Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/982
Karar No: 2018/679

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/982 Esas 2018/679 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/982 E.  ,  2018/679 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Gaziantep 2. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.03.2013 gün ve 2012/540 E., 2013/210 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.04.2014 gün ve 2013/7278 E., 2014/7182 K. sayılı kararı ile,
    “…Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı aleyhine dava dışı sigortalılardan ... tarafından açılan, Gaziantep 1. İş Mahkemesinin 2010/603 E. – 2011/557 K. sayılı dosyası üzerinde görülen dava dosyasında, sigortalının davacıya ait işyerinde 02.01.1995 -10.01.2005 tarihleri arasında günün asgari ücretine göre çalıştığının tespitine karar verildiğini, bu kararın 10. Hukuk Dairesinin 17.01.2012 tarih, 2012/539 E. ve 2012/351 K. sayılı ilamı ile onandığı, kesinleşen bu karar üzerine Kurum tarafından 1996-2005 arası döneme ait prim, işsizlik sigortası primi, özel iletişim vergisi ve eğitime katkı payı borçları için ödeme emri düzenleyip davacıya gönderdiği, ödeme emirlerinin 14.09.2012 tarihinde davacıya tebliğ edildiği ve süresinde 21.09.2012 tarihinde iş bu davanın açıldığı görülmektedir.
    Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80. maddesinde, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişiklik yapılarak Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 30.09.2003 günü yürürlüğe giren 38. maddesiyle anılan madde yeniden değiştirilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile bir kez daha değişikliğe gidilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51 ve 102. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı açıklanmış, böylelikle 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.
    Şu durumda söz konusu mevzuat kapsamında, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak kabul edilmektedir.
    Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Prim belgeleri ve işyeri kayıtları” başlıklı 86. maddesinin yedinci fıkrasında, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler sonucunda veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata karşın (1) ay içinde verilmemesi veya eksik verilmesi durumunda, bu belgelerin Kurumca resen düzenleneceği ve içeriği sigorta primlerinin Kurumca belirlenerek işverene tebliğ edileceği, işverenin, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebileceği, itirazın reddi durumunda, işverenin kararın tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabileceği açıklanmıştır. Kanunun“Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı bildirildikten sonra “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93. maddesinin ikinci fıkrasında ise, Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi izleyen takvim yılı başından başlayarak (10) yıllık zamanaşımına tâbi olduğu, Kurumun prim ve diğer alacaklarının; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımının (10) yıl olarak uygulanacağı yönünde düzenleme yapılmıştır.
    Konuya ilişkin 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatımızda, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanunda prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı, 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin ikinci fıkrasıyla, 506 sayılı Kanunda öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirilerek, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağının belirlendiği belirgin bulunmakla, genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunda, geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenlemenin bulunmaması gözetildiğinde, zamanaşımı hükmü içeren anılan fıkranın geçmişe yönelik uygulanamayacağı benimsenmelidir.
    Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsil zamanaşımı, diğer bir ifade ile zamanaşımının süresi ve başlangıç tarihi; alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 20.09.2006 gün ve 2006/21-546 E. 2006/565 K. ile 20.12.2006 gün ve 2006/21-806 E. 2006/814 K. sayılı kararları).
    Yine Anayasa Mahkemesi"nin 15 Ekim 2011 tarihli Resmi Gazete"de yayınlanan 28.04.2011 tarih ve 2009/39 Esas, 2011/68 Karar sayılı kararında da " bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin yürürlük tarihi itibariyle tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasa"da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır."denilmiştir.
    Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, mahkemece tespitine karar verilen dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece zamanaşımı bakımından 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki yanılgılı değerlendirmeyle zamanaşımı süresi (10) yıl olarak benimsenerek istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır …"
    gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    2-Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
    Davacı vekili müvekkili ile davalı Kurum aleyhine açılan hizmet tespiti davasında sigortalı ...’ın müvekkiline ait işyerinde 02.01.1995-10.01.2005 tarihleri arasında günün asgari ücreti üzerinden çalıştığının tespitine karar verildiğini, kararın kesinleşmesi üzerine davalı Kurumun resen aylık prim hizmet belgesi düzenleyerek tespit edilen aylara ilişkin prim tahakkuku yaptığını ve tahakkuk ettirilen prim, damga vergisi ve özel işlemden doğan Kurum alacağının 6183 sayılı Kanun kapsamında tahsili için ödeme emirleri düzenlendiğini, ödeme emirlerinin müvekkiline 14.09.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, 506 sayılı Kanunun 80’inci maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğinin belirtildiğini, bu durumda zamanaşımı süresi bakımından 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden 6183 sayılı Kanunun “tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102’inci ve ardından gelen maddelerinin uygulanacağını, anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi beş yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcının da alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlendiğini, sonuç itibariyle hizmetin geçtiği yılın 1995 yılından başlayıp 2003 yılında bittiğini, 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden Kurum alacağının zamanaşımına uğradığını, öte yandan Kurum alacağının mahkeme kararının kesinleştiği tarihte muaccel olacağı kabul edilecek ise Kurumun bu tarihten itibaren faiz hesaplayarak ödeme emri düzenlemesi gerekeceğini, oysa Kurumun faiz hesaplamasında 1996 yılını esas aldığını ileri sürerek ödeme emirlerinin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Kurumun prim ve diğer alacaklarının 5510 sayılı Kanunun 93/2’inci maddesine göre on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece 5510 sayılı Kanunun 93’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, aynı yasal düzenleme gereğince Kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren zamanaşımının 10 yıl olarak uygulanacağı, 5510 sayılı Kanunun 93’üncü maddesinin ikinci fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, ancak mahkeme kararının kesinleştiği tarihte sözü edilen kanun hükmü yürürlükte olduğundan ve davacı yararına kazanılmış hak söz konusu olmadığından 5510 sayılı Kanunun zamanaşımına ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, dava konusu Kurumun prim ve gecikme zammı alacağının zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.
    Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını taraf vekilleri temyize getirmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının primlerin ait oldukları dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında mı yoksa 5510 sayılı Kanunun 93/2’inci maddesi uyarınca mı değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
    I- Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, ilk hükmü temyiz etmeyen davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin direnme kararını temyizinin mümkün bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
    Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2014 gün ve 2013/19-627 E., 2014/439 K. sayılı kararı).
    Yerel mahkemenin ilk kararında davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmiş ancak davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilince hüküm temyiz edilmemiştir. Kararı temyiz etmeyen davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı yönünden hüküm kesinleşmiş, bu yön uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin maktu vekâlet ücretine hükmedildiğinden bahisle direnme kararını temyizinde hukuki yararı bulunmamaktadır.
    O hâlde, davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
    II-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    Uyuşmazlığın çözümünde özellikle zamanaşımının başlangıcının ve buna bağlı olarak somut uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünün saptanmasında muacceliyet anının belirlenmesi önem taşımaktadır.
    Türk Borçlar Kanunu’nun 149’uncu (818 sayılı BK 128’inci) maddesi uyarınca zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Muacceliyet, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimi isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak, edimi ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirler. Bir başka deyişle, söz konusu anda borç ifa kabiliyeti kazanır ve alacaklı yine o anda edimi kabul etmekle yükümlü olur. Bir alacağın ya da borcun muaccel olması, ilke olarak edimin ifası için öngörülmüş bulunan vadenin dolmasıyla gerçekleşir.
    Zamanaşımının başlangıcının ve buna bağlı olarak somut uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünün saptanmasında, muacceliyet anının belirlenmesi önem taşımaktadır.
    506 sayılı Kanunun konuya ilişkin 80’inci maddesi uyarınca işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur. Bu durumda Kurumun prim alacağı anılan tarihte muaccel hâle gelecektir.
    Prim alacaklarının muaccel olduğu tarihi 506 sayılı Kanunun 80’inci maddesi uyarınca belirledikten sonra uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak kanun hükmünün belirlenebilmesi için Kurumun prim alacaklarına ilişkin zamanaşımı hükümlerindeki değişikliklerin ve yürürlük tarihlerinin de açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
    Bilindiği üzere, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80’inci maddesinin 08.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun ile değiştirilmesinden önceki dönemde yerleşik uygulama uyarınca prim alacağı ve gecikme zamları yönünden, anılan Kanun’da zamanaşımı süresine ve başlangıcına ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından, Kurum alacağının zamanaşımı yönünden genel hükümlere tabi olduğu, buna göre, zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 125’inci maddesi uyarınca on yıl olduğu ve zamanaşımının başlangıç tarihi BK’nın 128’inci maddesi hükmüne göre, alacağın muaccel olduğu tarih olarak kabul edilmekteydi.
