Esas No: 2019/3264
Karar No: 2020/1252
Karar Tarihi: 11.03.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/3264 Esas 2020/1252 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 13/07/2015 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/09/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi olanağı bulunmamasına göre tarafların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının 54,40TL"sinin davacıya, 102,47 TL"sinin de davalıya yükletilmesine, peşin alınan harçların bundan mahsubuna 11/03/2020 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davalının, 17/06/2015 tarihinde yayınlanan bir TV programında sarf ettiği bir kısım ifadelerin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (...) genel sekreteri olarak görev yapan müvekkilinin kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte olduğunu belirterek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı vekili; davacının, hâkim savcı atama kararnamesi ile ilgili bir gazeteye verdiği beyanat sonrası müvekkilinin davacıyı eleştirdiğini, davacıya somut suç isnadında bulunmadığını, davacı hakkında sarf ettiği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalması gerektiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesi 22/12/2015 tarihli kararında, davalının eyleminin eleştiri niteliğinde açıklamadan ibaret olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bu kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemiz, 08/05/2018 tarihli ve 2016/2468 esas, 2018/3882 karar sayılı ilamıyla; davalının, basına verdiği demeç ile davacının, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediğinden bahsetmek suretiyle somut suç isnadında bulunma şeklindeki eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilmesi gerektiğinden bahisle anılan kararı bozmuştur. Bozmaya uyan mahkemece bozma ilamı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraf vekilleri bu kararı temyiz etmiştir.
Dairemiz bu kez, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi olanağı bulunmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
Sayın çoğunluk ile hangi gerekçelerle aynı düşüncede olmadığımı aşağıda iki başlık altında izah edeceğim:
A) Dava konusu sözler dolayısıyla davalının ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında makul bir dengenin kurulup kurulmadığı,
B) İfade özgürlüğü kapsamında kalan bir eylem söz konusu ise bir temel hak ve özgürlük mü yoksa usuli kazanılmış hakkın korunması ilkesine mi üstünlük tanınması gerektiği.
A) İfade Özgürlüğü Yönünden Değerlendirme
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (...) ve Anayasa Mahkemesine (...) göre ifade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Yine ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan olup sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (...Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Anayasa"nın 17. maddesi gereğince, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek de yargı mercilerinin görevleri arasındadır. Mahkemeler, Anayasa"nın 17. maddesi gereğince kişilik haklarını korurken Anayasa"nın 26. maddesi gereğince ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili bir biçimde korunmasını sağlama yükümlülüğü sebebiyle yarışan haklar arasında adil bir denge de kurmak zorundadır. Bu denge kurulurken Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında hakkın özüne dokunulmamalı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve sınırlama amacı ile aracı arasındaki ölçü gözetilmelidir (...B. No: 2012/1184, 16/7/2014, par.43). Bu anlamda, ifade özgürlüğü kısıtlandığı durumlarda, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı bakımından mahkemenin dayandığı gerekçelerin denetlenmesi gerekir. Mahkeme, düşüncelerin açıklanması ve yayılmasına yönelik olarak tazminata karar verirken düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermelidir (...; ..., B. No: /..., 4/12/2013, par.114).
Bu iki hakkın çatıştığı durumlarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şeref ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, tarafların toplumsal konum ve rolleri, tanınırlıkları, salt muhataba zarar verme kastıyla hareket edilip edilmediği, açıklamanın kamu görevlisinin göreviyle ilgili olup olmadığı, muhataba yönelik isnadın, uyuşmazlık konusuyla -zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı ile kullanılan sözcüklerin ağırlığı önem arz etmektedir (...; ..., B. No: 2015/11456, 19/04/2018, pr. 33).
Bu temel ilkeleri tespit ettikten sonra somut olayın koşullarına dönecek olursak; ... genel sekreteri olan davacı, 11/06/2015 tarihinde bir gazeteye beyanatta bulunmuş olup haber içeriği şu şekildedir:
“…..., paralel yapı soruşturmalarında görev alan hâkim ve savcıların af dilediği, avukatlarla pazarlık yaptığı iddialarının hayal ürünü olduğunu söyledi. Başaran, sosyal medyada yer alan iddiaların gerçeği yansıtmadığını, paralel yapıyla olan mücadeledeki kararlılıklarını, hazırladıkları ... kararnamesinde kamuoyunun göreceğini belirtti.
… ...’nın paralel yapı soruşturmalarında görev alan yargı mensuplarının arkasında olduğunu dile getiren ... genel sekreteri ..., Mayıs ayında gerçekleştirilen kamikaze hâkim vakasının bir benzerinin planlanması ve hayata geçirilmesi durumunda ise gereğinin aynı şekilde yeniden yapılacağını ifade etti.”
