10. Hukuk Dairesi 2016/7694 E. , 2016/10592 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan ... ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava...’ne ait çatı tamirat işinde çalışan sigortalı ...rihinde eternitin kırılarak zemine düşerek vefat etmesi şeklinde oluşan iş kazasında, sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. ve 23. madde hükümleridir.
Uyulan bozma ilamı içeriğinde, “...5510 sayılı Kanunun süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluk bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 23’üncü maddesi hükmüne göre; sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce iş kazası meslek hastalığı ve hastalık meydana gelmiş ise, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken her türlü masraflar ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri, 21’inci maddenin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın işverene ödettirilecektir.
Sözü edilen madde ile; işverenin kaçak işçi çalıştırmasının önlemesi amaçlanmış olup, maddenin düzenleniş şeklinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 23’üncü maddeye göre işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ilkesine dayanır. Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemiş ise, Kurumca yapılan sosyal sigorta
yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerekir. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören(sigortalının) müterafik kusurları da nazara alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Davanın 5510 sayılı Kanunun 21 ve 23’üncü maddelerine dayanılarak açılması halinde mahkemece her iki maddede öngörülen koşulların oluşup oluşmadığının araştırılıp saptanmasının gerekmektedir. Her iki madde koşullarının oluştuğunun tespiti halinde, Dairemizin yerleşmiş görüşüne göre 23’üncü maddenin uygulama önceliği bulunmaktadır. Somut olayda 21’inci madde koşullarının gerçekleşmiş olduğu sübuta ermiş ise de; 23’üncü madde koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmamıştır.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, olayda 23’üncü madde koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılması...” belirtildiği halde, Mahkemece, 5510 sayılı Kanunun 23. maddesinin uygulama koşullarının oluşup oluşmadığı ile kusur oran ve aidiyetlerine ilişkin kusur raporlarından hangi rapora itibar edildiği hüküm gerekçesinde belirtilmemiştir.
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Eldeki davada, Mahkemece, hüküm gerekçesinde 5510 sayılı Kanunun 23. maddesinin uygulanıp uygulanmadığı, ayrıca kusur oran ve aidiyetine ilişkin hangi raporun hükme esas alındığının gerekçede izah edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ile davalılar ... ve ... avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçeli karar verilmek üzere, hüküm sair yönler incelenmeksizin bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılar ... ve ..."a iadesine, 27.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.