8. Hukuk Dairesi 2012/2291 E. , 2012/8769 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil. davasının kabulüne dair Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 20.01.2011 gün ve 435/21 sayılı hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş ise de;duruşma isteminin gider olmadığından reddine karar verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve imar ihya hukuksal nedenine dayanarak, 46 ada 74 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Yargılama sırasında davacının vefatı üzerine dava mirasçıları tarafından takip edilmiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın "kumluk" niteliğinde olduğundan zilyetlikle ve imar ve ihya yoluyla kazanılamayacağından davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 16.05.2006 tarihli bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile 28.04.2009 tarihli fen bilirkişi raporunda A ile gösterilen 3710,71 m2"lik bölüme ilişkin tapunun iptali ile iptal edilen kısma son parsel numarası verilerek Samandağ Sulh Hukuk Mahkemesinin 1995/288-345 Esas ve Karar sayılı veraset belgesinde belirtilen Fazıl Nevşioğulları mirasçıları adına payları oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 46 ada 74 parselin tapu kaydı ihdas yolu ile 26.02.1987 tarihinde "kumluk" niteliği ile oluşmuştur. TMK.nun 715.maddesi ile Kadastro Kanununun 16/c hükümlerine göre kamunun yararlandığı deniz, göl, ırmak gibi genel sular Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz ve göl gibi suların kenarındaki kayalık, taşlık ve kumluk gibi yerler denizin, gölün etkisiyle oluşmuş yerlerdir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve gayrimenkul daireleri tarafından deniz ve kenarında bulunan ve denizin etkisinde kalan kumluk, taşlık ve kayalık yerlerin denizden ayrı olarak düşünülmesinin mümkün olmadığı ve bu tür yerlerin denizin ayrılmaz parçası olduğu görüşü benimsenmiştir. 13.03.1972 günlü ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararında aynı görüş savunulmuştur. Genel sularda özellikle deniz ve göllerden bunların bütünleyici bölümleri olan kumluk, taşlık ve kayalık yerlerden kamunun serbets olarak yararlanması, herkesin doğal hakkıdır. Bu hakkın kullanılması ise sahil şeritlerinin herkese açık bulundurulması ve niteliklerinin korunması ile mümkün olabilir. Yukarıda özetlenen yasal düzenlemeler ve yerleşik uygulamalar ve dava dosyasındaki bilgi ve belgelere göre, 46 ada 74 parselin bulunduğu bölgenin kıyı kenar çizgisinin 09.09.1976 tarihinde onandığı, hükme esas alınan 28.04.2004 tarihli fen bilirkişisi raporu ve 14.03.2008 tarihli uzman Harita Mühendisi Ahmet Burak Mersin"in raporlarına göre, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı belirlenmiştir. Ancak tapu kaydındaki belirleme de gözetildiğinde dava konusu taşınmaz Akdeniz kıyı çizgisinin yakınında ve denizin çekilmesiyle meydana gelen ve denizin devamı olan kumluk niteliğindeki yerlerdendir. Denizden ayrılması mümkün olmayan bu alanlar, kamu malı niteliğini taşıdığından özel mülkiyetine konu olamayacağından ihdasen Hazine adına oluşturulan tapu kaydı da hukuken değer taşımaz. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup, herhangi bir yoldan kazanılması da mümkün değildir. Mahkemece açıklanan yönlerin gözetilmemiş olması bozma nedenidir.
Diğer yandan, dosya arasında mevcut 3 jeoloji mühendisi ve ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda, dava konusu parselin üzerinde yapılan gözlemler ve 4 ayrı noktadan alınan toprak örneklerinin incelenmesi sonucu düzenlenen 14.03.2008 tarihli raporda taşınmazın yüzeyden itibaren kumlu, killi, tın tekstürlü toprak, derine doğru orta-kötü boylanmış yer yer küçük çakıllar içeren ince-kaba taneli kumlar ile silt ve çok az kil boyu malzemelerden ibaret olduğu, 50-60 cm. kalınlığındaki kumlu, killi, tın tabakasının dava konusu araziye taşıma yoluyla sonradan taşınarak getirildiği bildirilmiş, yine aynı görüşe 15.05.2003 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da yer verilmiştir. Yapılan incelemeler ve raporlara göre davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin de dosya arasında mevcut delillerle ispatlanamadığı toprak taşımak suretiyle oluşan arazide imar ihyanın yapıldığından söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Mahkemece açıklanan tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle bozma kararı verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden kabulü ile usül veyasaya aykırı hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428 maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 08.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.