10. Hukuk Dairesi 2015/22356 E. , 2016/10639 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 21.07.2011 tarihinde meslek hastalığına yakalandığı tespit edilip, %20,00 oranında meslekte kazanma güç kaybı oranı nedeniyle, sigortalıya, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde (meslek hastalığının belirlendiği) yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunudur.
Eldeki davada mahkemece verilen ilk karar, Dairemizin 04.11.2014 günlü ve 2013/24995 Esas, 2014/22802 Karar Sayılı ilamıyla davalı şirketi ile davadışı şirketler arasında asıl işveren- taşeron ilişkisinin varlığının araştırılması ve sonucna göre bir kusur raporunun aldırılması gereğine işaret edilerek, inceleme ve araştırma yapılmak üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki KURU, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Mahkemece Dairemizce verilen bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gereğinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
Davaya konu somut olayda, sigortalının hizmet döküm cetvelinden işyeri adresi hiç değişmeksizin, 05.09.1996-31.07.2002 tarihleri arasında Heriş Seramik Tur.Tic.AŞ., 01.08.2002- 31.08.2005 tarihleri arasında davalı ....’nin aracısı konumunda olduğu belirtilen..., 01.09.2005-28.04.2010 tarihleri arasında...AŞ.’nin aracısı konumunda olduğu belirtilen ...Turizm İnş Ltd. Şti., 13.05.2010 tarihi ve sonrasında ise, yine,...AŞ.’nin aracısı konumunda olduğu belirtilen ...Turizm İnş Ltd. Şti. nezdinde çalışmalarının gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, Mahkemece aldırılan kusur raporunun belirlenme yöntemi yerinde ise de oranların belirlenmesi bakımından adı geçen dava dışı kimseler ile davalı şirket arasında bozmaya uygun olarak 5510 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen 11. ve 12. maddeleri gereğince değerlendirme yapılması gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmiş olması isabetsizdir.
Diğer taraftan, her ne kadar meslek hastalığına dayalı rücu davalarında teselsül hükümlerine dayanılamayacağı, her işverenin, sadece kendi kusuru oranındaki maddi zarar miktarından sorumlu tutulması gerektiği dairemizin kabul görmüş ve yerleşmiş içtihatlarından ise de, sigortalının meslek hastalığına neden olduğu belirtilen çalışmalarının aynı işyerinde ve benzer iş kolunda gerçekleşmesine rağmen, işverenlerin değişmesi veya işyeri devri halinde Borçlar Kanunun 179. maddesi de dikkate alınmalı ve konunun nasıl çözümlenmesi gerekeceği irdelenmeldir.
Bir mamelekin ve işletmenin devralınmasını düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 179. maddesine göre devir alan şirket, devir eden şirketin borçlarından ötürü sorumlu olduğu gibi iki yıl müddetle evvelki borçlu (devreden) dahi, yenisi (devralan) ile birlikte müteselsilen sorumlu olur. Borçlar Kanunu’nun müteselsil borçlara ilişkin 141. maddesine göre teselsülün yasa hükmünden doğduğu hallerde kamu düzeni söz konusu olacağından tarafların iradeleriyle teselsülün ortadan kaldırılması hükümsüzdür. Bu nedenle söz konusu müteselsil borç yasa hükmünden (Borçlar Kanunu md. 179"dan) doğduğundan, teselsülden kaynaklanan sorumluluğun dışlanması geçersizdir ve hukuki sonuç doğurmaz. Burada belirtilen sorumluluğun zamanı "devir anıdır." Devrin fiilen gerçekleştiği tarihte doğmuş ve nedeni vücut bulmuş borçlar bu sorumluluğun kapsamında kalmaktadır. İşletmenin devirden önceki borcunun naklinin kural olarak alacaklıya karşı hüküm ifade etmesi Borçlar Kanunu’nun 173. ve 174. maddeleri gereğince alacaklının onamına bağlı ise de, Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi bu kurala bir istisna getirmiş, alacaklının rızasına gerek görülmeksizin borcun devir alana intikal ettiği kabul edilmiştir.
Müteselsil borcun özelliği alacaklının müteselsil borçlulardan hepsinden veya birinden alacağın tamamını veya bir kısmını istemekte serbest oluşudur. Sözü edilen hukuki esaslara göre eski ve yeni borçlunun müteselsil sorumluluğu iki yıllık bir devre için kabul edilmiş olup, bu iki yıl (muaccel borçlar için) devrin, alacaklılara ihbarı ya da gazetelerde ilan tarihinden itibaren başlar” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.2001 gün ve E:2001/21-1030, K:2001/1077; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 20.12.2005 gün ve E:2005/13301, K:2005/13520 sayılı kararları).
Belirtilmelidir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunun 179. maddesi “Bir mameleki veya bir işletmeyi aktif ve pasifleriyle birlikte devralan kimse, bunu alacaklılara ihbar veya gazetelerde ilan ettiği tarihten itibaren onlara karşı mamelekin veya işletmenin borçlarından
mesul olur; şu kadar ki, iki yıl müddetle evvelki borçlu dahi yenisiyle birlikte müteselsilen mesul kalır; bu müddet muaccel borçlar için ihbar veya ilan tarihinden ve daha sonra muaccel olacak borçlar için de muacceliyet tarihinden itibaren işlemeye başlar.” Hükmünü içermektedir. Bu madde genel hüküm olup meslek hastalığında da uygulanması gerekir.
Sigortalının devir tarihlerinden önce çalıştığı işverenler yanında Kurumun rücü alacağına konu olabilecek meslekte kazanma güç kaybı oluşmuşsa, işletmeyi aktif ve pasifleri ile devralan işverenin/işverenlerin kusuru olması halinde kendinden önceki zararlardan müteselsilen sorumlu olması BK. 179 maddesi hükmü gereğidir. Madde hükmüne göre, iki yıl müddetle devreden işveren de müteselsilen borçlu olmaya devam eder. Aksi takdirde borçlu olan işletmelerin, işletmeyi ödeme gücü olmayan şirkete devrederek borçtan kurtulmaları olanaklı hale gelir.
Eldeki davada da, mahkemece sigortalının çalışmalarının geçtiği işyerleri nezdinde davalı şirket ile Heriş Seramik Tur. Tic. AŞ.,..., ...Turizm İnş Ltd. Şti., 13.05.2010 tarihi ve sonrasında ise, yine,...AŞ.’nin aracısı konumunda olduğu belirtilen ...Turizm İnş Ltd. Şti. aralarındaki ilişki irdelenmeli ve kurum alacağı teselsüle dayalı olarak belirlenmelidir.
5510 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen 11. ve 12. maddeleri gereğince değerlendirme yapılması gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmiş olması isabetsizdir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraflar avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 27.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.