
Esas No: 2016/319
Karar No: 2019/22
Karar Tarihi: 17.01.2019
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/319 Esas 2019/22 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 21. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 66-293
Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık ..."nın beraatine ilişkin Bergama Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.11.2011 tarihli ve 66-293 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 02.12.2015 tarih ve 4950-5762 sayı ile;
“Hakkında yakalama kararı bulunan sanık ..."nın, yakalanmamak amacıyla, "..."e ait" nüfus cüzdanındaki resmi çıkarıp yerine kendi resmini yapıştırmasından ibaret eylem nedeniyle resmi belgede sahtecilik suçundan açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, sahteliği iddia edilen belgede mühür izi bulunmadığı gerekçesiyle beraate hükmedilmiş ise de;
TCK"nun 204. maddesindeki gibi 205. maddesindeki suçta da korunan hukuki yarar, ispat araçlarının dokunulmazlığına olan kamu güvenidir. Suçun oluşması için, genel kast yeterli olup, fail, eyleminin haksız, hukuka aykırı olduğunu biliyorsa, suç kastı var demektir. Suç, seçimlik hareketli suç olarak düzenlendiğinden, maddede sayılan hareketlerden birinin gerçekleştirilmesi yeterli olup ayrıca bir zarar veya tehlikenin doğması gerekmez.
205. maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi "suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir resmi belgedir. Söz konusu suçu oluşturan seçimlik hareketler, resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemektir." 205. maddedeki "bozma" ile 204. maddedeki "değiştirme" fiilleri, birbirine yakın, hatta aynı olabilir. Aradaki fark, "aldatıcılık" vasfıdır. Nitekim bu hususa, hem 204, hem de 205. maddenin gerekçesinde yer verilmiştir. 205. maddenin gerekçesine göre, sahtecilik suçu, düzenlenen belgenin veya belgede yapılan değişikliğin başkasını aldatıcı nitelikte olmasını gerektirir. 205. maddedeki, "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçunun işlenmesi ise başkasını aldatma özelliği taşımayabilir. 204. madde gerekçesine göre de, "mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozma suçu oluşur." Öğretide de bu farka dikkat çekilmiştir.
"Belli bir amaç veya saik" ile hareket edilmesinin arandığı suç tiplerinde veya suçun nitelikli hallerinde, bu husus Kanunda açıkça ve ayrıca gösterilir. Yargıtay CGK"nın birçok kararında belirtildiği gibi, "Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerkçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir. Ancak, failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir." (CGK., 23.11.2010, 171/232). TCK"nun 204. maddesinde olduğu gibi 205. maddesinde de kişilerin amacı değil, fiili cezalandırılmaktadır.
Maddenin 765 sayılı TCK"ndaki karşılığı olan 348. maddede, suçun oluşması için belgenin ortadan kaldırılması veya bozulması yeterli görülmeyip ayrıca bu eylemler sonucunda umumi veya hususi bir zararın doğması da aranmışken, 205. maddede suç için herhangi bir zararın meydana gelmesi aranmamıştır. Suçun işlenmesiyle genellikle bir zararın oluşması veya hak sahibinin o belgeden yararlanma imkanının kalmaması mümkün olsa da, bu şart değildir. Kaldı ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, zararın suçun oluşması için zorunlu olduğu dönemde bile, "Devlet, bir olgunun kanıtlanma yeteneğini tanıdığı belgelerin öz ve biçimleri ile gerçekliklerine ve doğruluklarına beslenen ortak toplum inancını kamu güveni içinde korumak ve o yüzden de soyut varlık ya da yararın veya değerin somutlaştırdığı belgeleri erişilmez ve dokunulmaz kılmak istemiştir. Zarar doğma olasılığı yeterlidir. Kanıt değeri olan belgenin yok edilmesiyle zarar kendiliğinden doğmuştur" şeklindeki kararıyla, suçla korunan yarara dikkat çekmiş ve somut zararın oluşmasını aramamıştır (CGK, 7.3.1988, 596/73).
