![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2017/704
Karar No: 2021/303
Karar Tarihi: 18.03.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/704 Esas 2021/303 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacıya ait eczane ile davalı kurum arasında tedavisiyle yükümlü bulunduğu kimselere ilaç temini konusunda yapılan sözleşmenin, davalının 26.10.2010 tarihli yazısıyla davacının yönlendirme yaptığı ve bazı reçetelerde reçete arkasına imza almadığı gerekçesiyle haksız ve hukuka aykırı olarak bir yıl süreyle feshine karar verildiğini, ancak müvekkilinin yönlendirme yapmadığını, hastalara ilaçları verirken gereken tüm özeni gösterdiğini, reçetedeki ilaçları hastaya veya yakınına isim ve imza karşılığında teslim ettiğini iddia ederek sözleşmenin feshine ilişkin kararın iptali ile sözleşmenin aynı koşullarda devamı suretiyle muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının en son 01.02.2010 tarihinde yenilenen ‘‘İlaç Temin Sözleşmesi’’ imzaladığını, bu sözleşmenin 2009 tarihli eczanelerden ilaç teminine ilişkin protokole göre uygulandığını, müvekkili kurumun yaptığı soruşturma sonucunda hazırlanan 05.10.2010 tarihli 69 sayılı raporda; davacı tarafından fatura edilen üç adet reçete arkasındaki ilacın teslimine ilişkin yazı ve imzanın ismi yazan hastalara ait olmadığının, altı adet reçete sahibi hastanın ise gerçekte eczaneye hiç gitmeden hastane aracılığı ile ilaçlarının yerlerine imza atılmak suretiyle alındığının ve böylece davacının altı adet reçete sahibini kendi eczanesine yönlendirdiğinin tespit edildiğini, tespit edilen eylemler nedeniyle sözleşme eki protokolün 6.3.3. maddesine göre davacının yazılı olarak uyarılmasına, 37.067,65TL cezai şartın tahakkuk ettirilmesine, protokolün 6.3.24. maddesi gereğince sözleşmenin feshedilerek bir yıl süre ile sözleşme yapılmamasına, protokolün 4.3.6 maddesi gereğince 14.001,94TL ödenmiş reçete bedelinden doğan kurum zararının eczacıdan yasal faizi ile birlikte tahsil edilmesine karar verildiğini, bu tespitler gereğince davacının sözleşmesinin protokolün 6.3.24. maddesi gereğince bir yıl süre ile feshedilerek protokolün 6.3.3. maddesine göre 37.067,65TL cezai şartın ve 14.001,94TL kurum zararının tahakkuk ettirildiğini, fesih işleminin davacıya 26.10.2010 tarihli yazı ile bildirildiğini, SGK muhakkik raporlarının aksi ispat edilinceye kadar doğru kabul edilmesi gereken yasal karineler olduğunu, davacı sözleşmenin eki protokolün 6.3.3. ve 6.3.24. maddelerine aykırı davrandığından sözleşmenin feshi ile borç tahakkuk işleminin hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.03.2012 tarihli ve 2010/953 E., 2012/160 K. sayılı kararı ile; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre ilaçların davacının sahibi olduğu eczaneden alınarak kullanıldığı, yönlendirme olmadığı, davalı kurumun sözleşmeyi feshinin ve cezai şart uygulamasının yerinde olmadığı, davacı ile davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) arasında imzalanan 2009 yılı eczane protokolünün davalı kurum tarafından 26.10.2010 tarihli yazı ile bir yıl süre ile feshine ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin iptaline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 14.11.2012 tarihli, 2012/17655 E., 2012/25466 K. sayılı kararı ile;
‘‘…1-Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin 6.3.3 ve 6.3.24 maddelerine göre davacının işlettiği eczaneye Ortadoğu Hastanesi"nde görevli İç Hastalıkları ve Tıbbı Onkoloji uzmanı tarafından yazıldığı tespit edilen reçetelerle ilgili yönlendirme yapıldığı, kuruma fatura edilen reçetelerde bu ilaçların hastaya teslim edilmesi sırasında reçete arkasına atılması gereken imzanın kimi durumlarda alınmadığı gerekçesiyle davalı tarafından uygulanan sözleşmenin feshi işleminin iptaline ilişkindir. Davacı, herhangi bir yönlendirme yapılmadığını iddia etmiş, davalı ise 05.10.2010 tarihli denetim raporunda; hastaların alınan ifadelerinde, yönlendirme yapıldığı ve bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Fesih işlemine konu 2009 yılı protokolünün 6.3.24. maddesinde ‘‘Eczaneler, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları, üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz. reçete