13. Ceza Dairesi 2013/11659 E. , 2014/6127 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Çocuk Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık, mala zarar vermek
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Adli emanet eşyası hakkında bir karar verilmemiş ise de mahallinde karar verilmesi mümkün olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
I-Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Suç tarihi itibarıyle 12-15 yaş arasında olan suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 sayılı TCK."nın 151. maddesinde tanımlanan mala zarar verme suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Yasanın 66/1-e, 66/2 ve 67/4 maddelerinde öngörülen 6 yıllık kesintili zamanaşımının, suç tarihi tarihi olan 11.02.2007 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk ... müdafiinin temyiz istemi bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK"un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK"nın 223/8 maddesi uyarınca zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
II-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.12.2012 tarih ve 2012/1247 Esas ve 2012/1842 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nın 143. maddesinde düzenlenen “suçun gece vakti işlenmesi”nin suçun daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâli olması nedeniyle aynı yasanın 66/3. maddesi uyarınca dava zamanaşımı sürelerinin hesabında dikkate alınacağı öngörüldüğünden ve suça sürüklenen çocuğun eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 143/1, 35/2, 31/2 maddelerine uyduğu anlaşılmakla, tebliğnamede yer alan bozma istemli düşünce benimsenmemiştir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre suça
sürüklenen çocuk ... müdafiinin temyiz istemi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA, 25.02.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY : 5271 sayılı CMK m. 223(9) hükmünün uygulanması ve özellikle “derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; 5271 sayılı CMK m. 223(9)"da yer alan “derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “işin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; zamanaşımı süresi dolduğu için dosyanın esasına girmeden, davayı düşürmek gerekir.
Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zamanaşımından düşürülmesi gerekir.
Aşağıda açıklayacağımız gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nun yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “davanın esasına girmeden”, “delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK’nun 223(9)’ncu maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı CMK m. 119 hükmü uyarınca aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı CMK"nun 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir. ) bile, “delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı CMK m. 223(9) bağlamında bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, “derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A.S. 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK"nun 223(9)’ncu maddesi hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
Somut olayda, suça sürüklenen çocuk aleyhine, 11.07.2007 tarihinde işlediği iddia olunan mala zarar verme suçundan açılan davada 10.03.2011 tarihinde, konu yönünden suçun maddi unsurunun oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi gerekirdi. Nitekim Dairemizce, 14.05.2013 günlü, 2012/3611 esas, 2013/14389 sayılı kararla, yaşı büyük olduğu için davaları ayrı görülen... ve ... hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararı onanırken “Hırsızlık suçunun konusunu çalınmak istenen aracın oluşturması durumunda, malın çalınması sırasında araca verilen zarardan dolayı ayrıca mala zarar verme suçundan verilemiyeceği” açıkça belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK"nun 223. maddesinin âmir hükmü uyarınca; dava zamanaşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılama dava zamanaşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı, diye davayı düşüremeyiz, yani şüpheli ya da sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız.
Sonuç olarak, suça sürüklenen çocuk Y.A. hakkında mala zarar verme suçundan beraat yerine mahkûmiyet kararı verlimesi nedeniyle hükmün bozulması gerekir.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne karşıyım.