Bu açıklamadan iki gün sonra, 17/06/2015 tarihinde bir TV kanalında bahse konu açıklama ile ilgili düşüncesi sorulan davalının değerlendirmeleri ise şöyledir:
“Açıklamayı yeni öğrendim ve hayretle karşıladım. Böyle bir arkadaşın ...’da bulunmasından dolayı gerçekten çok üzüntü duydum. Doğru bulmuyorum. Yanlış buluyorum. Böyle bir açıklama yapmış bir arkadaşın derhal oradan ayrılmasını tavsiye ederim. Bu düpedüz bir tehdittir. Bundan başka bir yorumu yok bunun. Yani onu serbest bırakırsanız biz de şöyle yaparız böyle yaparız. Ne demek bu! Yargıç kararını özgür bir biçimde verecektir. Kanıtlara göre verecektir. ...’in ...’in isteğiyle değil. Bu arkadaş yargıçlıktan gelmedir herhalde. Bunu bilmesi gerekir ve bu konuda duyarlı olması
gerekir. Ben bunu şaşkınlıkla karşılıyorum. Üzüntüyle karşılıyorum. Orada bulunmasını da tasvip etmiyorum. Hukuk devletinde bu olmaz. Bunun gereğini onun arkadaşlarının yapması gerekir. Diyecekler ki ayrıl. Bu kadar basit. Bunu onlar demezlerse onlar sorumludurlar. Suça katılmış olurlar. Bu bir suçtur, [...] 288. maddeyi okursanız görürsünüz. Derhal yapılmalı gereği.”
İlk olarak; tarafların toplumsal konum ve rolleri, hakların yarışmasında ve dengelemesinde önemli bir etmendir. Davacı ..., olay tarihinde ... genel sekreteri olarak görev yapmakta olup, ... mensuplarının örgüt hiyerarşisi içerisinde talimatla kararlar almaya başladıkları dönemde bu kişilerle hukuki mücadelede her türlü tedbiri almak zorunda olan bir kurulun yöneticisidir. Bu nedenle söylediklerinin, toplumda ve özellikle ilk derece hâkim ve savcıları üzerinde mutlak bir etki gücüne sahip olduğu izahtan varestedir. Davalı Prof. Dr. ... ise 40 yılı aşkın süre hâkimlik mesleğini icra etmiş, bu sürecin son 20 yılında ise Yargıtay Üyesi, Yargıtay Daire Başkanı ve Yargıtay Başkanı olarak görev yapmış, Yargıtay Onursal Başkanı sıfatıyla tüm yargı camiasında tanınıp bilinen, düşünce ve değerlendirmeleri merak ve takip edilen yazar ve akademisyendir. Davalının, güncel hukuki meselelerle ilgili fikirlerine kıymet verilen, düşüncelerinin hukuk dünyasında ciddi etki doğurabilme potansiyeline sahip bir kişi olduğu ortadadır. Bu nedenle, somut olayda davacının eleştiriye katlanma yükümlülüğünün, normal insanlardan fazla olduğunu kabul etmek gerekir.
İkinci olarak; dava konusu açıklama, toplumsal bir tartışmaya katkı sunma potansiyeline sahiptir. Hâkimler ve savcıların alacakları kararlar ile bunun sonucu idari yönden muhatap olacakları uygulama (atama, görevden alma vb.) tartışma konusudur. Gelinen noktada davacının bahsettiği meslek mensuplarının neredeyse tamamı, sonraki süreçte ... iltisak, irtibat veya bağlantıları nedeniyle meslekten çıkarılmış, haklarında kamu davaları açılmış ve terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmaktan mahkûm olmuşlardır. Ancak olayın meydana geldiği dönemde, henüz idari veya yargısal incelemeye muhatap olmamış yargı mensuplarını da muhatap alan bir açıklamaya karşı yukarıda niteliklerine değinilen bir hukuk insanının cevap vermesinden daha doğal bir durum olamaz. Basına açıklama yapan kişinin konumu ve rolü, yargı mensupları üzerinde tasarruf yetkisine sahip en üst idari kurulun yöneticisi olduğu gerçeği karşısında, yapılan açıklamaların hukuk dünyasında eleştiriye uğrayabileceği ve buna da katlanılması gerektiği bilinmelidir. Gerçekten de örgüt talimatıyla yetkisiz ve hukuksuz kararlar alan yargı mensupları (davacının tabiriyle kamikaze hâkimler) ile ilgili yapılması gerekenler ve alınacak tedbirler dönemin en önemli gündemini oluşturmuştur. Ancak meselenin bu denli hassas ve önemli olmasına karşın, basına demeç vermek suretiyle tartışmayı basın platformuna ve kamuoyu (özellikle hukuk) gündemine taşıyan bir yargı kurumu yöneticisine karşı, bir başka hukuk insanının aynı platformda karşılık vermesi, hukuk devletinde olağan bir yöntem olarak kabul edilmelidir.