Ne 204., ne de 205. maddede suçun unsuru olarak özel bir saik veya amaç öngörülmemiştir. Bu nedenle, "failin kastı sahte resmi belge oluşturmaktır, bu suç resmi belgenin unsurlarından birisinin yokluğu nedeniyle gerçekleşmemiştir, o halde, olayda resmi belgeyi bozma gibi bir kasıt, niyet yoktur" denilemez. Aksinin kabulü, madde gerekçesine hiç değer vermemek, gerçek bir resmi belgeyi değiştirme suçu için genel kast yeterli görülmesine rağmen, aynı resmi belgeyi bozma suçu için özel bir amaç veya saik aramak demektir. Bu ise; "suçun, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemek amacıyla işlenmesi ve belgenin bozulmasıyla bu hususun gerçekleşmesi" şartına bağlanması, dolayısıyla, bir "tehlike suçu"nun "ancak özel amaçla işlenebilen zarar suçu"na dönüştürülmesi demektir.
Belirtilen nedenlerle; somut olayda, sanığın eyleminin "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçunu oluşturacağı ve bu nedenle hakkında TCK"nun 205. maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği düşünülmeden, yazılı şeklide beraate hükmedilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Başkanı H. Boyrazoğlu ve Daire Üyesi M. Kaya "Kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan sanığın, yakalanmamak amacıyla ..."e ait nüfus cüzdanındaki fotoğrafı çıkartıp yerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirip kullandığından bahisle eylemine uyan resmi belgede sahtecilik suçundan (TCK 204/1. maddesi uyarınca) cezalandırılması talebiyle açılan davada;
Mahkemece, 23.11.2011 tarihli oturumda suça konu belgenin incelenip fotoğraf üzerinde herhangi bir mühür ve soğuk damga izi bulunmadığı tespit edilerek aldatma yeteneği bulunmadığından bahisle sanığın beraatine karar verilmiştir.
Daire çoğunluğu ise, sanığın eyleminin "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçunu oluşturacağından TCK.nun 205. maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği düşüncesindedir. Sayın daire çoğunluğunun kararına aşağıdaki sebeplerle katılmak mümkün görülmemiştir.
Belgelerde sahtecilik suçlarında, gerek yargısal kararlarda gerekse doktrinde kabul edilen baskın görüşe göre suçun hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye ilaveler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle eylemden dolayı bir zararın oluşması aranmamakta zarar doğma ihtimali yeterli görülmektedir.
765 sayılı TCK"nın aksine, 5237 sayılı TCK’nın resmi belgede sahteciliği düzenleyen 204 ve özel belgede sahteciliği düzenleyen 207. maddelerinde Yargıtay’ın içtihatla oluşturduğu "aldatma unsuruna" madde metinlerinde yer verilmiştir. Bu nedenle belgelerde sahtecilik suçlarında aldatıcılık, suçun oluşması için bulunması gereken temel unsurlardandır
Aldatma niteliğinin suçun unsuru olduğu hususu doktrinde ve uygulamada da tartışmasız kabul görmektedir. Belgedeki sahteciliğin, ilk bakışta birçok kimse tarafından anlaşılabilecek derecede olması halinde suç oluşmayacaktır. Bu nedenle belgenin aldatma niteliği olup olmadığının objektif olarak belirlenmesi gerekir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.10.2003 gün ve 232/250 sayılı kararında; "...zarar olasılığının bulunması için belgede sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır..." demiştir.
Aldatma yeteneğinin bulunmadığı, kaba taklit veya tahrif halinde kamu güveninin sarsılmayacağı kabul edildiğinden cezalandırılması gereken bir sahtecilik suçundan da söz edilemeyecektir.
Belgede sahtecilik suçunun konusu, kanıtlama güçleri nedeniyle hukuki sonuç doğuran ve bu yüzden toplumsal ilişkilerde doğruluklarına inanılan belgelere karşı, kamunun beslediği güven olup, zararın doğması için aldatma olgusunun hukuken korunan bu güveni sarsacak oran ve düzeyde bulunması gerekir.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, birçok kişiyi aldatabilecek yetenekte olması ve bu konunun objektif olarak saptanması gerekir. Örneğin imzalayan kamu görevlisinin açık kimliği sayı ve tarihi bulunmayan bir belgenin aldatma yeteneği bulunmadığı gibi soğuk damga ile mühürlenmeyen bir nüfus cüzdanının da kandırma yeteneği bulunmadığı uygulamada kabul edilmektedir.
Dairemizin 08.10.2015 gün, 2793/3700 ve 04.11.2015 gün 4112/4547 ve 11. Ceza Dairesinin 14.05.2014 gün, 27484/9340 sayılı kararları da bu yöndedir.
