Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/4
Karar No: 2019/46

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/4 Esas 2019/46 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/4 E.  ,  2019/46 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Sulh Ceza
    Sayısı : 314-43


    Resmen teslim olunan mala el konulması ve bozulması suçundan sanık ..."un TCK"nın 290/1, 62 ve 50/1-b maddeleri gereğince 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve katılanın zararının suçtan önceki hale getirilmesi seçenek yaptırımına çevrilmesine ilişkin Yahyalı (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.04.2011 tarihli ve 314-43 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.04.2014 tarih ve 13204-4735 sayı ile;
    "Resmen teslim olunan taşınmaza elkonulması suçunun, taşınmazın hak sahibine mahkeme hükmü gereğince resmi olarak yapılacak teslimden sonra haklı bir sebep olmaksızın aynı taşınmaza hakkında mahkeme hükmü infaz edilen fail tarafından tekrar elkonulması suretiyle oluşacağı;
    Somut olayda; katılan lehine geçit hakkı tesis edilmesine ilişkin Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/240-2007/20 Esas-Karar sayılı davanın tarafı olmayan ve geçit hakkı tesis edilen taşınmazın maliki bulunmayan sanığın dosya kapsamına göre taşınmaz maliki ve Sulh Hukuk Mahkemesinin hakkında verdiği kararın infaz edildiği.... adına hareket ettiğine dair de delil bulunmaması karşısında, TCK"nın 290/1. maddesinde düzenlenen suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yüklenen suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.06.2014 tarih ve 360976 sayı ile;
    "Resmen teslim olunan mala elkonulması ve bozulması
    Madde 290- "(1) Hükmen hak sahiplerine teslim edilen taşınmaz mallara tekrar elkoyan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
    (2) Muhafaza edilmek üzere başkasına resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan taşınır malın bu kişinin elinden rızası dışında alınması halinde hırsızlık, cebren alınması halinde yağma, hileyle alınması halinde dolandırıcılık, tahrip edilmesi halinde mala zarar verme suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek cezanın yarısından dörtte üçüne kadarı indirilir" hükmünü içermektedir.
    Hak sahiplerinin çıkarlarını korumak amacıyla yapılan düzenlemede, daha önceden fail tarafından yapılan haksız müdahalelerin, mahkeme kararıyla tespit edilerek hak sahiplerine teslim edilmesi sonucunda, failin yeniden taşınmaza tecavüz etmesi sonucunda gerçekleşen ikinci eylem suç sayılmış ve failin eylemi müeyyide altına alınmıştır.
    Failin, suça konu eylemi el koyma ve fiziki güç kullanma suretiyle fiili hakimiyet ve tasarruf sağlama şeklinde gerçekleşmektedir. Hak sahibinin fiili tasarruf yetkisi elinden alacak şekilde, taşınmaz üzerinde, kendi egemenliğini hakim kılması amaçlanmaktadır.
    Ayrıca mahkemece verilen kararın tek başına suç oluşturmadığı ve taşınmazın icra marifetiyle hak sahibine teslim edilmesi suçun oluşması için zorunlu bir unsurdur.
    Suçun oluşması için aranan şartlar şu şekilde sıralanabilir.
    1- Fail kendisine ait olmayan bir başka taşınmaza el koymalı,
    2- Failin bu kararı mahkeme kararıyla engellenmeli,
    3- Mahkeme kararı usulüne uygun olarak infaz edilerek hak sahibine teslim edilmeli,
    4- Taşınmazın hak sahiben resmen teslim edildiği, fail tarafından bilgisine ulaşmalı,
    5- Fail aynı taşınmazı tekrar el koymalı
    Bu koşulların gerçekleşmesi durumunda sanık hakkında TCK"nın 290. maddesinde yazılı suçun oluştuğu kabul edilmelidir.