Üçüncü olarak; davalının eleştirilerinin davacının şahsından ve kişiliğinden ziyade, görevi nedeniyle doğrudan hâkim savcı atama kararnamesiyle ilgili açıklamalarına cevap niteliğinde olduğu, mesleki ya da diğer niteliklerine ilişkin olmadığı, diğer bir deyişle salt davacıya zarar verme kastıyla hareket edilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim davalının, davacıyı şahsen tanımadığı, kullandığı ifadelerden de belirlenebilmektedir. Davalının yorum ve değerlendirmesi, davacının açıklamalarının adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturabileceği yönündedir. Esas itibarıyla hukuk, yorum faaliyeti olup her hukukçu, olayları
kendi bakış açısıyla değerlendirir ve yorumlar ve bir sonuca varır. Hangi yorum ve değerlendirmenin hukuki sonuç doğuracağını ise Anayasa ve ilgili kanunlar belirler. Davacının verdiği demecin, farklı bir bakış açısıyla yorumlanmasından ibaret olan davalının ifadelerinin, davacının kişilik haklarını zedelediğinden bahsedilemez. Hukuki bir yorumu, somut suç isnadı olarak değerlendirilip kişilik haklarının zedelendiğinden bahsetmek, ifade özgürlüğüyle bağdaşmaz. Zira yukarıda yer verildiği üzere ifade özgürlüğü; incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olup hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Son olarak; söz konusu açıklamasında davalı; muhatabını aşağılayıcı, küçük düşürücü, tahkir edici ve kaba bir dil kullanmamıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının ifadelerinin, ... Yargıtay ve özellikle Dairemizin istikrar bulmuş içtihatları göz önüne alındığında, ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacının şeref ve itibarına saldırı oluşturmadığı düşüncesinde olduğumdan ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği kanaatindeyim.
B) Usuli Kazanılmış Hak İlkesi Yönünden Değerlendirme
a) Usuli Kazanılmış Hak İlkesinin Bağlayıcılığı
Bilindiği üzere bir davada, mahkemenin veya tarafların yaptıkları bir usul işlemi sebebiyle taraflardan biri lehine doğan ve göz önüne alınması zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denir. Bu müessesenin kanuni bir dayanağı bulunmayıp 1960’dan günümüze Yargıtay uygulamaları ile benimsenmiş ve akademik çalışmalarla da kabul görmüş bir ilkedir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04/02/1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09/05/1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı içtihatları). Usuli kazanılmış hak müessesesi, Yargıtayın bozma ilamına mahkemece uyulduktan sonra bozma ilamının bağlayıcı etkisinin kapsamını belirlemek amacıyla Türk hukuk sistemine girmiştir.
Usuli kazanılmış hak; usul ve esasa yani hukuka uygun karar verilmesinin, yargı kararlarında istikrarın, yargılamanın hızlı sonuçlandırılmasının ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına hizmet eden müessesedir. Yukarıda tarih ve sayıları verilen içtihadı birleştirme kararlarında bu husus şöyle açıklanmıştır:
“Usul Kanunumuzda bu şekildeki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; Usul Kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.”
Ancak kamu düzeni ve hakkaniyet ilkeleri nedeniyle uygulamada bu hakka birçok istisna getirilmiş ve hakkın kapsamı epeyce genişletilmiş ve genişletilmeye de devam etmektedir. Uygulama ve doktrin tarafından geliştirilen ve sınırları çizilmeye çalışılan bu kurumu, yargılamada uyulması zorunlu bir hak olarak kabul etmek ve katı bir biçimde uygulamak, hakkaniyete aykırı sonuçlar da doğurabilmektedir.
Usuli kazanılmış hak, esasen Yargıtayın bozma ilamı sonrası karar veren ilk derece mahkemesinin yapacağı yargılamanın sınırlarını belirlemek amacı ile gündeme gelmiştir. Böylece, Yargıtay içtihatlarında sıklıkla tekrarlandığı üzere, bozma ilamı ile davanın, usul ve
kanuna uygun bir yola sokulması amaçlanmıştır. İlk derece mahkemesince artık Yargıtay tarafından gösterilen ve doğru olduğu kabul edilen usul ve esaslar dairesinde yargılama yapılması zorunlu hâle gelmiştir. İlk derece mahkemesinin bozma ilamına uyması hâlinde artık Yargıtay tarafından gösterilen yolda ilerlemesi beklenir. Böylece; hem yargılamanın, Yargıtayca bozma ilamıyla çizilen esaslar dâhilinde devam ettirilerek doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması amacına ulaşılır, hem de mahkemeler arasındaki hiyerarşi, uyum, kararlardaki istikrar ve dolayısıyla da kamu düzeni sağlanmış olur.
Ancak bütün bu ihtimaller, Yargıtayın usul ve esas bakımından isabetli kararlar verdiği hâllerde geçerlidir. Yargıtay, bozulan karar tekrar önüne geldiğinde yanlış yaptığını fark etmişse yukarıda getiriliş gerekçeleri açıklanan usuli kazanılmış hak müessesesinin amaçları ortadan kalkmaktadır. Yargıtayın, yanlış kararda ısrar etmesi hâlinde yargılamanın doğru, adil ve hızlı bir biçimde sonuçlanması ve mahkemeler arasındaki hiyerarşi ve uyumun sağlanması ilkelerinden artık söz edilemez. Yargı merciince verilen hukuka aykırı bir kararın taraflardan biri lehine hak doğurması kabul edilemez ve usuli kazanılmış hak ilkesi, yanlıştan dönülmemesi için gerekçe olamaz. Tam aksine yanlıştan dönülmesi hâlinde dava doğru mecraya girmiş olur ve hakkaniyetin sağlanması, hukuki alanda istikrar, yargılamanın hızlı sonuçlandırılması ve kamu düzeni ilkeleri gözetilmiş olur.
Bunun içindir ki usuli kazanılmış hak müessesesine sürekli istisnalar getirilmektedir (kanun değişikliği, içtihadı birleştirme kararı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, kamu düzenine aykırılık, mahkemenin görevi, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, talepten fazlasına karar verilmiş olması, bozma sonrası tarafların açık veya zımni iradeleri ile yargılamanın seyrinin değişmesi, harcın hesaplanmasında hata, maddi hata vb). Bu hâllerde de bozma sonrası taraflardan biri lehine durumlar söz konusu olabilmekte, hakkaniyete aykırı sonuçlar ortaya çıktığından usuli kazanılmış hak kuralı esnetilmeye çalışılmaktadır.
Bu açıklamalar göstermektedir ki Yargıtayın bozma ilamına uyan mahkeme, artık bozma gereğince işlem yapmak zorundadır, ancak bozma sonrası verilen kararın kanun yolu incelemesini yapan merci, özellikle temel hak ve özgürlüklerin üstün tutulması gereken hâllerde verdiği ilk kararından dönebilmelidir.
b) Temel Hak ve Özgürlük ile Usuli Kazanılmış Hakkın Çatışması
İfade özgürlüğü, Anayasa’nın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (...) 10. maddelerinde düzenlenmiş en önemli temel hak ve özgürlüklerdendir. Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası ile 148. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ... ve eki Protokoller Türk hukuk sisteminin bir parçası hâline gelmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrasına, 5170 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen son cümle uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası anlaşmaların esas alınacağı açıkça belirlenmiştir. Söz konusu Anayasa değişikliği ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşma niteliğindeki ..., normlar hiyerarşisinde kanunlardan daha üstün bir konuma yükseltilmiştir.
Usuli kazanılmış hak müessesesi ise Yargıtay uygulamalarıyla hukuk sistemimizde yer almış, kanuni dayanağı bulunmayan bir ilkedir. Kanun ile düzenlenmiş olsa bile Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi uyarınca ifade özgürlüğü ile çatıştığında ifade özgürlüğüne üstünlük tanınması anayasal zorunluluk iken yargısal içtihatlarla hukuk sistemine girmiş olan bu müesseseye ifade özgürlüğü karşısında üstünlük tanımak mümkün değildir. Bu nedenle, Dairemizin bozma ilamına uyulmak suretiyle yeni bir
karar verildiğinden bahisle, başka bir anlatımla usuli kazanılmış hak ilkesi gözetilerek ilk derece mahkemesi kararının onanmasının, davalının ifade özgürlüğünü kısıtlar nitelikte olduğu düşüncesinde olduğumdan bu nedenle de ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği kanaatindeyim.
Sonuç itibarıyla;
a) Dönemin ... genel sekreteri olan davacının, hâkim ve savcı atama kararnameleri ile ilgili yaptığı açıklamaya cevaben, Yargıtay Başkanlığı da yapmış hukuk profesörü olan davalının hukuki yorum ve değerlendirmeler içeren ifadelerinin; ..., Yargıtayın ve özellikle Dairemizin istikrar bulmuş içtihatlarına göre ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacının şeref ve itibarına saldırı oluşturmadığı,
b) Dairemizin bozma ilamına uyulmak suretiyle yeni bir karar verildiğinden bahisle, başka bir anlatımla usuli kazanılmış hak ilkesi gözetilerek ilk derece mahkemesi kararının onanmasının, davalının ifade özgürlüğünü kısıtlar nitelikte olduğu,
Düşünceleriyle, davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulüne dair hükmün onanması yönündeki Sayın Çoğunluğun düşüncesine iştirak etmiyorum. 11/03/2020
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.