Sahtecilik ilk bakışta ve kolaylıkla herkes tarafından anlaşılabiliyorsa, diğer bir anlatımla başka kişileri aldatacak nitelikte değilse sahtecilik suçu oluşmaz.
Aldatma yeteneğini, suçun maddi öğesine göre takdir edecek olan kişi hâkimdir. (Yargıtay 11. CD. 24.01.2011, 2009/779) Hâkim gözlem yaparak aldatma niteliğini takdir etmeli, şüphenin giderilmesi için gerektiğinde bilirkişiye başvurmalıdır. (CGK. 01.04.2003, 12/76)
Bir resmi belge olan nüfus cüzdanında; fotoğraf üzerinde bulunması gereken soğuk mühür izinin mevcut olup olmadığı özel bir incelemeye tabi tutulmadan ilk bakışta hemen anlaşılabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince: dosya kapsamından suça konu nüfus cüzdanındaki fotoğraf üzerinde bulunması gereken soğuk mühür izinin mevcut olmadığının ilk bakışta hemen anlaşılması ve 21.12.2010 tarihli ekspertiz raporunda "...inceleme konusu nüfus cüzdanı üzerinde fotoğraf değişikliği şeklinde yapıldığı belirtilen tahrifatın aldatma kabiliyetini haiz olmadığının..." belirtilmesi nedeniyle belgenin aldatma niteliği bulunmadığının anlaşılması karşısında; suçun yasal unsurlarının oluşmadığını değerlendiren mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından sayın çoğunluğun, sanığın eyleminin "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçunu oluşturacağına ilişkin düşüncesine katılmak mümkün görülmemiştir.
Ayrıca; önemli gördüğümüz diğer bir husus da 17.01.2011 tarihli iddianamedeki tavsiftir. Sanık hakkında "..."e ait nüfus cüzdanındaki fotoğrafı çıkartıp yerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirip kullandığından bahisle eylemine uyan resmi belgede sahtecilik suçundan TCK 204/1. maddesi uyarınca cezalandırılması..." talebiyle kamu davası açılmış olup, anılan iddianamede sayın çoğunluğun, oluştuğunu bildirdiği "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçundan açılmış bir kamu davası da mevcut değildir.
5271 sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hükmün konusu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, sanık hakkındaki kamu davası "resmi belgede sahtecilik" suçundan açılmış olup dava konusu yapılmayan "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçundan hüküm kurulması da kanımızca mümkün değildir.
Sonuç olarak sanığın, bir başkasına ait nüfus cüzdanı üzerindeki fotoğrafı çıkartıp yerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle gerçekleştirdiği sahteciliğin aldatma niteliğini haiz olmaması nedeniyle suçun yasal unsurlarının oluşmadığını değerlendiren mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından beraat hükmünün onanması gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun sanığın eyleminin "resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme" suçunu oluşturacağından TCK.nun 205. maddesi uyarınca mahkumiyetine hükmolunması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.01.2016 tarih ve 247063 sayı ile;
"...Resmi belgeyi bozma, yok etme veya değiştirme suçu, TCK"nun 205. maddesinde kumu güvenine karşı suçlar arasında düzenlenmiştir.
Evrakı yok etmek sahtekarlık sayılmamakla birlikte, resmi veya özel bir belgeyi ortadan kaldırmak veya bozmak suretiyle var olan bir delilin yok edilmesiyle kamu ispatlayıcı bir vasıtadan yoksun kalmaktadır.
Suçun faili herkes olabilir.
Suçun mağduru kamu yani devlettir.
Suçun konusu hukuken geçerli, kanıt niteliğini taşıyan resmi ve gerçek belgelerdir.
TCK"nun 205. maddesi gerçek bir resmi belgenin aslı yerine geçen örneklerini de kapsar.
Kanıt gücü bulunmayan, hukuki değer taşımayan sahte ya da özel mahiyetteki belgeler bu suç kapsamında değerlendirilmeyecektir.
Bir hukuki ilişkiyi, durumu veya vakayı kanıtlama gücü bulunan ya da bir hakkın doğumu veya sona ermesini kanıtlayan resmi belgelerin bozulması, gizlenmesi veya yok edilmesine yönelik eylemler, toplumda ispat araçlarının doğruluğu ve gerçekliğine olan güvenin sarsılmasına neden olmakta ve dolayısıyla bu suç ile de kamu güveninin korunmasına amaç edinilmektedir.
