8. Hukuk Dairesi 2012/5583 E. , 2012/8800 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine, ... (Aşağı Yurtçu Köyü Tüzel Kişiliği) ve dava ihbar edilen TOKİ aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ...14. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 29.07.2010 gün ve 95/303 sayılı hükmün duruşma yapılmak suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise davalı Hazine vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.10.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat ..., karşı taraftan davalı Hazine vekili Avukat... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal nedenine dayanarak Hazine adına kayıtlı 836 parselin bir kısmının iptaliyle vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılamanın ilerleyen aşamalarında taşınmazın Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na devredilmesi üzerine davaya Hazine aleyhine tazminat davası olarak devam edilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, imar-ihyanın tamamlanmadığını, araştırılması gerektiğini, davacı lehine kazanma koşulları oluşmadığını, davanın tazminat davasına dönüştürülmesi nedeniyle davada sıfatlarının da kalmadığını, tazminat davasında Hazineye husumet yöneltilemeyeceğini, davaya Hazine yanında müdahale talebinde bulunan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı vekili de esastan davanın reddi gerektiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Davalı ... vekili, tescil konusu taşınmazların imar-ihya yolu ile kazanılamayacak yerlerden olduğunu, kendilerine de husumet düşmediğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, Hazine aleyhine açılan dava yerinde görülmediğinden esastan, ... yönünden husumetten reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili ile davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaz bölümü 1952 yılında yapılan kadastroda tarıma elverişsiz ekilemez arazi olarak tespit dışı bırakılmış, 16.6.1999 tarihinde idari yoldan ham toprak niteliğiyle 836 parsel numarasıyla Hazine adına tescil edilen taşınmaz kapsamında kalmıştır. Söz konusu parsel 23.6.2004 tarihinde “diğer” denilerek Toplu Konut İdaresi Başkanlığı adına toplu konut üretilmesi amacıyla devir ve tescil edilmiştir.
Dava TMK’nun 713, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı iptal ve tescile ilişkin iken tazminata çevrilmiştir.
Tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin dava ayni hak isteğini içermekte olup, taşınmazın tapuda mülkiyet sahibi görünen kayıt malikine, malik ölü ise mirasçılarına karşı açılması gerekir. Herhangi bir sebeple tapu iptali ve tescil istenemeyeceğinin anlaşılması durumunda taşınmazı tapuda devreden önceki malike karşı tazminat istenmesi imkanı da bulunmaktadır. Tapuda taşınmazı devretmiş olan eski malike karşı ayni hak diğer ifade ile tapu iptali ve tescil istenmesi, şahsi hak isteğini içeren tazminat davasının ise, yeni malike karşı yöneltilmesi mümkün değildir. Dava konusu taşınmaz 16.6.1999 tarihinde idari yoldan Hazine adına tapuya tescil edilmiş ise de, 23.6.2004 tarihinde toplu konut üretilmesi amacı ile 1164 sayılı Kanun ile değişik Ek-4.maddesine göre Toplu Konut İdaresi Başkanlığına tapuda devredilmiştir. Kısaca davanın açıldığı tarihte taşınmaz Hazine adına tapuda kayıtlı olup, HUMK’nun 186.maddesi (HMK’nun 125.m.) gereğince davacının tapu iptali ve tescil isteğini yargılama sırasında dava konusu taşınmazın Hazine tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi üzerine davasını eski malik Hazine’ye karşı tazminat olarak devam etmesi, HUMK’nun 186.maddesine (HMK’nun 125.m.) göre seçimlik hakkını bu şekilde kullanması mümkündür. Bu açıklamalar karşısında davalı Hazinenin davanın tazminata dönüştürülmesi sebebiyle davanın Hazine bakımından husumetten reddi gerektiğine yönelen temyiz itirazları yerinde bulunmamıştır.
Davacı vekilinin işin esasına yönelen temyiz itirazlarına gelince; Yargılama sırasında mahallinde yapılan keşifte mahalli bilirkişi ve tanıklar dinlenmiş, ziraat mühendisi bilirkişi, taşınmazdan toprak numuneleri alarak rapor düzenlemiş, 3.10.2006 tarihli raporunda ise, teknik bilirkişi, dava konusu taşınmazın 836 parsel içinde A ile gösterilen 12.664 m2 kısım olduğunu belirtilmiştir. Daha sonra 10.9.2007 tarihli krokili raporunda teknik bilirkişi, keşfin doğru yerde yapıldığını, toprak numunelerinin doğru yerden alındığını, ancak, koordinat sisteminde yaptığı hata sonunda krokisinde gösterdiği taşınmazı sehven A ile gösterildiğini esasen keşfi yapılan ve dava edilen kısmın krokisinde 836 parsel içinde kalan ve D1 ile gösterdiği 24.855,43 m2 yer olduğunu açıklamıştır. Dosya kapsamı ve taraf beyanları ile alınan bilirkişi raporlarındaki açılamalar karşısında dava konusu taşınmaz bölümünün D1 ile gösterilen 24.855,43 m2 yer olarak kabul edilmesinde usul yasaya aykırı bir durum görülmemiştir. Ancak mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Dava imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olup imar-ihyanın başladığı değil tamamlandığı tarihten itibaren kazanmayı sağlayan süre işlemeye başlayacağına göre davada imar-ihyanın tamamlandığı tarihin belirlenmesi önem kazanmaktadır. Keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları imar-ihyanın tamamlandığı tarih bakımından birbiri ile çelişkili tarihler ifade etmekte olup, taşınmazın 1999 yılında Hazine adına tapuya tescil edildiği de gözetildiğinde en geç 1979 yılında imar-ihyanın tamamlandığının belirlenmesi halinde davacı açısından mülkiyeti kazanma imkanı doğabilecektir. Mahalli bilirkişi ve tanık ifadelerinde imar-ihya ile ilgili 1972-73, 1975-1977 ve 1978-1979 tarihleri bildirilmiş ise de bu tarihlerin imar-ihyanın başlangıcı mı yoksa tamamlandığı tarihler mi olduğu açıklattırılmamış, beyanlar arasında çelişki giderilmeye çalışılmamış, davacının 1957 doğumlu olduğu da dikkate alındığında 1972-1973 yılları itibarıyla imar-ihyadan bahseden ve tereddüt yaratan tanık beyanları da irdelenmemiştir.
Diğer yandan, bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için; taşınmazın tapuya tescil edildiği tarihten 20-30 yıl öncesine ait (1969-1979 arası) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülmesi, taşınmazın çekim tarihindeki sınırlarının ve niteliğinin belirlenebilmesi, bu yolla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür. Yapılan araştırma sonunda dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgeye ait 1975, 1978 ve 1980 yıllarına ait hava fotoğraflarının bulunduğu belirlenmiş, D1 ile ilgili taşınmazın 1980 yılına ait hava fotoğrafındaki durumu bilirkişiye incelettirilmiş ise de, gerek tarihi gerek tek hava fotoğrafı olması itibarıyla yapılan inceleme yeterli sayılamaz. 1975 ve 1978 yıllarına ait hava fotoğraflarının tarihleri ve çift hava fotoğrafı içermeleri sebebiyle uyuşmazlıkta göz önünde bulundurulmaları gerekir. Diğer yandan mahkemece bilirkişi raporunda bildirilen Ankara 15.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/666 Esasında kayıtlı dava dosyası da getirtilmemiş, bu dosyada D1 ile ilgili taşınmaz bakımından delil toplanıp toplanmadığı incelenmemiş ve uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmamıştır. Eksik inceleme ile hüküm verilemez.
Tüm bu açıklamalar karşısında mahkemece yapılacak iş; alınan ziraat mühendisi bilirkişi raporunun yeterli olduğu gözetilerek önceki bilirkişiler dışından seçilecek üç kişilik jeodezi ve fotoğrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yerde yeniden keşif icrasıyla mahkemece daha evvel dinlenen mahalli bilirkişi ve taraf tanıklarının HUMK.nun 258.maddesi (HMK’nun 243 ve 244.m.) uyarınca çağrılarak mümkün olduğunca taşınmaz başında keşif mahallinde dinlenilmeleri (HMK’nun 259, 290/2.m), uyuşmazlık konusu taşınmazın önceki niteliği, imar-ihyanın ne zaman ve ne şekilde başladığı ve özellikle hangi tarihte tamamlandığının ayrı ayrı sorularak belirlenmesi, yine beyanlar arasındaki çelişki durumunda HUMK.nun 265.maddesi (HMK’nun 261.m.) gereğince çelişkinin yüzleştirme yapılarak giderilmeye çalışılması, Daire ve Yargıtay uygulaması gereğince dava konusu taşınmazın Hazine adına tapuya tescil edildiği 16.6.1999 tarihinden geriye doğru en az 20-30 yıl öncesine ait (1969-1979 arası) iki ayrı zamanda çekilmiş dosya arasındaki 1975 ve 1978 tarihli stereoskopik hava fotoğraflarının üç kişilik jeodezi ve fotoğrametri uzmanı bilirkişi aracılığıyla keşifte uygulanması, stereoskopik aletle üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, hava fotoğraflarının çekildikleri tarihlere göre, taşınmazın kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadığı ya da hangi nitelikte bulunduğu, kültür arazisi haline getirilmiş ise, imar ve ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı konularında uzman bilirkişilerden gerekçeli, karşılaştırmalı ve denetime açık rapor alınması, HUMK.nun 366.maddesi (6100 sayılı HMK.nun 290 m.) hükmü uyarınca tescil konusu taşınmaz ve çevresinin yakın plan ve panoramik resimlerinin de çektirilip mahkeme hakimi tarafından onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, Ankara 15.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/666 Esas sayılı dava dosyasının da dosya arasına getirtilerek D1 ile ilgili toplanmış deliller varsa uyuşmazlığın çözümünde gözönünde bulundurulması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirme yapılarak davacı lehine kazanma koşullarının oluştuğu, mülkiyet hakkının doğduğunun belirlenmesi halinde tazminat isteği ile ilgili tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4 (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek halinde 17,15 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 09.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.