    Maddi olayda, Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.07.2007 tarih ve 2004/240 Esas- 2007/20 karar sayılı kararı ile ..."un maliki olduğu tapuda Fetullah Mahallesi 144 ada ve 27 parsel sayılı taşınmaza ulaşım için bu taşınmaz lehine Fetullah Mahallesi 144 ada 24 ve 28 numaralı parsellerden geçen geçit hakkı tesis edildiği, 24.03.2010 tarihinde Yahyalı İcra Müdürlüğünce geçit hakkının mahallinde infaz ile tesis edildiği, infazdan sonra...."a geçit hakkına müdahalenin suç olacağına ilişkin muhtıranın 25.04.2010 tarihinde tebliğ edildiği;
    Ali Navruz"un eşi ..."un infazdan sonra geçit hakkı tesis edilen yola 40x40 cm ebadında 60-70 cm yüksekliğinde beton direk dikerek hükmen hak sahibine teslim edilen taşınmaza mala tekrar elkoyduğu dosya kapsamında anlaşıldığı,
    Her ne kadar ilk tecavüzün sanık ..."un eşi olan.... tarafından yapıldığı, ikinci tecavüzün...."un eşi sanık ... tarafından işlenmiş ise de, karı koca olan sanıkla eşinin birlikte hareket ettikleri, sanık ..."nin...."un azmettirmesi sonucunda geçit hakkını engellediği, sanık ..."nin eşi olan Ali ile birlikte hakaret etmemesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği ve sanık ..."nin kocası...."un azmettirmesi sonucunda atılı suçu işlediği kabul edilmelidir.
    Sanık ... hakkında Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 14.04.2014 tarih ve 2013/13204 Esas, 2014/4735 Karar sayılı bozma kararınında yer alan sanık ..."nin geçit hakkına ilişkin davanın tarafı olmadığı ve geçit hakkı tesis edilen taşınmazın maliki bulunmadığı ve dosya kapsamına göre, sanık ..."nin, taşınmazın maliki olan ve Sulh Hukuk Mahkemesinin hakkında verdiği kararın infaz edildiği.... adına hareket ettiğine dair de delil bulunmaması" şeklinde yasal olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde bozma kararı verilmesinin hukuka aykırı nitelikte olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.11.2014 tarih ve 5850-11739 sayı ile, itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmen teslim olunan mala el konulması ve bozulması suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığa isnat olunan eylemin İcra ve İflas Kanunu"nun 343. maddesinde düzenlenen suç kapsamında kalıp kalmadığı, buna bağlı olarak da davaya bakma görevinin icra mahkemesine mi, yoksa karar tarihi itibarıyla faaliyette bulunan sulh ceza mahkemesine mi ait olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yahyalı Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 13.12.2010 tarihli iddianame ile; Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.07.2007 tarihli ve 240-20 sayılı kararıyla, tapu siciline göre katılan ... adına kayıtlı olup Fetullah Mahallesi 144 ada ve 27 parselde bulunan taşınmaza ulaşım için bu taşınmaz lehine aynı mahalle ve adadaki 24 ve 28 numaralı parsellerden geçen geçit hakkı tesis edildiği, Yahyalı İcra Müdürlüğünce 24.03.2010 tarihinde söz konusu geçit hakkının mahallinde infazen tesis edilmesinden sonra, geçit hakkına hukuka aykırı müdahalenin suç oluşturduğuna ilişkin muhtıranın 25.04.2010 tarihinde...."a tebliğ edildiği,...."un eşi olan sanık ..."un; geçit hakkının infazen tesis edilmesinin ardından, geçit hakkı tesis edilen yola 40x40 cm ebadında, 60-70 cm yüksekliğinde beton direk dikerek hükmen hak sahibine teslim edilen taşınmaza tekrar el koyduğu iddiasıyla sanığın TCK"nın 290. maddesi gereğince cezalandırılması isteğiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Yahyalı (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince sanık hakkında aynı suçtan kurulan mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece bozulmasına karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Ön sorunun çözümünde isabetli bir hukuki sonuca varılabilmesi için öncelikle Anayasa"nın 142. maddesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 3, 4, 5 ve 7. maddeleri, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 10. maddesi, ardından da uyuşmazlık konusuyla bağlantılı bulunan TCK"nın 290. maddesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 747. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun (İİK) 30, 31, 342, 343 ve 346. maddeleri ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 142. maddesinde; “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir", 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 3. maddesinde de; “Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir” denilmek suretiyle mahkemelerin görevlerinin kanunla belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun"un 7. maddesi uyarınca yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüz olup anılan Kanun"un 4 ve 5. maddeleri uyarınca davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında resen karar verebilecek, iddianamenin kabulünden sonra işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderecektir. Bu düzenlemeler karşısında, davaya bakan mahkeme görevli olup olmadığını her aşamada resen gözetebileceği gibi taraflar da bu hususu yargılamanın her aşamasında ileri sürebileceklerdir.
    5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunu"nun “Sulh ceza mahkemesinin görevi” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası suç ve karar tarihi itibarıyla;
    “Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezaları ve bunlara bağlı adlî para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adlî para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevi içindedir” şeklindeyken, 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 48. maddesi ile anılan fıkra; "Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur" biçiminde değiştirilerek, sulh ceza mahkemeleri yerine sulh ceza hâkimlikleri ihdas edilmiştir.
    2004 sayılı İİK"nın On Altıncı Babında yer verilen "İcra dairesince teslim edilen taşınmaz veya gemiye tekrar girenlerin cezası" başlığını taşıyan 342. maddesi;
    "İcra dairesi marifetiyle alacaklıya veya alıcıya teslim edilen bir taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu icra mahkemesi tarafından Türk Ceza Kanununun (309) uncu maddesi mucibince umumi hükümler dairesinde cezalandırılır" şeklindeyken, 01.06.2005 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5358 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 13. maddesi ile anılan madde; "İcra dairesi marifetiyle alacaklıya veya alıcıya teslim edilen bir taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 290 ıncı maddesi mucibince umumi hükümler dairesinde cezalandırılır" biçiminde değiştirilmiştir.
    5358 sayılı Kanun"la yapılan değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde "Maddeyle İcra ve İflas Kanununun 342 nci maddesinde 765 sayılı Türk Ceza Kanununa yapılan atıf, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre yeniden düzenlenmiştir" açıklamalarına yer verilmiştir.
    Öte yandan, TCK"nın “Resmen teslim olunan mala elkonulması ve bozulması” başlığını taşıyan 290. maddesinin birinci fıkrası; "Hükmen hak sahiplerine teslim edilen taşınmaz mallara tekrar elkoyan kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir" şeklinde düzenlenmiş olup bu düzenlemeyle, hükmen hak sahiplerine teslim edilen taşınmaz mallara tekrar elkonulması suç olarak tanımlanmıştır.
    İcra dairesince alacaklıya ve alıcıya teslim edilen taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar girme eylemi, İİK"nın 342. maddesiyle müstakil bir suç olarak düzenlenmiş olup anılan maddeyle TCK’nın 290. maddesine yapılan atfın, ilgili suçun unsurlarına yapılmadığı ve yalnızca cezayla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.
    Nitekim öğretide de, İİK"nın 342. maddesiyle, icra dairesi tarafından alacaklıya teslim edilen taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren failin bu eyleminin suç olarak kabul edildiği ve anılan maddenin yollamasıyla TCK’nın 290. maddesinde yaptırıma bağlandığı belirtilmiştir (Mehmet Kürtül, İcra ve İflas Suçları, Gökçe Matbaacılık, Ankara, 2012, s. 380).
    Görüldüğü üzere, TCK’nın 290. maddesinin birinci fıkrasının; malın gerek hükmen teslimi hâlinde doğrudan, gerekse icra dairesi marifetiyle teslimi durumunda İİK"nın 342. maddesiyle yollamasıyla uygulandığı her iki hâlde de; anılan suç ancak teslim edilen taşınmaza veya gemiye tekrar girilmesi veya elkonulması hâllerinde oluşmaktadır.
    Diğer taraftan geçit hakkı; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Zorunlu geçit” başlıklı 747. maddesinde “Taşınmazından genel yola çıkmak için yeterli geçidi bulunmayan malik, tam bir bedel karşılığında bir geçit hakkı tanınmasını komşularından isteyebilir” şeklinde düzenlenmiş olup anılan hakkın taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.
    TCK’nın 290. maddesinde tanımlanan suçun oluşabilmesi için, failin taşınmaza girme veya el koyma eyleminin tekrar niteliği taşıması, başka bir anlatımla, söz konusu fiilin asgari olarak iki kez gerçekleştirmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, üzerinde geçit hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın henüz ihlâl edilmemesi nedeniyle el atmanın önlenmesine dair bir ilamın bulunmadığı aşamada, geçit hakkının tanındığı taşınmaza ilk kez ve haklı bir sebep olmaksızın girilmesi veya el konulması hâlinde; TCK"nın 290. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suç bu maddenin gerek doğrudan, gerekse de ceza yönünden İİK"nın 342. maddesindeki yollamayla uygulandığı her iki durumda da oluşmayacaktır. Bu durumda, geçit hakkı tesisine ilişkin ilamın, aynı zamanda icra dairesi marifetiyle infaz edilmiş olup olmadığının da suçun oluşumuna bir etkisi bulunmamaktadır.
    Gelinen noktada, geçit hakkının tanındığı taşınmaza ilk kez ve haklı bir sebep olmaksızın girilmesi veya el konulması eyleminin hangi suçu oluşturduğu üzerinde durulmalıdır.
    İİK"nın "Bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilamlar” başlıklı 30. maddesi;
    “Bir işin yapılmasına mütedair ilam icra dairesine verilince icra memuru 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya ilamda gösterilen müddet içinde ve eğer müddet tayin edilmemişse işin mahiyetine göre başlama ve bitirme zamanlarını tayin ederek işi yapmağı emreder.
    Borçlu muayyen müddetlerde işe başlamaz veya bitirmez ve iş diğer bir kimse tarafından yapılabilecek şeylerden olur ve alacaklı da isterse yapılması için lazımgelen masraf icra memuru tarafından ehlivukufa takdir ettirilir. Bu masrafın ilerde hükme hacet kalmaksızın borçludan tahsil olunup kendisine verilmek üzere ifasına alacaklı muvafakat ederse alınıp hükmolunan iş yaptırılır. Muvafakat etmezse ayrıca hükme hacet kalmadan borçlunun kafi miktarda malı haciz ile paraya çevrilerek o iş yaptırılır.
    İlam, bir işin yapılmamasına mütedair olduğu takdirde icra dairesi tarafından ilamın hükmü borçluya aynı müddetli bir emirle tebliğ olunur. Bu emirde ilam hükmüne muhalefetin 343 üncü maddedeki cezayı müstelzim olduğu yazılır.
    (Ek son fıkra: 17/7/2003-4949/9 md.) Bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilâm hükmü yerine getirildikten sonra borçlu, ilâm hükmünü ortadan kaldıracak bir eylemde bulunursa, mahkemeden ayrıca hüküm almaya gerek kalmadan, önceki ilâm hükmü tekrar zorla yerine getirilir"
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    Aynı Kanun"un "İrtifak haklarıyla gemi üzerindeki intifa haklarına mütedair ilamlar" başlıklı 31. maddesi karar tarihi itibarıyla;
    “Bir irtifak hakkının kaldırılmasına yahut böyle bir hakkın tahmiline mütedair ilam icra dairesine verilince icra müdürü 24 üncü maddede yazılı şekilde yedi günlük bir icra emri gönderir. Borçlu muhalefet ederse ilamın hükmü zorla icra olunur" şeklinde iken, 01.07.2012 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 41. maddesiyle anılan maddenin başlığı "İrtifak haklarına mütedair ilamlar" şeklinde değiştirilmiştir. Bu düzenleme uyarınca borçlunun bir irtifak hakkının kurulmasına veya kaldırılmasına ilişkin ilam hükümlerine uymaması anılan Kanun"un 343. maddesinde tanımlanan icra suçunu oluşturmaktadır (Baki Kuru, İcra İflas Hukuku El Kitabı, İstanbul 2006, s.833).
    Hukuk mahkemesinin, borçluya ait bir eşya üzerindeki kullanma veya yararlanma yetkilerinin bir kısmının veya tamamının alacaklıya tanınmasına ya da alacaklı lehine tanınan bu yetkilerin kaldırılmasına ilişkin verdiği kararlar, bir irtifak hakkının kurulmasına veya kaldırılmasına ilişkin ilamları oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla, mülkiyetin tüketme ve tasarrufta bulunma dışındaki yetkilerinin kısmen veya tamamen alacaklı lehine kurulmasına veya kaldırılmasına karar verilmektedir. Bir eşya üzerinde tam yararlanma hakkı veren intifa hakkı, bir arazinin altında veya üstünde yapı yapma hakkı veren üst hakkı, başkasının taşınmazından kendi taşınmazına su akıtma hakkı veren kaynak hakkı, bir taşınmazdan geçme yetkisi veren geçit hakkı gibi hakları irtifak hakkına örnek olarak saymak mümkündür (Mustafa Dural-Suat Sarı, Türk Özel Hukuku, Temel Kavramlar ve Medeni Kanun Başlangıç Hükümleri, C. I, İstanbul, 2010, s. 127-129).
    Aynı Kanun"un On Altıncı Babında yer verilen “30 ve 31 inci maddeler hükmüne muhalefet edenlerin cezası" başlıklı 343. maddesinde; "Yalnız kendisi tarafından yapılacak olan bir işin yapılması veya bir işin yapılmaması yahut bir irtifak hakkının tesisi veya kaldırılması hakkındaki ilâm hükümlerine makbul mazerete müstenit olmayarak muhalefet eden borçluların, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir” şeklinde, ilam hükümlerine uymama suçu düzenlenmiştir.
    Bu düzenlemeler gereğince, borçlunun yalnız kendisi tarafından yapılabilecek bir işin yapılmasına veya bir işin yapılmamasına ilişkin ilam hükümlerine uymaması, anılan Kanun"un 343. maddesinde tanımlanan icra suçunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda hukuk mahkemesince görülen dava sonunda bir şeyi yapmamaya (kaçınmaya) ya da bir şeye tahammül etmeye (örneğin su alınmasına tahammül edilmesi veya geçit hakkı tanınması) ilişkin, bir işin yapılmamasına dair olan ilama makul bir mazerete dayanmadan uymayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine İİK"nın 343. maddesi gereğince cezalandırılmaktadır (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku, 2007, s. 414).
    Öte yandan İİK"nın 343. maddesindeki suçun, bir irtifak hakkının kurulmasına veya kaldırılmasına yönelik ilamın icra müdürlüğünce borçluya gönderilen icra emrindeki mükellefiyete, borçlunun ancak bu icra emrindeki yerine getirme süresi zarfında aykırı davranması hâlinde oluşacağı ileri sürülebilir ise de; aynı Kanun"un 30. maddesinin son fıkrasında, bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair ilam hükmünün yerine getirilmesinden sonra borçlunun, ilam hükmünü ortadan kaldıracak bir eylemde bulunması hâlinde önceki ilam hükmünün tekrar zorla yerine getirileceğinin açıkça düzenlenmiş olması, suçun kanuni tanımının yapıldığı 343. maddede "icra emrine muhalefet eyleminin" değil, aksine "ilam hükümlerine muhalefet eyleminin" suçun konusunu oluşturduğunun açıkça belirtilmiş olması, icra emrindeki yerine getirme süresince ilam hükümlerine muhalefet edip ancak o aşamaya kadar hakkında herhangi bir işlem yapılmayan failin, icra dairesinin ilamı mahallinde infazından sonra ilam hükümlerine muhalefet etmesi durumunda bu eylemin yaptırımsız kalmasının kanun koyucunun amacıyla bağdaşmayacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde; gerek icra emrinin tebliğ edilmesinden, gerekse icra dairesince ilamın mahallinde infazından sonra, ilam hükmüne muhalefet eyleminin anılan Kanun"un 343. maddesindeki suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.
    Diğer taraftan, TCK"nın "Bağlılık kuralı" başlıklı 40. maddesi;
    "(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
    (2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
    (3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.
    Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca azmettiren veya yardım eden sorumlu olmaktadır. Bu bağlamda, İİK"nın 343. maddesindeki suçun özgü bir suç olduğundan hareketle, bir irtifak hakkının kurulması veya kaldırılmasına yönelik ilamın veya icra emrinin tarafı olmayan, başka bir deyişle, borçlu dışında herhangi bir kimsenin bu suçtan sorumlu olmayacağını ileri sürmek de imkân dahilinde değildir.
    Yukarıda belirtildiği üzere, İİK"nın 30 ve 31. maddelerinde belirtilen yükümlülüklere uymama hâlinde aynı Kanun"un 343. maddesinde düzenlenen suç oluşmaktadır. Bu bağlamda, borçlunun herhangi bir mazereti olmamasına rağmen geçit irtifakı kurulması ilamına rağmen alacaklının geçit irtifakından faydalanmasına engel olması durumlarında anılan Kanun"un 343. maddesinde düzenlenen “ilam hükümlerine uymama" suçu oluşmaktadır (Şükrü Türkeş, İcra-İflas Suç ve Cezaları, İstanbul, 1977, s. 44 - Yaşar Şahin Anıl, İcra ve İflas Suçları, İstanbul, 1990, s. 89). Bu bakımdan, hakkında önceden verilmiş el atmanın önlenmesi niteliğinde bir karar bulunmayan taşınmaz üzerinde kendisine geçit hakkı tanınan alacaklıya, söz konusu taşınmazın gerek hükmen gerek icra dairesi marifetiyle teslim edildiği hâllerde, bu taşınmaz aleyhine geçit hakkı tesis edildiğini icra emrinin tebliği, icra dairesince mahallinde infaz sırasında veya başka bir şekilde öğrenen borçlunun ya da bağlılık kuralı uyarınca suça katılan şeriklerin, haklı bir neden olmaksızın, alacaklıya tanınan geçit hakkını engelleyici davranışlarda ilk kez bulunmaları eylemi; alacaklıya tanınan geçit hakkına tahammül edilmediğinden İİK"nın 30. maddesine; irtifak haklarından olan geçit hakkının kurulmasına ilişkin ilam hükümlerine de uygun davranılmadığından İİK"nın 31. maddesine de aykırılık oluşturduğundan, aynı Kanun"un 343. maddesinde düzenlenen icra suçu kapsamında kalmaktadır.