TCK"nun 205. maddesinde suçun maddi unsurlarını teşkil eden hareketler seçimlik olarak suç konusu belgenin bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesi şeklinde belirtilmiştir.
Resmi belgeyi bozmak, suç konusu belgenin maddi varlığına dokunmaksızın esaslı unsurlarının tamamı veya bir kısmı üzerinde değişiklik yapmak suretiyle ondan yararlanma olanağını engellemektir. Başka bir anlatımla belgenin hukuki sonuç doğurmasının önüne geçilmektedir.
Bozmak deyimiyle kanun, varakanın maddi varlığına dokunmaksızın ondan faylanma imkanlarını engelleyen fiilleri kastetmiştir. Yani varaka maddeten vardır fakat okunmaz hale getirildiği için hak sahibinin bundan yararlanıp bir iddiayı ispat etmek imkansız hale gelmektedir. Bu itibarla faydalanma imkanları bulundukca suç oluşmayacaktır.
Resmi belgeyi yok etmek, belgenin maddi varlığına son vererek tasarruf sahiplerinin belgeyi kullanma olanağını ortadan kaldırmaktır. Yok etme eylemi, suç konusu belgenin yırtılması ve yakılması ya da hak sahibinden hukuka aykırı şekilde alıp ortadan kaldırarak kullanmasına fırsat verilmemesi şeklinde gerçekleşebilir. Eylemin her halükarda TCK"nun 205. maddesindeki suçu oluşturabilmesi için hukuki değer taşıyan gerçek resmi belgenin yasal unsurlarına, kanıt niteliğine yönelmesi gerekir.
Failin bu amaca yönelmeyen, hak sahibinin belgeyi kullanma imkanını ortadan kaldırmayı amaçlamayan eylemlerinde anılan suçun unsurlarının gerçekleştiğinden söz edilemez.
Yok etme eyleminin resmi belgenin kanıt olma özelliğine değil de ekonomik değerine yönelmesi halinde hırsızlık veya mala zarar verme suçları gündeme gelecektir.
Resmi belgeyi gizlemek, varlığı ve bütünlüğü muhafaza edilmesine rağmen, hak sahibi tarafından belgenin kanıt olarak kullanılmasına olanak tanınmamasıdır. Resmi belgenin yok edilmesinden farkı gizleme halinde belgenin mevcudiyetinin korunmuş olmasıdır. Kıymetli evrak borçlularının alacaklısından, başka bir senet ya da çekle değiştirileceğinden veya bakılıp inceleneceğinden bahisle aldıkları bonoyu iade etmeyerek icra takibinden kurtulmaya çalışmaları uygulamada çok rastlanan resmi belgeyi gizleme eylemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçunun manevi unsuru genel kasttır.
Resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, konuya benzer nitelikli Yüksek Yargıtay içtihatlarına baktığımızda;
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 31/10/2014 gün ve 2013/9169 Esas 2014/18019 Karar sayılı ilamında; "...5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait sürücü belgesinin fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen sürücü belgesinin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle belirtilen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 17/11/2014 gün ve 2014/17849 Esasa, 2014/19379 Karar sayılı ilamında; "...5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun; hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın kendisine ait nüfus cüzdanı üzerindeki fotoğrafı sökmesi eyleminde herhangi bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan nüfus cüzdanının hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceğinden bu suçun unsurlarının oluşmadığı, kaldı ki sanığın, mağdur Murat Ulalı"ya ait nüfus cüzdanına kendi fotoğrafını yapıştırarak kullanması şeklinde gerçekleşen "resmi belgede sahtecilik" eyleminden dolayı ayrıca mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmakla, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki istem yerinde görüldüğünden, Yüksekova 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.02.2007 gün ve 2006/139 Esas, 2007/39 sayılı kararının "resmi belgeyi bozmak" suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden CMK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, bozma nedenine göre aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca karar verilmesi mümkün görüldüğünden, yüklenen "resmi belgeyi bozmak" suçu unsurları itibariyle oluşmadığından sanığın bu suçtan beraatine, cezanın çektirilmemesine...",