toplama ve yönlendirme yapamaz internet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczanelere bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespiti halinde sözleşme feshedilir ve 1 yıl süre ile sözleşme yapılmaz... ”şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davalı tarafından yapılan soruşturma kapsamında ifadeleri alınan reçete sahibi hastaların, davacının işlettiği eczaneye yönlendirme yapıldığına dair açık beyanları bulunmaktadır. Uyuşmazlık maddi vakıaya ilişkin olmakla tanık dinlenmesi mümkündür. Mahkemece bu bağlamda davacı tanıkları dinlenmiş ise de, dinlenenlerin 05.10.2010 tarih ve 69 sayılı denetim raporunda isimleri geçen hastalar değil davacının eczanesinden ilaç temin eden başka kişiler oldukları anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı kurumun denetimi sırasında ifadesi alınan hastaların beyanlarına başvurularak tüm delillerin toplanmasından sonra sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Diğer fesih nedeni olan bir kısım reçetelerde; reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin olarak ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tarafların delil ve karşı delilleri toplanmalı, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.11.2013 tarihli ve 2013/399 E., 2013/603 K. sayılı ikinci kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, fesih konusu reçete sahibi bazı hastaların davacının eczanesine gitmeyip ilaçlarını hastaneden aldıklarını beyan ettikleri, reçeteyi düzenleyen doktorun çalıştığı Ortadoğu Hastanesinin Seyhan İlçesinde, davacı eczanenin Yüreğir İlçesinde olduğu, davacının yazılan reçetelerdeki ilaçları kurye aracılığı ile hastaneye götürerek teslim ettiği ve hastalardan imza aldığı, böyle olunca 2009 yılı eczane protokolünün 6.3.24. maddesini ihlal ederek protokole aykırı davrandığı, sözleşmenin bir yıl süreyle feshine ilişkin kurum işleminin protokol kapsamında yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 tarihli ve 2014/13082 E., 2015/14604 K. sayılı ikinci bozma kararında;
‘‘… 1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamının 2. bendinde; bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin olarak ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı, bu durumda tarafların delil ve karşı delillerinin toplanması ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerektiği belirtildiği halde mahkemece bu yönde bir inceleme, değerlendirme yapılmadan ve gerekçe oluşturulmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.05.2016 tarihli, 2016/137 E., 2016/238 K. sayılı kararında; davacının eldeki davayı açarak fesih işleminin iptalini talep ettiği, yazılı uyarı cezası yönünden açılmış bir dava bulunmadığı, cezai işlemde reçete arkasındaki imzaların hak sahibine ya da yakınına ait olmamasının fesih sebebi olarak gösterilmediği, bu durumun tekrarı hâlinde bir ay süreyle sözleşme yapılmayacağından bahsedildiği, ilk bozma ilamının ikinci bendindeki bozma gerekçesinin yanılgıya dayalı olduğu, 2009 yılı protokolünün 6.3.24. maddesinde yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshinin düzenlendiği, protokolün 6.3.3 maddesindeki yazılı uyarı sebebinin sonuca ve fesih süresine etkili olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyize getirilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı aleyhine taraflar arasındaki eczacılık sözleşmesine aykırı şekilde yönlendirme yapıldığı iddiasıyla sözleşmenin feshi yanında, reçetelerde alınması gereken imza kurallarına uyulmadığı iddiasıyla da cezai işlem uygulandığı anlaşılan olayda; reçetelerdeki imzalara ilişkin cezai işlem yönünden eksik inceleme yapıldığı yönündeki bozmaya uyulduğu gözetildiğinde, uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle verilen ikinci bozma kararına karşı mahkemece davanın yalnızca fesih işleminin iptaline yönelik olduğu, ilk bozma kararında bahsi geçen cezai işlem yönünden talep bulunmadığından uyma kararı verilmiş olmasına rağmen bu konuda araştırma yapılamayacağı gerekçesiyle verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
16. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir. Bir diğer deyimle tasarruf ilkesi davanın taraflarına dava konusuna ve yargılamanın seyrine etki etme imkânı sağlamaktadır. Anılan ilke davacının olmadığı yerde dava ve hâkim de olmaz şeklinde ifade edilmektedir. Tasarruf ilkesi, taraflara dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, davanın açılması konusundaki insiyatifi davacıya tanıma, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve bu bağlamda, mahkemenin karar vermesine gerek kalmaksızın davayı sona erdiren işlemler yapılabilmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda tasarruf yetkisi davayı açma ve sona erdirme yetkisini büyük ölçüde tarafların verecekleri karara bırakmıştır (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./Korkmaz Taş H.: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 783 ve 784).
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;
‘‘(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ düzenlemesi bulunmaktadır.
18. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir.
19. Tasarruf ilkesinin bir görünümü olan ‘‘taleple bağlılık ilkesi’’ ise hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği anlamına gelmektedir. Bu ilke HMK"nın 26. maddesinde;
"(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır." biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. İlkenin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz. Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.11.2020 tarihli ve 2018/17-172 E., 2020/934 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
20. Bu noktada ‘‘usulî müktesep hak’’ ve ‘‘maddi hata’" kavramlarına ilişkin düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
21. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve HMK’da “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
22. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
ç) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2017 tarihli ve 2017/1-1278 E., 2017/1576 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
23. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması hâlinde usulî kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için Yargıtay Dairesinin bozma kararında her türlü yorum, değer yargısı, hukuki değerlendirme veya delil takdirinin dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddi hata olması gerekir. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
24. Yargıtay, maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Mahkemece uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
25. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; öncelikle dava dışı Türk Eczacılar Birliği ile davalı kurum arasında düzenlenen 2009 tarihli ‘‘SGK Kapsamındaki Kişilerin Türk Eczacılar Birliği Üyesi Eczanelerden İlaç Teminine İlişkin Protokol’’ün uyuşmazlıkla ilgili maddelerine değinmekte fayda vardır.
26. Davanın dayanağı 2009 tarihli Protokolün ‘‘Sözleşmenin Feshi ve Cezai Şartlar’’ başlıklı 6.3.3. maddesinde ‘‘Eczanenin Kuruma fatura ettiği reçetelerde bulunması gereken ve reçete muhteviyatı ilaçların reçete sahibine ya da yakınına teslim edildiğine ilişkin imzanın, reçete sahibine veya ilaçların teslim edildiği yakınına ait olmadığının tespit edilmesi halinde, reçete bedelinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak eczacı yazılı olarak uyarılır, tekrarı halinde reçete bedelinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşme feshedilir ve 1 (bir) ay süre ile sözleşme yapılmaz.’’ denilmiş; 6.3.24. maddesinde ise ‘‘Eczaneler, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama ve yönlendirme yapamaz. İnternet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczanelere bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespit edilmesi halinde sözleşme feshedilir ve 1 (bir) yıl süre ile sözleşme yapılmaz. Tespit işlemi Kurumca yapılabileceği gibi ilgili eczacı odasınca da yapılabilir. Tespit işleminin, ilgili eczacı odasınca yapılması ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetince onaylanarak Kuruma yazılı olarak bildirilmesi halinde Kurumca fesih yapılır…’’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.