    Sanığa isnat olunan eylemin İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suç kapsamında kaldığının belirlenmesinden sonra, bu suçtan açılan davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu hususunun irdelenmesine gelince;
    İİK"nın On Altıncı Babında düzenlenen "Davaların birleştirilmemesi" başlıklı 346. maddesi;
    "İcra mahkemesinin salahiyetine giren ceza davaları diğer mahkemelere ait olan davalarla birleştirilemez.
    Ancak katileşen cezalar infaz sırasında içtima kaidelerine göre birleştirilir" şeklinde düzenlenmişken, 01.06.2005 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun"un 18. maddesi ile anılan maddenin başlığı "Görev ve birleştirilme yasağı" olarak, metni ise;
    "Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.
    İcra mahkemesinin görevine giren bu işler, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez.
    Bu Bapta yer alan suçlarla ilgili davalara, icra mahkemesinde bakılır" biçiminde değiştirilerek son hâlini almıştır.
    5358 sayılı Kanun"la yapılan değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde "Maddeyle İcra ve İflas Kanununun 346 ncı maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu düzenlemeye göre, Kanunun bu Babında yer alan suçlar ve disiplin veya tazyik hapsini gerektiren fiillerle ilgili davalara ihtisas mahkemesi olan icra mahkemesinde bakılacaktır" açıklamalarına yer verilmiştir.
    İİK"nın 346. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesince karar verileceği ve icra mahkemesinin görev alanına giren bu işlerle, diğer mahkemelerde görülen ceza davalarının birleştirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, İİK"nın 343. maddesinde “üç aya kadar tazyik hapsine” hükmedilmesi öngörüldüğünden, bu madde kapsamında kalan davalara icra mahkemesince bakılması gerekmektedir. Yine İİK"nın 346. maddesinin üçüncü fıkrasında, aynı Kanun"un On Altıncı Babında düzenlenmiş suçlarla ilgili davalara icra mahkemesinde bakılacağı açıkça belirtilmiş olup bu bapta yer alan 343. maddede düzenlenen suç bakımından herhangi bir istisna öngörülmemiştir.
    Nitekim öğretide de; İİK"nın On Altıncı Babında yer alan suçlardan 343. maddesi kapsamında kalan davaya bakma görevinin icra mahkemesine ait olduğu belirtilmektedir (Mehmet Kürtül, İcra ve İflas Suçları, 2012, s. 394).
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
    Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.07.2007 tarihli ve 240-20 sayılı kararıyla, katılan ..."un maliki olduğu taşınmaz lehine, sanık ..."un eşi olan...."un maliki olduğu taşınmazın ise aleyhine geçit hakkı tesis edildiği, sanık ..."un; Yahyalı İcra Müdürlüğünce geçit hakkının 24.03.2010 tarihinde mahallinde infazen de tesis edilmesine rağmen bu hakka konu olan yola direk dikerek hükmen hak sahibine teslim edilen taşınmaza tekrar el koyduğu iddiasıyla TCK"nın 290. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan davada, suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan 5235 sayılı Kanun"un 10. maddesinde iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezasına ve bunlara bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarına ve güvenlik tedbirine ilişkin hükümlere sulh ceza mahkemesince bakılacağı hüküm altına alınmış ise de; TCK’nın 290. maddesinde tanımlanan suçun oluşabilmesi için, failin taşınmaza girme veya el koyma eyleminin tekrar niteliği taşıması, başka bir anlatımla, söz konusu fiilin en az iki kez gerçekleştirilmesi gerektiği, buna karşın, iddianame sanığın eyleminin, geçit hakkı tesisine ilişkin ilam hükümlerine ilk kez muhalefet etmesi şeklinde anlatıldığı, bu bağlamda sanığın geçit hakkı tanınan taşınmaza haklı bir sebep olmaksızın girme veya el koyma eyleminin en az iki kez gerçekleştiğine, diğer bir ifadeyle aynı eylemin tekrarlandığına ilişkin bir anlatıma yer verilmediği,
    İddianamede özü itibarıyla, geçit hakkı tanınan taşınmaza haklı bir sebep olmaksızın ilk kez el koyma şeklinde anlatılan ve bu hâliyle gerek ceza yönünden İİK"nın 342. maddesindeki yollamayla, gerekse doğrudan TCK"nın 290. maddesinin uygulandığı her iki durumda da, bu maddenin birinci fıkrasında tanımlanan suçu oluşturmayan eylemin, İİK"nın 343. maddesinde tanımlanan suç kapsamında kaldığı, ayrıca bir ilamın, icra dairesi marifetiyle mahallinde infaz edilmiş olup olmadığının İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suç oluşumuna bir etkisinin bulunmadığı gibi ilam hükümlerine muhalefet eyleminin, yalnızca icra emrinde belirtilen süre zarfında değil, icra dairesince ilamın mahallinde infazından sonra işlenmesinin de anılan Kanun"un 343. maddesindeki suçu oluşturduğu ve bu suçun failinin TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabileceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık hakkında İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suçtan dava açıldığı kabul edilmelidir.
    Sanık hakkında İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suçtan dava açıldığının belirlemesinden sonra, bu suçtan açılan davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu hususunun irdelenmesine gelince; İİK"nın 343. maddesinde tazyik hapsi cezası öngörülen bu suçtan açılan davanın, aynı Kanun"un 346. maddesinin birinci fıkrası gereğince ancak icra mahkemesinde görülebilecek olması, İİK"nın 346. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca; aynı Kanun"un On Altıncı Babında yer alan ve aralarında, İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen ve tazyik hapsinin öngörüldüğü dava konusu bu suçun da bulunduğu suçlarla ilgili davalara icra mahkemesinde bakılacağının açıkça düzenlenmiş olması, yine 5235 sayılı Kanun"un 10. maddesinde kanunların ayrıca yargılama yapacak mahkemeleri görevli kıldığı hâllerin ayrık tutulması karşısında, sanık hakkında İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suçtan açılan davanın icra mahkemesince bakılması gerekmektedir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, İİK"nın 343. maddesinde düzenlenen suç ile ilgili yargılama yapma görevinin aynı Kanun"un 346. maddesinin bir ve üçüncü fıkralarına göre icra mahkemesine ait olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden ve 6545 sayılı Kanun"la 5235 sayılı Kanun"da yapılan değişiklikler ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 6. madde uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılarak yerine sulh ceza hâkimliklerinin kurulması, kaldırılan sulh ceza mahkemelerinin bakması gereken işlerin asliye ceza mahkemelerine devredilmesi de dikkate alındığında, dosyanın görevli mahkemeye tevdi edilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "31 Mayıs 2005 tarih ve 5358 sayılı Kanun"un 14. maddesi ile değişik İcra ve İflas Kanunu"nun 343. maddesinin başlığı "30 ve 31 inci maddeler hükmüne muhalefet edenlerin cezası"dır.
    İİK"nun 343. maddesi ile yalnız kendisi tarafından yapılacak olan bir işin yapılması veya yapılmaması veya bir irtifak hakkının yüklenmesi veya kaldırılması hakkındaki ilam hükümlerine geçerli bir mazereti olmaksızın aykırı hareket eden borçlunun lehine hüküm verilmiş olan kişinin şikayeti üzerine cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
    Madde başlığında da yazıldığı üzere, madde ile İİK"nun 30. ve 31. maddelerine muhalefet eylemleri suç olarak kabul edilip, İİK"nun 343. maddesinde yaptırıma bağlanmıştır.
