Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/18675
Karar No: 2015/9374
Karar Tarihi: 30.06.2015

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2014/18675 Esas 2015/9374 Karar Sayılı İlamı

16. Hukuk Dairesi         2014/18675 E.  ,  2015/9374 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : KADASTRO
    KANUN YOLU : TEMYİZ


    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen gün ve saatte temyiz eden ... vs vekili Avukat ..., Hazine vekili Avukat ... ile aleyhine temyiz istenilen ...vs. vekili Avukat ... geldiler. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlandı. Tarafların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
    Yargıtay bozma ilamında özetle; "dosya içinde mevcut nüfus kayıtları ve veraset ilamından karar tarihinden önce ve yargılama sırasında öldüğü anlaşılan davacı ... ..."nin tüm mirasçılarına tebligat çıkarılmadan ve bu şekilde yöntemince taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesinde isabet bulunmadığına değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı ... ile davacılar ... ve müştereklerinin davalarının reddine, müdahiller ... ve diğerlerinin davasının kabulü ile ... Köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 317 ada 20 parsel sayılı taşınmazın payları oranında ... mirasçıları ... ve ve diğerleri adlarına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili, davacı ... ve müşterekleri vekili, davalı Hazine vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malikhanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacı ... vekili tarafından Hazine ve Köy Tüzel Kişiliğine karşı açılan tescil davası ile davacılar ... ve müşterekleri tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı ... mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “...” ve “...” ve “...” ve “...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ... (...) ... mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “...” ve “...” ve “...” ve “...” ve “...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ... Çiftliği mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “... ve ...”, “...” ve “...”, “...”, “...” ve “...” ve “... ...” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tescile itiraz ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda; verilen önceki karar temyiz edilmekle Yargıtay Yüksek 7. Hukuk Dairesi’nin yukarıda özetli kararıyla usulden bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; müdahiller ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davalı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
    I) Davacılar ... ve diğerleri vekilinin temyiz istemi yönünden yapılın değerlendirmede:
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, karşı taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin karşı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya irsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin ... Hanımın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi ... Hanımın tapu maliki ...’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ... Hanımın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ...’dir. Tapu kayıtlartnda ise “... Kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve ... arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “..., ... ... Mahallesi sakinlerinden ... adı geçmektedir. ... Ağanın ... Hanımın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ... Ağaya ait bir dilekçede “...” ve “kız kardeşim ... Hanım ...” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “... ... ... Kerimesi ... Hanımın uhdei tasarrufunda bulunan ... ... “... ... Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ...’nin aynı kişi ve ... Hanımın ...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen ... Valide ... Vakfı, bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirin tahsisi niteliğindedir, ... tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (... vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin vermiştir. Yani; arazi miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır.
    Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
    3- 1274(1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanunun taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesi’nin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “...” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesi"nin kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesi"nin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi"nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesi"nin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan Yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
    4- ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, davalı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle kendilerini bağlamayacağı açıktır.
    5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    6- Taşınmaz üzerindeki davalı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb"an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan tüm keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın malik sıfatıyla karşı tarafın öncüllerinin kullanımında olduğunu, davacı ... ve müştereklerine icar verildiğini veya taşınmazın onlara teban kullanıldığını bilmediklerini bildirmişlerdir. Dosya kapsamından taşınmazın insan ömrünü aşan bir süredir davalı tarafça malik sıfatıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde davalının zilyetliği hiçbir şekilde itiraza uğramamıştır. İnsan ömrünü aşan bir süredir araziyi kullanan davalı tarafın daha öncede bu yeri kullandığının kabulü zorunlu ve hayatın olağan akışı gereğidir. İnsan ömrünü aşan bir süre önce cereyan eden olaya tanık bulmak imkansızdır. Davalı taraftan böyle bir talepte bulunmak da hukuka uygun değildir. Dosyaya sunulan uzman ziraatçı bilirkişi raporuna göre de çekişmeli taşınmaz, kadim tarım arazisi niteliğindeki yerlerdendir. Bu durumda davalının taşınmaz üzerindeki zilyetlik süresinin Arazi Kanunu’nun 20. maddesinde öngörülen süreye ulaştığının kabulü zorunlu bulunmaktadır.
