3. Hukuk Dairesi 2016/8076 E. , 2017/17942 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalıdan 11/10/1989 tarihli zilyetlik senediyle sınırları yazılı 2.000,00 m2 taşınmazı satın aldığını, ...’da işçi olarak çalıştığını, 2011 yılında geldiğinde dava konusu taşınmazın bir kısmın orman olarak tespit gördüğünü, bu kısma ilişkin davalı tarafından açılan davanın reddedildiğini, bir kısmının ise davalı tarafından başka kişilere satıldığını öğrendiğini, böylelikle aralarındaki hukuki ilişkinin geçersiz hale geldiğini, uğradığı zararın güncel hale getirilmesi gerektiğini, yapılacak keşifle taşınmazın gerçek değerinin tespitinin mümkün olacağını belirterek; 150.000,00 TL’nin dava tarihinden yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacının yoğun ısrarı nedeniyle taşınmazı sattığını, taşınmazın 1.844,88 m2 lik kısmının orman olarak tespit gördüğünü, davacının tespite itiraz etmediğini, kendisinden dava açmasını istediğini, tüm masrafları ödeyerek dava açtığını, mahkeme masraflarını ödemediği gibi kötüniyetli olarak dava açtığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; denkleştirici adalet ilkesine göre ödediği bedeli talep edebileceği gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile 8.112,19 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; 11/10/1989 tarihli “taşınmazın zilyetlik yoluyla satışına dair senettir” başlıklı belgeyle sınırları belirtilen 2.000,00 m2 tapusuz taşınmazın davalı tarafından davacıya “üç milyon liraya” satıldığı, mahkemece dava konusu taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonrası alınan fen bilirkişi raporuna göre; 994,08 m2 lik kısmının orman olarak tespit gördüğü, diğer kısımlarının ise şahıslar adına tescil edildiği ve yol olarak bırakıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, 11/10/1989 tarihinde ödenen 3 milyon liranın dava tarihine kadar ulaşacağı değerin çeşitli parametreler kullanılarak belirlendiği, bu şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki satış sözleşmesi, taşınmazın bulunduğu bölgedeki, kadastro tespitinden önce yapıldığı için, her ne kadar sözleşme adi yazılı şekilde yapılmış olsa da geçerli sayılmaktadır, ancak dava konusu taşınmazın 994,08 m2 lik kısmının orman olarak tespit görmesi nedeniyle, bu kısım yönünden özel mülkiyete konu teşkil edilememesi neticesinde zilyetlik devir sözleşmesiyle yapılan satışın geçerliliğinden söz edilemez.
Dava konusu taşınmazın bir kısmının orman olması, kalan kısmının ise özel mülkiyete konu teşkil edilebilecek taşınmaz niteliğinde bulunması nedeniyle davalının iade borcu satışın geçerli ve geçersiz kısımları yönünden ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir.
Orman olarak tespit edilen kısım devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup kazandırıcı zamanaşımıyla kazanılmayacağı tespit edilmiştir. Bu durumda davacı; devletin hüküm ve tasarrufunda olan özel mülkiyete konu olamayacak taşınmaz için davalıya verdiği bedeli ancak, sebepsiz zenginleşme kuralları çerçevesinde geri isteyebilir.
Sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Taşınmazın orman olarak tespit görmeyen kısmı yönünden yapılan satış geçerli olduğundan ilgili kısmın dava tarihindeki rayiç değerinin belirlenerek iade kapması tespit edilmelidir.
O halde mahkemece; dava konusu 2.000,00 m2 taşınmaz yönünden 11/10/1989 tarihinde 3 milyon ödendiği belirlendiğine göre, orman olarak tespit gören 994,08 m2 yerin karşılığı ödenen miktarın belirlenerek denkleştirici adalet ilkesine göre ifanın imkansız hale geldiği tarihteki ulaşacağı alım gücünün, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde, uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle tespit edilerek, kalan kısmın ise dava tarihindeki rayiç bedeline hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK"nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.