27. Eczanelerden ilaç teminine ilişkin 2009 tarihli protokolün 6.3.3. ve 6.3.24. maddesi gözetilerek dava konusunun ve davacının talebinin değerlendirilmesinde; dava dilekçesinde müvekkiline ait eczane ile davalı arasında ‘‘tedavisiyle yükümlü bulunduğu kimselere ilaç temini’’ konusunda yapılan sözleşmenin davalının 26.10.2010 tarihli yazısıyla haksız ve hukuka aykırı olarak feshedildiğini ileri sürerek sözleşmenin bir yıl süreyle feshine ilişkin kararın iptali ile sözleşmenin aynı koşullarda devamı suretiyle muarazanın giderilmesini isteyen davacının, yaptırımı protokolün 6.3.24. maddesinde düzenlenen yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshi işleminin iptaline yönelik talepte bulunduğu; nitekim yargılama aşamasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 01.06.2012 tarihli beyan dilekçesinde de yargılama konusunun ‘‘yönlendirme’’ olduğunun belirtildiği; davacının talebinin açık ve net biçimde 2009 tarihli eczanelerden ilaç teminine ilişkin protokolün 6.3.24. maddesinde yaptırımı düzenlenen yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshi işleminin iptaline yönelik olduğu; bu çerçevede 2009 tarihli protokolün 6.3.3. maddesinde yaptırımı cezai şart ve yazılı uyarı şeklinde düzenlenen bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığı konusunda herhangi bir talebin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
28. Her ne kadar Özel Dairenin 14.11.2012 tarihli ve 2012/17655 E., 2012/25466 K. sayılı ilk bozma kararının ikinci bendinde; bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin araştırma yapılması ve delillerin toplanması gerekçesiyle hüküm bozulmuş ise de; davada reçetelerde bulunması gereken imzanın reçete sahibine veya ilaçların teslim edildiği yakınına ait olmamasının yaptırımı olarak 2009 tarihli protokolün 6.3.3. maddesinde düzenlenen cezai şart uygulanıp, eczacının yazılı olarak uyarılmasına ilişkin talepte bulunulmadığı, davanın konusunun yönlendirme nedeniyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshine dair işlemin iptali olduğu, Özel Dairenin birinci bozma kararının ikinci bendinde ceza ve uyarı ile ilgili bir talep varmış gibi hükmün bozulması suretiyle maddi hata yapıldığı, dava konusu olmayan bir hususta bozma yapılmasının davacı lehine usulî kazanılmış hak oluşturmayacağı açıktır.
29. Bu durumda mahkemece maddi hataya dayalı birinci bozma kararına uyularak davanın reddine dair verilen kararın Özel Dairenin ikinci bozma kararının ikinci bendinde uyulmasına karar verilen birinci bozma kararının ikinci bendi gereğince bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin ayrıntılı bir araştırma yapılmadan hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle ikinci kez bozulmasından sonra, mahkemenin dava konusunun ve davadaki talebin fesih işleminin iptali ile ilgili olduğu, yazılı uyarı ve cezai şart yönünden açılmış bir dava bulunmadığı, cezai işlemde reçete arkasındaki imzaların hak sahibine ya da yakınına ait olmamasının fesih sebebi olarak gösterilmediği, Özel Dairenin ilk bozma kararının ikinci bendindeki bozma gerekçesinin yanılgıya dayalı olduğu, 2009 tarihli protokolün 6.3.24. maddesinde yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshinin düzenlendiği, protokolün 6.3.3. maddesindeki yazılı uyarı sebebinin sonuca ve fesih süresine etkili olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı vererek davanın reddine dair hüküm kurmasının doğru olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/I. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.