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 10/03/2014 gün ve 2012/20960 Esas, 2014/4299 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait nüfus cüzdanının fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen kimliğin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24/09/2014 gün ve 2012/28839 Esas, 2014/15656 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait sürücü belgesinin fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen sürücü belgesinin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle belirtilen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/12/2012 gün ve 2010/4108 Esas, 2012/21952 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçunun hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, değişik suçlardan aranmakta olan sanığın, ele geçirdiği başkası adına düzenlenmiş ehliyetin fotoğrafı üzerine kendi fotoğrafını yapıştırarak kullanmaktan ibaret eyleminde herhangi bir hakkın kullanımı engellenmediğinden bu suçun, belgede gerçekleştirilen sahteciliğin aldatma yeteneğinin bulunmadığı anlaşıldığından resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması...",
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 27/01/2011 gün ve 2010/7224 Esas, 2011/460 Karar sayılı kararında; "765 sayılı TCK’nın 348 ve 5237 sayılı TCK’nın 205. maddesinde düzenlenen suçun maddi unsuru; bir gerçek belgenin haksız olarak bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesidir. Resmi bir belgeyi yok etmek suçu, belgenin maddi varlığına son vermek olup tasarruf sahiplerine kullanma olanağı tanımamaktır. Failin bir belgeyi ortadan kaldırmak veya bozmakla elde etmek istediği sonuç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasına engellemekten ibarettir ki belge ortadan kalkınca veya bozulunca bu yararlanma olanağı kalmayacağından failin elde etmek istediği sonuçta gerçekleşecektir. Belgeyi sahte olarak düzenlemek veya gerçek bir belgeyi değiştirmek biçimsel suç olduğu halde, gerçek bir belgenin bozulması yok edilmesi gizlenmesi maddi suçtur. Genel kastla işlenebilen bu suç tipinde fail bilerek, isteyerek resmi belgeyi bozmalı, yok etmeli veya gizlemelidir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde; suç tarihinde Hayrabolu Asliye Hukuk Hakimi olarak görev yapan sanığın, tanık olarak dinlenen Av. M. Münir Tuna ve Av. Nebi Aydoğan tarafından müvekkilleri adına bir kısım şirket ve gerçek kişiler aleyhine açtıkları haksız eylemlerin önlenmesi ve muarazanın giderilmesi davasında, 17.01.2003 tarih ve 2003/15 Esas 2003/15-1 müt sayılı "ihtiyati tedbir" kararı verip davacı vekillerine verdikten 15-20 dakika sonra, kararın yanlış olduğu, bir kısım yerlerin eksik bulunduğunun belirtilmesi üzerine talep doğrultusunda yeniden aynı sayı ve numara ile bir ihtiyati tedbir kararı verip önceden yazılan ihtiyati tedbir kararını imha ettiğinden bahisle resmi belgeyi yok etmek suçundan açılan davada: HUMK’nun 101 ve devamı maddelerinde düzenlenen "İhtiyati tedbir" kararlarının, yargılama sırasında alınan geçici tedbirler olup, ihtiyati tedbir sebeplerinin sınırlı olmadığı, olayın niteliğine göre uygun bir ihtiyati tedbire karar verilebileceği, durum ve şartların değişmesi halinde her zaman mahkemenin ihtiyati tedbir kararı vermek veya bu kararda değişiklik yapmak yetkisine sahip olduğu gözetildiğinde; İster sanığın ve dinlenen bir kısım tanıkların beyanlarında geçtiği şekilde sadece isim yanlışlıklarının, maddi hataların düzeltildiği isterse mahkemenin gerekçesinde belirttiği gibi önceki kararda olmayan bir kısım ilavelerin yapıldığı kabul edilsin, mahkemece önceki kararda unutulan hususlarda karara dokunmadan da yeni tedbir kararı verebileceği düşünüldüğünde sanığın haksız olarak resmi belgeyi yok etme ve hak sahibinin belgeyi kullanma imkanını ortadan kaldırma amacının bulunduğundan söz edilemeyeceği ancak sanığın savunmada geçtiği şekilde bir kısım maddi yanlışları veya müphem veya açık olmayan hususlarda HUMK’nun 455 ve devamı maddelerinde düzenlenen "hükümlerin tavzihi" müessesi ya da eksik olan hususlarda anılan Yasanın 101 ve devamı maddelerine göre yeni bir ihtiyati tedbir kararı vermekle yetinmek yerine daha önce yazdığı ve davacı tarafa tebliğ ettiği ve mahkeme kartonuna koyduğu bir kararı kanuna aykırı biçimde yok etmek eyleminin görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi...", isabetsizliğinden hükümleri bozmaktadır.
Bu bilgiler ve içtihatlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan sanığın, yakalanmamak amacıyla ..."e ait nüfus cüzdanındaki fotoğrafı çıkartıp yerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirip kullandığından bahisle eylemine uyan resmi belgede sahtecilik suçundan (TCK 204/1. maddesi uyarınca) cezalandırılması talebiyle açılan davada;
Mahkemece, 23.11.2011 tarihli oturumda suça konu belgenin incelenip fotoğraf üzerinde herhangi bir mühür ve soğuk damga izi bulunmadığı tespit edilerek aldatma yeteneği bulunmadığından bahisle sanığın beraatine karar verilmiştir. Sanığın kastı suça sonu belgeyi bozmak değil, aksine hakkındaki yakalama kararının infazını engellemek amacıyla, başkasına ait nüfus cüzdanında fotoğraf değişikliği suretiyle belgede sahtecilik yapmaktır. Suça konu nüfus cüzdanında kendi fotoğrafı üzerinde soğuk mühür izinin bulunmaması nedeniyle suçun unsurları bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı veren mahkeme hükmünün onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 20.01.2016 tarih, 280-487 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-Sanığın eyleminin resmî belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa resmî belgeyi bozma suçunu mu oluşturduğunun,
2- Resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde; atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığın, fotoğrafını değiştirerek kullandığı nüfus cüzdanının sahibi olan ...’in katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması hâlinde, gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan sanığın, yapılan ihbar sonucu 08.08.2010 tarihinde kolluk görevlilerince ikametinde yakalandığında, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak, ... adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını görevlilere ibraz etmesi üzerine görevlilerce Pol-Net sisteminde sanığın kimlik bilgilerine ilişkin yapılan araştırma neticesinde ibraz edilen kimliğin başkasına ait olduğu anlaşılarak sanık hakkında soruşturmaya başlanıldığı,
İzmir Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 21.12.2010 tarihli bilirkişi raporunda özetle; inceleme konusu nüfus cüzdanındaki mevcut fotoğrafın daha evvel aynı yerde bulunan fotoğrafın çıkarılmasından sonra tahrifen yapıştırıldığının ve belgenin mevcut hâliyle aldatma kabiliyetini haiz olmadığı kanaatine varıldığının belirtildiği,
Yerel Mahkemece suça konu belge aslı 23.11.2011 tarihli oturuma getirtilerek yapılan incelemede özetle; ... adının yazılı olduğunun, belgedeki fotoğraf üzerinde herhangi bir mühür veya damga izi bulunmadığının, PVC kaplamanın fotoğrafın bulunduğu kısımdan ayrılmış olduğunun gözlemlendiği ve yapılan yargılama sonucunda suça konu belgenin aldatma yeteneğini haiz olmadığından bahisle sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan beraat kararı verildiği,
Sanığın, fotoğraf değişikliği yaparak kullandığı nüfus cüzdanının sahibi olan ...’in, soruşturma aşamasında ifadesinin alınmadığı ve yapılan soruşturmadan haberdar edilmediği, kovuşturma aşamasında ise Yerel Mahkemece istinabe yoluyla müşteki sıfatıyla ifadesi alınmaya çalışılmış ise de ...’in askerlik görevini yapmakta olduğunun anlaşılması üzerine istinabe olunan Mahkemede ifadesinin alınamadığı, bunun üzerine Yerel Mahkemece Akhisar Askerlik Şubesi Başkanlığına yazılan müzekkereye de cevap verilmediği, böylece ...’in ifadesi alınmadan ve açılan davadan haberdar edilmeden sanık hakkında beraat hükmü kurulduğu, gerekçeli kararın da ...’e tebliğ edilmediği, Yerel Mahkemece verilen hükmün sadece Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece de ..."e herhangi bir tebligat yapılmadan temyiz incelemesinin yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda; hakkında yakalama kararı bulunması nedeniyle dayısının oğlu olan ...’e ait nüfus cüzdanını dedesine ait evin içinde yerde gördüğünü ve bu nüfus cüzdanını alıp üzerindeki fotoğrafı kendi fotoğrafı ile değiştirdiğini, sonrasında bu belgeyi üzerinde taşımaya başladığını, yakalanmamak için böyle bir şey yaptığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Sanığın, fotoğrafını değiştirerek kullandığı nüfus cüzdanının sahibi olan ...’in katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması hâlinde, ..."e gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığı,
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere birçok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK"da ve diğer kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "suçtan zarar görme" kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107)
Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır. (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
Bu bağlamda kimliği ele geçirilip tahrif edilen kimlik sahibinin, bir daha o kimliği kullanamayacak olması, kendi kimlik bilgilerine göre düzenlenmiş kimliğin başkası tarafından kullanılarak birtakım işlemler yapılması ve bu şekilde sürekli mesuliyeti doğacağı tehdidi altında bulunması nedeniyle kimliği fail tarafından ele geçirilip tahrif edilen kişinin gerçekleştirilen eylem ve sonuçlarından doğrudan doğruya zarar gördüğü kabul edilmelidir.
Öte yandan, temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmü yer almaktadır.
Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK"nın 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, CMK"nın 234. maddesine aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı Kanun"un 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
Yerel mahkemece duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli karar tebliğ olunmamış ise temyiz aşamasında bu eksikliğin Özel Dairece 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 40. maddesi uyarınca verilecek, uygulamada "tevdi kararı" adı verilen kararla mahallinde mahkemesince giderilmesinin istenilmesi gerekir.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nın 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK"nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan sanığın, yapılan ihbar sonucu 08.08.2010 tarihinde kolluk görevlilerince ikametinde yakalandığında, kimliğini ibraz etmesinin istenilmesi üzerine, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak, ... adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını görevlilere ibraz etmesi nedeniyle açılan kamu davasında, ..."in, sanık tarafından ele geçirilerek üzerinde fotoğraf değişikliği yapılan nüfus cüzdanını kullanma ihtimali kalmaması ve bu kimlikle birtakım işlemler yapılarak sürekli mesuliyeti doğacağı tehdidi altında bulunması nedeniyle katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğü ve bu sebeple davadan haberdar edilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemesi durumunda ise, CMK"nın 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan adı geçen şahsa aynı Kanun’un 35. maddesinin 2. fıkrası gereğince gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda sözü edilen kanuni imkânların tanınmadığı anlaşıldığından, yargılamanın başında davadan haberdar edilmesi gereken, temyiz aşamasına kadar bu hakkı kullandırılmayan ve haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmayan adı geçen şahsın, kanundan kaynaklanan hakkını kullanabilmesi amacıyla Özel Dairece öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekçeli kararın kendisine tebliği sağlanarak temyiz süresinin başlatılması, kararın adı geçen şahıs tarafından temyiz edilmemesi durumunda temyiz davasının sadece Cumhuriyet savcısının temyiziyle sınırlı olarak sonuçlandırılması; ... tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir. Ancak bu aşamada ...’in sanık hakkında açılan kamu davasından haberdar edilmemesi suretiyle katılma ve diğer haklarını kullanma imkânının kısıtlandığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi mümkün görülmemiştir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Bergama Asliye Ceza Mahkemesinin 23.11.2011 tarihli ve 66-293 sayılı hükmünün, davadan haberdar edilmeyen ve suçtan zarar gören ...’e tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.12.2016 tarihli ve 398 sayılı kararı ile Yargıtay 21. Ceza Dairesinin kapatılması nedeniyle aynı karar uyarınca bu Daireye ait işlerin devredildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; "nüfus cüzdanı tahrif edilip kullanılan ..."in, sanığın gerçekleştirdiği eylem nedeniyle doğrudan bir zararının söz konusu olmadığı, dolaylı veya olası zararın da, davaya katılma hakkı vermeyeceği gözetilerek suça konu nüfus cüzdanının sahibi ..."in katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmesine veya yokluğunda kurulan hükmün gerekçeli kararının ..."e tebliğine gerek olmadığı" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Ulaşılan sonuç karşısında; sanığın eyleminin resmî belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa resmî belgeyi bozma suçunu mu oluşturduğunun ve resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde; atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konuları bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesinin 02.12.2015 tarihli ve 4950-5762 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, Bergama Asliye Ceza Mahkemesinin 23.11.2011 tarihli ve 66-293 sayılı hükmünün, davadan haberdar edilmeyen ve suçtan zarar gören ...’e tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.12.2016 tarihli ve 398 sayılı kararı ile Yargıtay 21. Ceza Dairesinin kapatılması nedeniyle aynı karar uyarınca bu Daireye ait işlerin devredildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.01.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.