    Belirtilmelidir ki, prim zamanaşımı, Borçlar Kanunu"nun 128’inci maddesine göre, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. 506 sayılı Kanunun 80’inci maddesine göre, her aya ait prim borcunun ertesi ayın sonuna kadar ödenmesi gerektiğinden, zamanaşımının başlangıcı her prim ayı bakımından o aya ilişkin ödeme süresinin sona erdiği tarih olup, ay be ay ödenmesi gereken prim borcu ertesi ayın sonunda muaccel hâle gelmektedir. Bu dönemde zamanaşımının kesilmesi ve durdurulması, bu konuda bir özellik göstermez. Borçlar Kanunu"nun 132’inci ve ardından gelen maddeleri burada da aynen geçerlidir (Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, 1977, s. 641).
    506 sayılı Kanunun 80’inci maddesinde 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile anılan madde;
    “…Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır…” şeklinde düzenlenmiştir.
    3917 sayılı Kanun’un yürürlük tarihine kadar olan dönemde, Kurumun prim alacakları İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilmekte iken, anılan Kanunla yapılan düzenleme ile 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden itibaren, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına başlanmıştır.
    6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlıklı 102’inci maddesi uyarınca;
    “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.”.
    Anılan düzenlemeler karşısında, 08.12.1993 tarihinden itibaren Kurumun prim alacaklarının tahsilinde zamanaşımı yönünden 6183 sayılı Kanun’da düzenlenen beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaya başlanmış ve sürenin başlangıcı, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir.
    Açıklanan düzenleme bu kez 30.09.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 38’inci maddesiyle yeniden değiştirilerek prim alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun"un 51’inci maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 24.06.2004 tarih ve 5198 sayılı Kanunun 11’inci maddesi ile 506 sayılı Kanun’un 80’inci maddesinin beşinci fıkrası;
    “…Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 ve 102 nci maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır...”
    şeklinde değiştirilmiştir.
    Anılan düzenleme uyarınca, 5198 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihinden itibaren Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un zamanaşımı düzenleyen 102’inci maddesinin uygulanamayacağı hükme bağlanarak, 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki genel hükümlere ve dolayısıyla on yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür.
    Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanunu"nun 125’inci maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128’inci maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132’inci ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanun"un “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102’inci ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmelidir.
    Konu son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88’inci ve 93’üncü maddesi ile düzenlenmiştir.
    5510 sayılı Kanun’un “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88’inci maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun"un 51’inci, 102’inci ve 106’ıncı maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı bildirildikten sonra, yine 5510 sayılı Kanun’un 17.04.2008 gün ve 5754 sayılı Kanunun 56’ıncı maddesi ile değişik “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93’üncü maddesinin ikinci fıkrası,
    “…(Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.) Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır…” şeklinde düzenlenmiştir.
    Görüldüğü üzere 5510 sayılı Kanunun 93’üncü maddesi ile zamanaşımı süresi ile ilgili olarak özel bir düzenleme getirilmiş, Kurumun prim ve diğer alacaklarının on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, sürenin başlangıcının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başı olduğu belirtilmiştir.
    Öte yandan 5510 sayılı Kanunun 93/2’inci maddesine uyarınca Kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise zamanaşımı mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren on yıl olarak uygulanacaktır.
    Nihayet uyuşmazlığın çözümünde hizmet tespiti davası ile tespitine karar verilen hizmet sürelerine ilişkin Kurumun prim alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunun nasıl belirleneceği üzerinde durmakta da yarar vardır.
    Hukuk devletinde, müktesep hakların korunması ile birlikte hukuk güvenliği de temel bir ilkedir. Öğretide de hukuk güvenliği temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Esasen, mevcut yasal düzenlemelere göre hareket eden kişilerin, bu yasal düzenlemeler nedeniyle tabi oldukları hukuki durumlarının yeni yasal düzenlemelerle değiştirilmemesi esastır. Anayasa Mahkemesinin, 30.11.2007, E.2006/61, K.2007/91, RG.23.02.2008, S.26796; ve 17.01.2008, E.2007/21, K.2008/40. sayılı kararlarına göre de, "hukuk güvenliği" hukuk devletinin temel unsurlarından biridir.
    5510 sayılı Kanunun 93/2’inci maddesi uyarınca hizmet tespiti davasının 01.10.2008 tarihinden sonra kesinleştiği varsayılırsa, anılan maddenin bu tarihten önce muaccel duruma gelmiş prim alacaklarına uygulanması halinde kazanılmış hak ilkesi ihlal edilecektir. Eski mevzuata göre başlayan ve işleyen zamanaşımı süresi hizmet tespiti davasının sonuçlanması, işverenin yeni mevzuatla getirilen yeni bir zamanaşımı süresine yeniden tabi tutulması “hukuk güvenliği” ilkesini zedeleyecektir.
    Aksi bir düşünce bu tür bir alacakla ilgili olduğu dönemdeki hukuk normlarına göre pozisyon alanları olumsuz etkileyebilir. Diğer bir deyişle bireylerin hukuki durumlarında kazandıkları haklarını ellerinden alabilir (Akın Levent, Prim Alacaklarına Uygulanacak Zamanaşımı, Çimento İşvereren Dergisi, Temmuz 2014, S. 4, C. 28, s. 39).
    Kaldı ki, önceki mevzuata göre başlayan ve işleyen zamanaşımı süresi, hizmet tespiti davası ile kesilmediğine göre, bu davanın sonuçlanması ile işverenin yeni mevzuatla getirilen yeni bir zamanaşımı süresine yeniden tabi tutulması hak ve nesafet kurallarına da uygun olmayacaktır.
    Bu durumda, hizmet tespiti davası sonucunda Kurumca tahakkuk ettirilen prim borçlarının tespitine karar verilen hizmetin geçtiği tarihte doğmuş olması, mahkeme kararının prim borcunun doğumuna değil varlığının tespitine yönelik olması, prim borcunun tespit kararına konu devrelere tahakkuk ettirilmesi ve gecikme zammının tespitine karar verilen tarihler itibariyle başlatılması ile 5510 sayılı Kanun’un 93/2’inci maddesinde yer alan zamanaşımı başlangıcının hizmet tespiti davasının kesinleştiği tarih olduğuna ilişkin özel nitelikli düzenlemenin, anılan Kanunun yürürlük tarihinden öncesine uygulanmasının mümkün olmaması hususları da gözetildiğinde, hizmet tespiti davası ile tespitine karar verilen hizmet sürelerine ilişkin Kurumun prim alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu, alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenmelidir.
    Diğer bir ifadeyle, işveren tarafından bildirilmemiş sürelere ilişkin olarak açılan hizmet tespiti davası neticesinde, hizmetlerin tespitine karar verildiğinde, tespiti yapılan hizmet süresinin primlerini ödeme yükümlülüğü yönünden yukarıda belirtilen kronolojik dönemlere bağlı olarak işverenden bu primleri talep hakkının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı tespit edilebilecektir (Odaman Serkan, Sigorta Prim Alacaklarında Zamanaşımı, MESS-Sicil Dergisi, Aralık 2010, s. 141 vd).
    Sonuç itibariyle, Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsil zamanaşımı, diğer bir ifade ile zamanaşımının süresi ve başlangıç tarihi; alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2013 gün ve 2013/10-433 E. 2013/1649 K.; 20.09.2006 gün ve 2006/21-546 E. 2006/565 K. ile 20.12.2006 gün ve 2006/21-806 E. 2006/814 K. sayılı kararları).
    Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, mahkemece tespitine karar verilen ve 01.10.2008 tarihinden önceki dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, sosyal güvenlik hukuku ile ilgili kanunlar kamu düzenini ilişkin olup yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğuracağından uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanunun 93/2’inci maddesinin uygulanmasının gerektiği, öte yandan primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesinin yasal hükümlere uymayarak işçisini sigortasız olarak çalıştıran işverenin çalıştırdığı işçinin prim borcunu ödemekten kurtulmasına ve Kurumun ekonomik dengelerinin bozulmasına sebebiyet vereceği, bu durumun da Türk Medeni Kanununun 2’nci maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği, buna göre yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    O hâlde, yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç : 1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE oybirliği ile,
    2-Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine. oyçokluğu ile, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.04.2018 gününde karar verildi.


    KARŞI OY YAZISI

    Sosyal Güvenlik sistemimiz prim esasına dayanmaktadır. Sosyal Güvenlik rejiminin başlıca finansman kaynağı işçi ve işverenlerden alınan primlerdir. Sosyal Güvenlik sistemin temelinde çalışanların kayıtlara geçmesi esastır. Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 9. Maddesi ve halen yürürlükte bulunan 5510 sayılı sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanunun 8. Maddesinde işverenin çalıştırdığı işçileri bildirme yükümlüğü getirilmiştir. Sigortasız işçi çalıştırarak primli sistemde primi ödeyen işverene nazaran primsiz işçi çalıştıran işveren daha avantajlı duruma gelmektedir. 5510 sayılı kanunun genel gerekçesinde de bu duruma dikkat çekilmiş ve kanunun gerekçesinde sosyal güvenlik sisteminin yaşadığı finansman sorunu, kamu finansmanı üzerinde yarattığı baskı nedeniyle başta enflasyon olmak üzere, diğer temel ekonomik göstergeleri de olumsuz etkilemektir. Son yıllarda bizzat sosyal güvenlik sisteminin kendisi ülke ekonomisinden istikrarsızlık yaratan ana sebeplerden biri haline gelmiştir.
    İstihdam yapısını gösteren mevcut verilere göre, işgücünün ancak yarısı sosyal sigorta güvenlik kapsamına tabi çalışırken, işgücünün diğer yarısı (yaklaşık 11 milyon kişi) kayıt altına alınamamıştır.
    Tüm sosyal güvenlik sisteminin finansman sorununun bir bölümü gelirleri azaltıcı, diğer bir kısmı ise giderleri artırıcı gelişme ve uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Gelir azaltıcı faktörler; erken emeklilik uygulaması, prime esas kazancın düşük gösterilmesi, kayıt dışı istihdamın yüksekliği, prim tahsilat oranının düşüklüğü, afla ödeme kolaylığı gibi uygulamalarla prim ödeme eğiliminin azalması, ödenmeyen primlerin gecikme cezalarına uygulanan aflar, prime esas kazanç sınırlarının düşüklüğü ve fon gelirlerinin yetersizliği gider artırıcı faktörler ise; erken yaşta emeklilik uygulamaları, primi alınmadan yapılan sigorta ödemeleri, borçlanma kanunları, uzayan ortalama ömür nedeniyle artan aylık ödemeleri ve sağlık yardımlarının yanı sıra prim gelirleri ile ödenen aylıklar arasındaki ilişkinin zayıflığı olarak sıralanabilir.
    Gerekçede belirtildiği gibi kanun koyucu bu sorunu çözmek amacıyla primsiz çalıştırmanın var olduğunu gözönüne alınarak primsiz çalışmanın ve emekliliğin önüne geçmek için 5510 sayılı yasanın 93/2. Maddesini getirmiştir. Kanun koyucu bu madde ile artık kurum alacağının doğduğu tarihi değil alacağının varlığının kurumca öğrenildiği tarihi esas alarak bir zamanaşımı süresi belirlemiştir. Bilindiği gibi zamanaşımı genel olarak alacağın muaccel olduğu tarih itibariyle başlar. 5510 sayılı kanun bu genel kuraldan ayrılıp kurum pirim ve diğer alacaklarında kendine özgü bir zaman aşımı başlangıcı öngörmüştür. Yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği anda derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonuncunda yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği başka bir anlatımla geriye yürümeyeceklerdir. Ancak devam eden uyuşmazlıklar ile tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa ve düzenleyici kural derhal yürüklüğe girme nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlar doğuracaktır. Burada yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
    Sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup, otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur. 5510 sayılı kanun prim alacaklarının tahsilinde 506 sayılı kanunda yer almayan yeni bir düzenleme getirmiştir. Kamusal niteliği gereği sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği anda hukuksal sonuçlarını doğurur.
    Öte yandan Medeni Kanunun dürüst davranma başlıklı 2. Maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı da gözönüne alınmalıdır. Madde herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılması hukuk düzeni korumayacağı gibi hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetildiğinde 5510 sayılı yasanın 8. Maddesi uyarınca çalıştırdığı işçiyi yasal hükümlülükleri uymayarak primsiz çalıştıran işverenin çalıştırdığı işçinini prim borcunu ödemekten kurtulması ve kurumun ekonomik dengelerini bozması savunulamaz. Gerekçede belirtildiği gibi yasa koyucu bu olumsuz durumların önüne geçmek üzere 506 sayılı yasada yeralmayan bir düzenlemeyi getirmiştir ve bu nedenle 93/2 madde uyarınca kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararı sonucu doğmuştur. Ve mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren zamanaşımı 10 yıl olarak uygulanacağından somut olayda da bu süre dolmamıştır. Yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi