14. Hukuk Dairesi 2019/2541 E. , 2020/3313 K.
"İçtihat Metni"14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 04.09.2013 gününde verilen dilekçe ile irtifak bedelinin ödenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen hükmün onanmasına ilişkin Dairemiz kararına karşı karar düzeltme talebi yerel mahkeme tarafından süresinde olmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin karara karşı Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, irtifak bedelinin ödenmesine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 135 ada 18 parsel sayılı taşınmazda ... Genel Müdürlüğü lehine 1809 m2 irtifak hakkı tahsis edildiğini fakat bu yere karşılık kendisine bir hak verilmediğini belirterek, irtifak hakkına binaen kendisine bir bedel ödenmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, irtifak hakkının Kamulaştırma Kanununun öngördüğü prosedürlere tamamıyla uygun olarak yerine getirilerek tesis edildiğini ve daimi olduğunu, kamulaştırma işleminin yapıldığı sırada taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, o tarihlerde taşınmazda zilyet olan kişi adına kamulaştırma bedelinin yatırıldığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
1- Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiş, Dairemizce onanmış, davacı karar düzeltme talebinde bulunmuş, mahkemece karar düzeltme talebinin süresinde olmadığı gerekçesiyle 08.10.2018 tarihli ek kararla reddedilmiş, bu ret kararı davacı tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Yargıtay kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunulduğuna göre, talebin süresinde olup olmadığını denetleme ve süresinde değilse bu hususta karar verme yetkisi karar düzeltme talebini inceleyecek Yargıtay’ın ilgili Dairesine aittir. Yerel Mahkemenin bu konuda karar verme yetkisi bulunmamaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432"nci maddesinin (5.) fıkrasında yerel mahkeme hakimine tanınan yetki, "Temyiz talebinin kanuni süresinde bulunması" ve "Kararın temyizi kabil olmaması" haline münhasır olup, karar düzeltme talebi bu hükmün dışındadır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir.
a) Bu kanun değişikliğine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligatın, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılması gerekir. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir.
b) Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir.
Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından, Anayasanın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nin “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesi ile tebligat Kanununun yukarıda bahsi geçen hükümlerine aykırı olacaktır.
Somut olayda, davacıya Yargıtay ilamı 16.02.2018 tarihinde adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilmeden doğrudan Kanunun 21/2. maddesi gereğince tebliğ edilmiş olduğu ve usulüne uygun tebliğin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Davacı 11.06.2018 tarihinde süresinde karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Bu sebeple karar düzeltme talebinin reddine dair yerel mahkemece verilen 09.10.2018 tarihli ek karar usul ve yasaya aykırı olduğundan ortadan kaldırılmasına, davacının karar düzeltme talebinin esastan incelenmesine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve Dairemizce de benimsenen mahkeme kararının gerekçesine göre hüküm usul ve yasaya uygun bulunmuş, temyiz istemi bu gerekçelerle karşılanarak karar onanmıştır.
Dairemizin onama ilamında düzeltilmesi gereken bir yön bulunmadığından, HUMK"nun 440. maddesindeki nedenlerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Davacının 09.10.2018 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazlarının yukarıda l. bentte gösterilen sebeple kabulü ile ek kararın açıklanan sebeple ortadan kaldırılmasına, davacının karar düzeltme talebinin yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple
REDDİNE, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 03.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.