    Burada özellikle konumuzu ilgilendiren İİK"nun 31. maddesinin incelenmesi gerekmektedir. İİK"nun 31. maddesi, "Bir irtifak hakkının veya gemi siciline kayıtlı olan bir gemi üzerindeki intifa hakkının kaldırılmasına yahut, böyle bir hakkın tahmiline mütedair ilam icra dairesine verilince icra memuru 24 üncü maddede yazılı şekilde 7 günlük bir icra emri gönderir. Borçlu muhalefet ederse ilamın hükmü zorla icra olunur." hükmünü içermektedir.
    İİK"nun 31. maddesi bir irtifak hakkını veya gemi siciline kayıtlı olan bir gemi üzerindeki intifa hakkının kaldırılmasına veya böyle bir hakkın yüklenmesine ilişkin ilam icra dairesine verildiğinde, icra müdürü borçluya İİK"nun 31. ve 24. maddeleri gereğince yedi günlük bir icra emri gönderir. Borçlu tarafından icra müdürünce gönderilen icra emrinin gereklerinin bilerek yerine getirilmediğinin tespiti halinde, ilam hükmü zorla yerine getirilir. Ancak ilam hükmünün icra dairesince zorla yerine getirilmesi borçlunun cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
    İİK"nun 343. maddesinde düzenlenen suçun faili, İİK"nun 30. ve 31. maddelerine muhalefet suçu bakımından, ilam hükmünün gereğini yerine getirmesi için kendisine yükümlülük yüklenen borçludur. İİK"nun 343. maddesindeki düzenleme karşısında, bu suçun özgü suç niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır.
    Yine İİK"nun 343. maddesinin, İİK"nun 31. maddesi nazara alınarak yorumlanmasından bu suçun, bir irtifak hakkının kurulması veya kaldırılmasına yönelik icra emrinin alacaklı tarafından icra dairesine verilmesi üzerine icra müdürünün ilam borçlusuna gönderdiği icra emrinin gereğini yerine getirme süresi içerisinde borçlunun icra emrindeki mükellefiyete aykırı davranması ile oluşacağı, icra emrinin ilam borçlusu tarafından öngörülen sürede yerine getirilmemesi halinde icra emrindeki mükellefiyetin zorla yerine getirileceği, bu nedenle icra emrindeki mükellefiyetin icra memurunca zorla yerine getirilmesinden sonra artık icra emrine muhalefet etmenin İİK"nun 343. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmayacağı anlaşılmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında, Yahyalı Cumhuriyet Başsavcılığının 13/12/2010 tarih ve 2010/474 Esas sayılı iddianamesiyle, Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/240 esas ve 2007/20 karar sayılı ilamı ile ..."un maliki olduğu tapuda Fetullah Mahallesi, 144 ada 27 parsel sayılı taşınmaza ulaşım için bu taşınmaz lehine Fetullah Mahallesi 144 ada 24 ve 28 numaralı parsellerden geçen geçit hakkı tesis edildiğini, 24/03/2010 tarihinde Yahyalı İcra Müdürlüğünce geçit hakkının mahallinde infaz ve tesis edildiğinin, sanık ..."un infazdan sonra geçit hakkı tesis edilen yola 40x40 cm ebadında 60-70 cm yüksekliğinde beton direk dikmek suretiyle hükmen hak sahibine teslim edilen taşınmaz mala tekrar el koyduğunu iddia edilerek eylemine uyan 5237 sayılı TCK"nın 290/1 ve 53/1 maddelerinden cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, sanık ..."un Yahyalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/240 Esas, 2007/20 Karar sayılı irtifak hakkı tesisine ilişkin ilamının tarafı olmadığı gibi Yahyalı İcra Müdürlüğüne borçlu ... aleyhine açılan icra takibinin tarafıda olmadığı, bu hali ile İİK"nun 343. maddesinde düzenlenen özgü suçun faili de olamayacağı anlaşıldığından;
    Sanık hakkında açılan kamu davasının suç ve karar tarihi itibariyle yetkili ve görevli mahkeme olan Yahyalı Sulh Ceza Mahkemesinde görülüp neticelendirilmesinin usul ve Yasaya uygun olduğu ve bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının incelenerek bir hüküm verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 14.04.2014 tarihli ve 13204-4735 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Yahyalı (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 05.04.2011 tarihli ve 314-43 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun 343. maddesinde düzenlenen suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkin değerlendirmenin ve yargılama yapmanın aynı Kanun"un 346. maddesine göre icra mahkemesine ait olması nedeniyle, 5271 sayılı CMK"nın 4 ve 5. maddeleri uyarınca icra mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi