10. Hukuk Dairesi 2014/27887 E. , 2016/10681 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, Kurumca yersiz tahsil olunan prim 32.000 TL tutarındaki alacağın istirdatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamda belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair hüküm tesis edilmiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 114/1-i maddelerinde tanımlanan şekilde bir kesin hüküm ile çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.
Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı; kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir düzenleme içermektedir.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Diğer taraftan yargılamanın yenilenmesi usulü tamamen farklı bir kavram olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 374–381(dâhil) maddelerinde düzenlenmiş olup, Kanunun 375’inci maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, kıyas yolu ile bunların genişletilmesi olanaksızdır.
Somut olayda, davacı, İş Mahkemesi’ne 30.09.2005 tarihinde açtığı davada, dava dışı A... Hazır Yemek ve Servis Hiz. Tic. San. A.Ş.’nin taşeronu olduğunu belirterek, prim borcu sebebiyle Kurumca icra takibine geçildiğini bunun neticesinde Kurum’a 7 adet çekle 368.000,00TL tutarında ödeme yapıldığını oysa ki borcunun 50.324,00TL olduğunu dile getirerek şimdilik 5.000 TL alacağının talep edildiği, dosya kapsamında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacının Kurum’a toplamda, 48.358,00 TL prim borcu olduğunun ve çeklerle toplamda 355.494,00 TL ödeme yapıldığının ve davacının 307.136 TL alacaklı olduğunun belirlendiği, Mahkemece ise, talep gibi 5.000 TL’ye hükmedildiği ve dairemizce 22.06.2009 tarihinde kararın onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Davacının, bakiye alacak için, 23.03.2009 tarihinde İş Mahkemesi’ne açtığı davada, Kurum’a çekle yapılan ödemeler toplamı 302.136 TL ve hesaplamaya katılmayan 8. Çekin karşılıksız çıkması sonucu elden yapılan ödemelerle toplamda 332.000 TL alacağın istirdatı istenmiş olmakla, yapılan bilirkişi incelenmesi sonucu, İş Mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi raporu esas alınarak davacının 302.136 TL alacaklı olduğunun belirlendiği, Mahkemece de, davanın kısmen kabulü, 302.136 TL alacağın davalı Kurum’a yapıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren yasal faizi tahsili ve davacının, 30.000 TL tutarındaki fazlaya ilişkin alacak istemi reddedilmiştir. Verilen Karar dairemizce 28.09.2010 tarihinde faiz başlangıcına ilişkin düzelterek onanmıştır. Davacının, 13.01.2014 tarihinde açtığı eldeki dava da ise, 18.06.2004 tarihinde ödenen 32.000 TL’nin istirdatına dair olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 30.363,00TL’nin 01.07.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine dair hüküm tesis edilmiştir.
Mahkemece, davacı talebinin, daha önceİş Mahkemesi’ne konu edilen ve 8. çekin karşılıksız çıkması sonucu elden ödenen ve reddedilen 30.000 TL ile eldeki davaya konu 18.06.2004 tarihinde elden ödenen 30.363 TL’nin aynı alacağa ilişkin olup olmadığı hususunun araştırılarak şayet aynı alacak olduğunun anlaşılması halinde hakkında kesin hüküm sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli karar bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.