; 03.04.2010 tarihinde tüketici Barış Tabak"ın, 05.04.2010 tarihinde tüketici Emre Korkmaz"ın ve 27.04.2010 tarihinde tüketici Ramazan Hizan"ın kapısına gidilerek internet aboneliği sözleşmesi düzenlenmesi sebebiyle Superonline (Tellcom) İletişim Hizmetleri A.Ş."nin mülga 4077 sayılı Kanun"un 8. maddesini ihlal ettiğinin tespit edilmesi üzerine Müdürlük tarafından düzenlenen 02.07.2010 tarihli ceza kararında; aynı Kanun"un 25 ve 26. maddeleri gereğince 3.432 TL idari para cezası uygulanmasına karar verildiği, idari para cezasının kabahatli Superonline (Tellcom) İletişim Hizmetleri A.Ş."ye tebliğ edilmesi üzerine kabahatli vekilince idari para cezasının iptalinin talep edildiği,
İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 1046 sayılı kararıyla usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle idari yaptırım kararının iptaline karar verildiği, ilgili kararın tebliğ edilmesi üzerine İstanbul Valiliği Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğünce idari para cezasının iptaline ilişkin karara itiraz edildiği,
İtiraz mercisi olan İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesince 14.02.2012 tarih ve 40 sayı ile; gerekçe yazılmaması ile itiraz dilekçesinin ve karara dayanak yapılan hukuki mütalaanın karşı tarafa tebliğ edilmeyerek savunma hakkı tanınmaması sebebiyle hukuka aykırı olan idari para cezası tutanağının iptaline ilişkin kararın kaldırılmasına, diğer yönleri incelenmeyen dosyadaki bundan sonraki işlerin mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesi üzerine, İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesince 16.11.2012 tarih ve 104 sayı ile; itiraz dilekçesi ve dilekçeye ekli belgelerden itiraz edenin iddiası karşısında tutanakta savunmanın aksini gösterir bir açıklık olmamakla itiraz yerinde görüldüğünden idari yaptırım kararının iptaline karar verildiği, ilgili kararın kabahatli şirkete ve idari yaptırım kararı uygulayan idareye tebliğ edilmesi üzerine İstanbul Valiliği Ticaret İl Müdürlüğü tarafından idari para cezasının iptaline ilişkin karara itiraz edildiği,
İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.01.2013 tarih ve 14 sayı ile; yapılan itirazın reddine, dosyanın ikmali için Mahkemesine iadesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun"un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK"da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK"nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun, mülga 4077 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine verilen iptal kararına karşı itiraz edilmesi üzerine itiraz mercisi tarafından aynı Kanun"un 29. maddesi uyarınca verilen kararın CMK"nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanun"da hüküm bulunmaması hâlinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kanun"da kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK hükümlerine atıf yapılmıştır.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md. 5), yer bakımından uygulama (md. 6), hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md. 12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine; 22. maddenin dördüncü fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin beşinci fıkrasında ise tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikle 29. maddenin birinci ve beşinci fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCK ile 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanun"un 22. maddesinde genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince;
5326 sayılı Kanun"un 27. maddesinde "başvuru" kanun yolu düzenlenmiştir:
1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması hâlinde, bu karar aleyhine on beş gün içinde sulh ceza hâkimliğine başvurabilecektir. (27/1. md.) Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması hâlinde idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır. (27/8. md.)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi hâlinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir. (27/5. md.) Ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu kanun yolu merci tarafından incelenecektir. (27/7. md.)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi hâlinde, bu karar aleyhine on beş gün içinde sulh ceza hâkimliğine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecektir. (27/6 md ve CMK 173. md.)
Başvuru üzerine hâkimlik makamının yetkili bulunmadığının anlaşılması hâlinde dosya yetkili sulh ceza hâkimliğine gönderilecek, başvurunun süresi içerisinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza hâkimliğince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının saptanması hâlinde başvurunun bu nedenle reddine karar verilecektir. Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının belirlenmesi hâlinde ise hâkimlik tarafından idari yaptırım kararının hukuka uygun olması hâlinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması durumunda ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin dokuzuncu fıkrasındaki şartların varlığı hâlinde ise başvuru merci idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Hâkimliğin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi hâlinde de bu mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 5271 sayılı CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde de başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca;
a)14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun"la yapılan değişiklik öncesinde 2.000 TL"ye kadar (2.000 TL dâhil), değişiklik sonrasında ise 3.000 TL"ye kadar (3.000 TL dâhil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilecek kararlar ile,
b)Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen kararlara itiraz üzerine, itiraz mercisince verilecek kararlar ile,
c)İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi hâlinde, itiraz üzerine itiraz mercisince verilecek karar ile,
5326 sayılı Kanun"da öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edildiğinde, bu karar Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecek olup sulh ceza hâkimliğince verilen kararda hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi hâlinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, bu kanunda CMK"ya atıf yapılması da kendisine özgü sistem öngörülmesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanunu"nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235–247 sayılı, 19.10.2010 tarihli ve 166–197 sayılı, yine 19.10.2010 tarihli ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Ancak CMK"da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan aynı Kanun"un 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu"na göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu"nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İtiraz mercisi olan İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabahat ve karar tarihinde yürürlükte bulunan mülga 4077 sayılı Kanun"un 26/3. maddesi uyarınca kabahatli aleyhine verilen idari para cezasının iptaline ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamakta olup, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin bozma kararı bu açıdan usul ve yasaya uygundur.
Sulh ceza mahkemesince verilen idari yaptırım kararının iptaline dair kararın uyuşmazlığa konu kabahate uygulanan idari para cezasını ortadan kaldırması sebebiyle davanın esasını çözen nitelikte kararlardan olduğu, buna mukabil sulh ceza mahkemesince verilen karara itiraz edilmesi üzerine itiraz mercisi olan asliye ceza mahkemesince verilen itirazın reddi kararının, somut uyuşmazlık özelinde, 5326 sayılı Kanun"un 27. maddesi uyarınca idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine idari para cezasının iptal edilip edilmeyeceği hususunun sonuca bağlaması durumunda davanın esasını çözen bir karar olacağı ancak söz konusu kararın mevcut hâliyle kabahatlinin itirazına ilişkin davanın esasını çözmediği kabul edilmelidir.
Yargılama makamı tarafından verilen bir kararın hatalı ya da hukuka aykırı olduğu iddiası ile ortaya çıkan uyuşmazlığın çözülmesi amacıyla yargılama makamının önüne götürülmesi şeklindeki hukuki çarenin “kanun yolu”na başvurma ya da “kanun yolu davası” olarak adlandırılması, CMK"nın “olağan kanun yolları” üst başlıklı ikinci kısmında tanımlanan itiraz, istinaf ve temyizin birer olağan kanun yolu davası olması, CMK"nın 223. maddesinde davanın reddi kararının tanımlanması ve itirazın bir kanun yolu davası olması karşısında, merci tarafından verilen itirazın reddi kararlarının da aynı Kanun"un 223. maddesinde tanımlanan kararlardan "red" kararı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Aynı maddede red kararı verilmesi gerektiği hâllerden bir kısmını ayrıca belirtmiş olması itiraz davasının reddine dair kararın mahiyetini değiştirmez.
Öte yandan, Özel Dairece idari para cezasının iptaline ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin görevli olduğundan bahisle kanun yararına bozma kararı verilerek dosyanın itiraz mercine gönderilmesinden sonra kabahatli aleyhine verilen idari para cezasının iptaline ilişkin başvuruda idare mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi hâlinde idare mahkemesince kabahatli vekilinin iptal talebiyle ilgili olarak mevzuat doğrultusunda idari para cezasının iptaline veya talebin reddine karar verilebilecek olup kanun yararına bozma sonucu yapılan işlemler ve verilen kararlarla birlikte idari para cezasının iptal edilmemesi sebebiyle kabahatli aleyhine sonuç doğabileceği hususunda da tereddüt bulunmamaktadır.
Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine idari para cezasının iptaline ilişkin karara karşı yapılan itiraz sonucunda itiraz mercisi tarafından verilen itirazın reddine dair kararın, davanın esasını çözmemesi, aleyhe değiştirme yasağının uygulanabileceği kararlardan olmaması, mahallince yeniden inceleme ve araştırma gerektirmesi ile CMK"nın 223. maddesinde tanımlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu karardaki hukuka aykırılığın CMK"nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin kabul edilmesi hakkaniyete uygun bir çözüm olacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz mercisi tarafından verilen itirazın reddine dair kararın Özel Dairece CMK"nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"İdari para cezasının iptaline ilişkin sulh ceza mahkemesi kararına karşı yapılan itiraz üzerine merci tarafından verilen itirazın reddine dair karardaki hukuka aykırlığın CMK"nın 309/4-a kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılacağına ilişkin sayın çoğunluğun kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
Kanun yararına bozma yoluna başvurmadaki amaç, sanığın haksız yere uğradığı zararı ortadan kaldırmak olduğundan kanun yararına bozma kararları sanık aleyhine sonuç doğurmaz. Bunun istisnası CMK"nın 309/4-a maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre davanın esasını çözmeyen bir karar aleyhine (örneğin son soruşturma açılmasına yer olmadığına, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yapılan itiraz üzeine verilen red kararı gibi) kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulmuş ve karar bozulmuş ise hakim ve mahkemece gerekli araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra yeniden karar verilecek bu karar da lehe veya aleyhe ayrımı yapılmayacaktır.
Somut olayımızda itiraza konu kararda idari para cezasına yapılan itiraz başvurusu İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesince incelenerek başvurunun kabulüne ve idari para cezasının iptaline karar verilmek ve bu karara yapılan itirazda İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesince reddedilmek suretiyle davanın esası çözülmüştür. Karar CMK"nın 309/4-a maddesi uyarınca görev yönünden bozulduğunda idare mahkemesince yapılacak bir araştırma inceleme kalmadığı gibi idare mahkemesince müterizm aleyhine karar verilmesi de kanunen mümkün değildir.
Her ne kadar mahkemelerin görevine ilişkin kararlar kanun yararına bozma yoluyla incelenip bozulduğunda görevli mahkemece yapacağı inceleme ve araştırma sonucunda sanığın aleyhine de karar verilebilirse de buradaki görev hususu davanın esasını çözmeyen karardır. Örneğin sulh, asliye, ya da ağır ceza mahkemesinin yargılama başında ya da hükümden önce verdiği görevsizlik kararları gibi.
Bu nedenlerle karardaki hukuka aykırlığın CMK"nın 309/4-c kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılması gerekirken aynı kanunun 309/4-a kapsamında bozma nedeni yapılmasına ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum." şeklinde,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.