    8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamından taşınmazın Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile karşı tarafça zilyet edinildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonrada kadastro tespitine kadar kesintisiz devam ettiği, bu suretle davcı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği, mülk edinme şartlarının karşı taraf yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Tapu kaydı hukuki kıymetini kaybettiğine göre, kaydın mahalline yeniden uygulanıp kapsam belirlenmeye çalışılmasında bir yarar bulunmamaktadır.
    Bu ilkeler nazara alınarak değerlendirme yapıldığında; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, davacının dayandığı tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı olup miktarı ile geçerli bulunmasına, bir an için dayanılan kayıtların çekişmeli parseli kapsadığı kabul edilse bile, davalı tarafın 743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce 10 yılı aşkın süre taşınmaz üzerinde zilyet oldukları, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonrada hiç itiraza uğramadan aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla tespite kadar devam ettiğinin saptanmış bulunmasına, davacılar ve bayilerinin taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğine sessiz kalıp, çekişme yaratmamalarına, karşı tarafın insan ömrünü aşan zilyetliklerinin davacı ... ve müştereklerine teb’an ve kiracılık sıfatına dayalı olduğunun kanıtlanamamış olmasına, karşı tarafın uzun süreli malik sıfatı ile kullanmaları karşısında Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926 tarihinden önce uygulanmakta bulunan ve Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonrada Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğu kabul edilen Şevval 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerine göre çiftlik tapu kayıtlarının karşı taraf yararına hukuki kıymetini kaybetmiş bulunmasına, taraflar arasındaki uyuşmazlığın iktisap şartlarının oluştuğu tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinin hukukun temel ilkeleri arasında yer almış olmasına, mahkemece toplanan delillerin belirtilen yasa hükümleri nazara alınarak değerlendirme yapılıp sonuca gidilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, delillerin takdiri mahkemeye ait olup takdirde de bir isabetsizlik tespit edilememiş olmasına göre davacılar ... müşterekleri vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının REDDİNE;
    II ) Diğer temyiz itirazları yönünden yapılan temyiz incelemesinde:
    Mahkemece çekişmeli taşınmazın öncesinde ..."a ait olduğu kabul edilerek karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli bulunmamaktadır. Yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların bazıları çekişmeli taşınmazın öncesinin ...’a ait olduğunu bildirdikleri halde, bazıları da öncesinde ... adlı kişiye aitken ..."ın oğlu olan ... tarafından O"ndan satın alınarak kullanıldığını bildirmişlerdir. Mahkemece çekişmeli taşınmazın öncesinin kime ait olduğu hususunda doğan çelişki giderilmeden karar verilmiştir. Bu şekilde karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Doğru sonuca ulaşılabilmesi için; mahallinde yeniden keşif yapılmalıdır. Yapılacak keşifte; çekişmeli taşınmazın ve çekişmeli taşınmazın içinde bulunduğu bütünün öncesinin kime ait olduğu, kim tarafından hangi tarihten beri ve ne şekilde kullanıldığı, kullanımın kimden kime ve ne şekilde geçtiği, çekişmeli taşınmazın üzerinde öncesinde ..."in kullanımı varsa, ne sıfatla olduğu, asli zilyet ve malik sıfatıyla mı yoksa kiracı sıfatıyla mı kullanımının olduğu, kiracı ise kimin adına kullandığı, asli zilyet ise çekişmeli taşınmazın kendisine nasıl kaldığı, ... oğlu ... tarafından çekişmeli taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin hangi sıfatla ve hangi akdi veya irsi ilişkiler sonucunda olduğu,... tarafından bu bütünden bölünerek kız kardeşi ..."a verildiği bildirilen aynı ada 1, 26 ve 27 parsel sayılı taşınmazların neden ve ne amaçta verildiği, bunun yöredeki anlamının ne olduğu gibi uyuşmazlığın çözümüne yardımcı olacak tüm hususlar tek tek ve olaylara dayalı olarak sorulup saptanmaya çalışılmalıdır. Bilirkişi ve tanıkların sözlere arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılarak yöntemince giderilmeye çalışılmalıdır. Yerel bilirkişi ve tanıkların sözleri komşu taşınmazların tutanak ve dayanakları ile özellikle bütüne komşu taşınmazların tutanak ve dayanakları ile denetlenmelidir. Bu denetleme yapılırken, komşu taşınmazların dayanaklarını oluşturan kayıtlarının oluşum tarihleri de gözetilmelidir. Keşifte hazır bulundurulacak tüm tespit bilirkişileri de, tutanağın edinme sebebinde bildirilen vakıalar yönünden dinlenilmeli ve bu yönden doğabilecek aykırılıklar da yöntemince giderilmeye çalışılmalıdır. Keşfe katılacak fen bilirkişiden yapılacak keşif ve uygulamaları izleyip denetlemeye olanak verir yöntemince düzenlenmiş rapor alınmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek ve ulaşılacak sonuca göre kim veye kimler adına 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14. ve 17. maddeleri uyarınca edinme koşullarının oluştuğu tartışılarak bir karar verilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken, ... mirasçıları arasında görülüp sonuçlanan aynı hususların çekişmeli olduğu davaların sonuçları da gözetilmelidir. Yine varsa derdest olan davaların birleştirilmesi gereği de unutulmamalıdır. Diğer temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 1.100,00 TL vekalet ücretinin aleyhine temyiz olunanlardan alınarak, duruşmada kendilerini vekille temsil ettiren temyiz eden tarafa verilmesine,
    peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 30.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi