Esas No: 2017/709
Karar No: 2019/5
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/709 Esas 2019/5 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 62-136
Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ..."ın beraatine ilişkin Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.07.2013 tarihli ve 559-308 sayılı hükmün, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.11.2014 tarih ve 367-23662 sayı ile;
"22.12.2011 günü saat 21.00 sıralarında, sanığın sevk ve idaresindeki 01 ... 66 plakalı otomobil ile Bakımyurdu Caddesi üzerinden Güney Kuşak Bulvarından havaalanı istikametine seyri sırasında No:188 sayılı yer önüne geldiğinde, karşı şeritten gelen sürücü belgesiz ..."un sevk ve idaresindeki 01 ... 62 plakalı motosikletin şerit ihlali yapması sonucu, her iki aracın sanığa ait şeritte çarpışmaları şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın aşamalarındaki savunmalarında, olay sırasında yasal hız limitinin üzerinde 55-60 km/saat hızının olduğunu beyan etmesi ve düzenlenen kroki ile kaza tutanağında sanığın aracına ait fren izlerinin karşı şeritte başlayıp, sağa yönelmesi karşısında; sanığın olayda alt derecede tali kusurlu olmasına rağmen, atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 17.03.2015 tarih ve 62-136 sayı ile;
"...Tüm dosya kapsamı, Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararı, dosyada mevcut bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu raporu ve dosyada bulunan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın 22.12.2011 günü saat 21.00 sıralarında 01 ... 66 plakalı otomobil ile seyri sırasında No:188 sayılı yer önüne geldiğinde, karşı şeritte bulunan, sürücü belgesi olmayan ..."un idaresindeki 01 ... 62 plakalı motosiklet kontrolsüz şekilde önündeki aracı sollamış sanığın bulunduğu şeride girmiş, şerit ihlali yapmış, otomobilin önünü kapatarak kazanın meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Sanık aşamalarda alınan beyanında hızının 55-60 km/saat olduğunu beyan etmiş, düzenlenen kroki ve kaza tutanağında sanığın çarpışmayı önlemek için fren yapıp sağa kaçtığı dolayısıyla sanığın o kısa an için üzerine düşen tüm yükümlülüğü yerine getirdiği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Güney Kuşak Bulvarından havaalanı istikametine seyir sırasında kullanılan güzergâhta saatte 55-60 km/saat hız ile otomobil kullanmak hayatın olağan akışına son derece uygun olup, sanık seyir hâlindeyken her ne kadar 55-60 km/saat hız ile seyir hâlinde olsa da sanığın hız limitinin bir miktar üzerinde olmasının kazanın meydana gelmesinde etkisinin olmadığı, yasal hız limitinde olsa da meydana gelen olayın aynı şekilde cereyan edeceği keza kazanın motosiklet sürücüsünün kontrolsüz davranışından meydana geldiği Mahkememizce kabul görmüştür. Aralık ayının 22. günü, saat 21.00 sıralarında karanlık bir ortamda karşıdan aniden gelen bir motosiklete karşı otomobil sürücünün yapabileceği çok fazla bir manevra imkânı bulunmamakla birlikte sanığın gereken manevrayı yaptığı, ancak kazanın meydana gelmesini engelleyemediği, kazanın sanığın yönetimindeki aracın hızından bağımsız olarak meydana geldiği ve olayın sanığın inisiyatifi dışında gerçekleştiği ve sanığın mevcut kazada kusurunun bulunmadığı," gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar verilmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından vekâlet ücreti yönünden ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.05.2015 tarihli ve 149664 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 438-825 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.04.2017 tarih ve 45-3344 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; birden fazla kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Sanığın kusur durumuna ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 31.03.2013 tarihli rapor ile hükme esas alınan İstanbul Teknik Üniversitesince trafik uzmanı üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 03.05.2013 tarihli rapor arasındaki çelişkinin giderilmesine,
2- Yerel Mahkemece verilen ilk hükmün temyizi aşamasında, katılan ... vekili tarafından açılan tazminat davasına ilişkin olduğu bildirilen Adana (Kapatılan) 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyası ile UYAP sisteminde görünen ve sanık aleyhine açılan tazminat davasına ilişkin olduğu anlaşılan Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/402 esas sayılı dosyasının getirtilmesine,
Gerek olup olmadığı bu bağlamda sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
22.12.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağında; kazanın meskûn mahalde, aydınlatmanın olduğu, çift yönlü, 14 metre genişliğinde, parke kaplama, düz ve eğimsiz yolda, açık havada, kuru zeminde, gece vakti meydana geldiği, sürücü belgesiz ..."un sevk ve idaresindeki 01 ... 62 plakalı motosiklet ile havaalanı kavşağı istikametinden Bakımyurdu Caddesini takiben Güney Kuşak Bulvarı istikametine seyir hâlinde iken karşı yönün trafiğini kontrol etmeden, önünde aynı istikamette seyreden aracı sollamak amacıyla karşı yönden gelen araçların kullandığı şeride geçtiği sırada aracının ön kısmıyla, Güven Kuşak Bulvarı istikametinden Bakımyurdu Caddesini takiben havaalanı kavşağı istikametine seyir hâlinde bulunan aracı sollayıp tekrar kendi şeridine geçen sürücü ... idaresindeki 01 ... 66 plakalı otomobilin ön orta kısmına çarpması sonucunda meydana gelen ölümlü, yaralamalı ve maddi hasarlı kazada motosiklet sürücüsü ..."un olay yerinde, aynı araçta yolcu konumunda bulunan ..."in ise tedavi görmek için kaldırıldığı Karşıyaka Devlet Hastanesinde vefat ettikleri, çarpışmanın etkisiyle motosikletin 16,8 metre geriye savrulduğu, otomobilin her iki şeridi ayıran yol şerit çizgisi üzerinden gidiş istikametine doğru sağa yönelen 8,5 metre fren izi bıraktığı, otomobilin sol arka sinyal lambası ile yol şerit çizgisi arasında 70 cm, sol ön farı ile yol şerit çizgisi arasında 1 metre, sağ arka sinyal lambası ile yaya kaldırımı arasında 4,5 metre, sağ ön farı ile yaya kaldırımı arasında ise 3,7 metre mesafe bulunduğu tespitlerine yer verilerek kazanın oluşumunda sürücü ..."un "şeride tecavüz etmeme" kuralını ihlal ederek asli kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise kazanın meydana geldiği yerdeki trafik yoğunluğu ve çarpışma sonrası araç üzerindeki hasar dikkate alındığında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 52/1-b maddesindeki "hızını trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma" kuralını ihlal ederek kusurlu olduğu yönünde düşünce bildirildiği,
23.12.2011 tarihli ölü muayene tutanağına göre; ..."un ölümünün trafik kazasından husulü mümkün genel beden travmasına bağlı kafa kemikleri kırıkları ile birlikte beyin kanaması ve büyük damar yaralanmasından gelişen dış kanama sonucu, ..."in ölümünün trafik kazası ile oluşması mümkün, genel beden travmasına bağlı iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu,
Tarafların kusur durumuna ilişkin olarak aldırılan raporlardan;
1- 18.09.2012 tarihli bilirkişi raporunda; sürücü belgesiz motosiklet sürücüsü ölen ..."un “şeride tecavüz etmeme” kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise “aracın hızını trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma” kuralını ihlal ettiğinden tali kusurlu olduğu,
2- Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 31.03.2013 tarihli raporunda; sürücü belgesiz ..."un sevk ve idaresindeki motosiklet ile gece vakti, meskûn mahalde, çift yönlü yolu takiben seyredip aydınlatmanın olduğu olay mahalline geldiğinde, önünde seyreden aracı sollamak için karşı istikametten gelen trafiği kontrol etmeden, hatalı biçimde sol şeride geçip şerit ihlali yaparak, karşı istikametten gelmekte olan sanığın kullandığı otomobil ile önlemsizce çarpışması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsiz, tedbirsiz, kurallara aykırı hareketi asli kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, meskun mahalde, çift yönlü yolu takiben seyredip aydınlatmanın olduğu olay mahalline geldiğinde hızı konusunda verdiği ifade, aracına ait mahalde tespit edilen fren izi mesafesi ve konumu, motosikletin çarpışma sonrası savrulduğu mesafe ve çarpışmanın şiddeti de gözetildiğinde, hızını mahal şartlarına göre ayarlamayıp karşı istikametten şerit ihlali yaparak gelen motosiklet ile yol ortalarından sağa frenli vaziyette çarpışması sonucu meydana gelen olayda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi ile 2918 sayılı Kanun"un 52/1-b maddesindeki "Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak" kuralını ihlal ettiğinden tali kusurlu olduğu,
3- İstanbul Teknik Üniversitesinden trafik uzmanı üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 03.05.2013 tarihli raporda; ölen sürücü ..."un yönetimindeki motosikletle seyredip olay mahalline gelirken devamlı çizgi bulunduğunu görebileceğinden geliş yoluna girmemesi ancak kendi yolunda kalarak önündeki aracı sollaması, şartlar müsait değilse sollama yapmaması, en azından yolu kontrol edip karşıdan vasıta gelmediği bir sırada sollama yapması gerekirken bu kurallara uymadığı, kontrolsüz bir şekilde önündeki aracı sollayarak geliş yoluna girdiği, karşıdan gelen sanığın yönetimindeki otomobilin önünü kapatarak kazanın meydana gelmesine sebebiyet verdiği, 2918 sayılı Kanun"un 47/1-c-d (Trafik işaret ve kurallarına uyma zorunluluğu) maddelerini ihlal ettiği, şerit tecavüzünde bulunarak asli-tam kusurlu olduğu, sanık ..."ın kendi yolunda seyrettiği, sollama yaparak şerit tecavüzünde bulunan ölen ..."un yönetimindeki motosikletle çarpışmayı önlemek için fren yapıp sağa kaçtığı, kazanın kendisinin inisiyatifi dışında meydana gelmesi nedeniyle kusursuz olduğu, araçların çarpışma anındaki hızlarının iki aracın hızlarının toplamı kadar olduğu, çarpışma anında sanığın yönetimindeki aracın hızını tespit mümkün olmadığı gibi kazanın sanığın aracının hızından bağımsız olarak meydana geldiği, bu itibarla sanığı kusurlu bulan görüşe iştirak edilmediği,
Yönünde kanaatlere yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... kollukta; oğlu İsmail"in motosiklet ile trafik kazası geçirip ağır şekilde yaralandığını ve sonrasında hastanede vefat ettiğini öğrendiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan ... kollukta; oğlu Mahmut"un motosiklet ile trafik kazası geçirip vefat ettiğini öğrendiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Beyan etmişlerdir.
Sanık, müdafisi huzurunda kollukta; 22.12.2011 tarihinde saat 21.00 sıralarında sevk ve idaresinde bulunan 01 ... 66 plaka sayılı otomobili ile Bakımyurdu Caddesini takiben havaalanı istikametine doğru yaklaşık 55-60 km/saat hızla seyir hâlinde iken Seyhan Tıp Merkezi civarına geldiğinde karşı istikametten gelmekte olan sarı renkli ticari taksiyi sollayan motosikletin kendisinin bulunduğu şeride geçtiğini, fren yapmasına rağmen motosikletin hızlı olduğunu ve kullandığı otomobile çarptığını, motosikletin çarpmanın etkisiyle 10 metre kadar geriye savrulduğunu, motosiklette iki kişinin olduğunu, sorguda; olay anında yolun sağ şeridinde seyir hâlindeyken karşı yönden gelen aracı sollayan müteveffanın kullandığı motosikletin kendisinin bulunduğu şeride geçerek gelip aracına çarptığını, motosikletin çok hızlı olduğunu, mahkemede; karşıdan gelen ticari taksiyi hatalı olarak sollayan motosikletin kendi şeridine girdiğini, kaçma imkânının olmadığını, çarpışmanın meydana geldiğini, üçüncü viteste ve 50 km/saat hızla gittiğini, bozmadan sonra; aracını 3. viteste kullandığını, motosiklet sürücüsünün şerit ihlali yapmak suretiyle hatalı sollama yaptığını, kendisinin sağ şeritte olduğunu, sol şeritten sağ şeride doğru geçtiği bilgisinin yanlış olduğunu, fren izinin kavisli olmasının sebebinin olay sırasında karşıdan gelen ticari taksiyi görmesi üzerine iyice sağa yanaşmasından kaynaklandığını savunmuştur.
Katılan vekilinin Yerel Mahkemece verilen ilk hükmün temyizi aşamasında verdiği dilekçe ekinde bulunan Adana 5. Asliye Ticaret Mahkemesine hitaben düzenlenmiş 17.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda; meydana gelen trafik kazasının oluşumunda müteveffa motosiklet sürücüsü ..."un asli kusurlu olup kusur oranının %75 olduğu, otomobil sürücüsü ..."ın ise tali kusurlu olup kusur oranının %25 olduğu yönünde kanaatlere yer verildiği,
UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede;
1- Adana (Kapatılan) 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyasının davacılarının katılan ... ile Meral Karabulut olduğu, davalısının AXA Sigorta A.Ş. olduğu, davanın ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan tazminat davası olduğu, Adana 5. Asliye Ticaret Mahkemesince 20.06.2014 tarih ve 213-214 sayı ile davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 09.09.2014 tarihinde kesinleştiği, kararın gerekçesinde kusur durumuna ilişkin 17.02.2014 tarihli rapora atıfla müteveffa motosiklet sürücüsü ..."un asli kusurlu olduğunun, otomobil sürücüsü sanık ..."ın ise tali kusurlu olduğunun kabul edildiği,
2- Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/402 esas sayılı dosyasının davacılarının katılan ... ile Meral Karabulut olduğu, davalılarının AXA Sigorta A.Ş. ve sanık ... olduğu, davanın ölüm sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davaları olduğu, Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesince 26.09.2016 tarih ve 402-1593 sayı ile maddi tazminat davasının kabulüne, manevi tazminat davasının kısmen kabul, kısmen reddine karar verildiği, hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin anlaşılamadığı, kararın gerekçesinde kusur durumuna ilişkin kusur bilirkişisi öğretim görevlisi tarafından düzenlenen 05.01.2016 tarihli rapora (Adana 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyasına rapor hazırlayan bilirkişi tarafından düzenlenmiş) atıfla müteveffa motosiklet sürücüsü ..."un asli kusurlu olduğunun, otomobil sürücüsü sanık ..."ın ise tali kusurlu olduğunun kabul edildiği,
Görülmektedir.
Uyuşmazlıklar konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulup taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuna ilişkin hükümler gözden geçirilmelidir.
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması hâlinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır. Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, bir diğer ifadeyle failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK"nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun"un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; "Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366.); "Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254.); "Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketiyle mağdurun kusurlu hareketinin birleşmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, failin sorumluluğunun ortadan kalkabilmesi için, failin netice üzerindeki hâkimiyetinin devam etmemesi gerekir. Diğer bir deyişle, neticenin meydana gelmesinde mağdurun kusurlu hareketi, neticenin faile yüklenmesini engelleyecek derecede illi seri üzerinde hakimiyet kurmamış olmalıdır. Aksi takdirde failin sorumluluğu devam edecektir. Nitekim taksirli hareketler arasında takas da mümkün değildir.”(M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 374.); "Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnat edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214.); "Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
TCK"nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
"4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir" şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir....” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesi;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ceza ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
Ülkemizde taksirli suçlarla en çok yaralama ya da ölümle sonuçlanan trafik kazalarında karşılaşılmaktadır. Trafik kazaları genellikle trafik kurallarının ihlali neticesinde gerçekleşir ve failin kusuru da ihlal edilen trafik kuralına göre belirlenir. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümünde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun ve bu Kanun"a dayanılarak hazırlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği"nin ilgili hükümleri de dikkate alınmalıdır.
2918 sayılı Kanun"un "Hız sınırları" başlıklı 50. maddesinin birinci fıkrasında, motorlu araçların cins ve kullanma amaçlarına göre sürülebileceği en çok ve en az hız sınırlarının, şehirler arası çift yönlü karayollarında 90 km/saat, bölünmüş yollarda 110 km/saat, otoyollarda 120 km/saat hızını geçmemek üzere yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiş, Karayolları Trafik Yönetmeliği"nin 100. maddesinde de otomobiller için yerleşim yeri içindeki saatteki azami hız sınırının 50 km olduğu hüküm altına alınmıştır.
2918 sayılı Kanun"un 52. maddesinin (b) bendinde de, sürücülerin hızlarını kullandıkları aracın yük ve teknik özelliklerine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uygun hâle getirmelerinin zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
Bu aşamada bilirkişilerin atanması, bilirkişi raporları ve bu raporların yargı mercileri nezdinde bağlayıcı olup olmadıkları üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun suç ve karar tarihleri itibarıyla yürürlükte bulunan “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesi;
"1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re"sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir” şeklinde düzenlenmiş iken 24.11.2016 tarihli ve 29898 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Kanun"un 42. maddesi ile maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi "Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez." şeklinde değiştirilerek fıkranın sonuna da "Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez." cümlesi eklenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik"in 3. maddesinde bilirkişi; "Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır”. Bununla birlikte ceza yargılamasında bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan düzenlemeler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hâllerde bilirkişi dinleyebilecek veya rapor isteyebilecektir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bir bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması zorunluluğu bulunmadığı gibi, bilirkişi raporları da mahkemeleri bağlayıcı nitelikte değildir. İcabında gerekçesi gösterilerek bilirkişi raporunun aksine karar verilmesi de mümkündür.
Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.
Dosyada mevcut birden çok rapor arasında çözümü hâkimin takdirine bağlı olmayan özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda çelişki bulunması durumunda bu çelişkinin giderilmesi gerekir. Ancak, her çelişkinin giderilmesi için de yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması zorunlu değildir. Buradaki kıstas maddi gerçeğin hiçbir şüpheye yer verilmeyecek biçimde ortaya çıkarılmasıdır. Bilirkişiye başvurulma nedeni olan çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar yeterince açıklığa kavuştuğu ahvalde, artık yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur.
Bu açıklamalardan sonra ön sorunlara ilişkin uyuşmazlık konularının birlikte değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Sanığın kusur durumuna ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 31.03.2013 tarihli rapor ile hükme esas alınan İstanbul Teknik Üniversitesince trafik uzmanı üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 03.05.2013 tarihli rapor arasındaki çelişkinin giderilmesine ve Adana (Kapatılan) 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyası ile Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/402 esas sayılı dosyasının getirtilmesine gerek olup olmadığı;
22.12.2011 tarihinde saat 21.00 sıralarında ölen ..."un sevk ve idaresindeki motosiklet ile karşı yönden gelen sanık ..."ın sevk ve idaresindeki otomobilin kafa kafaya çarpışmaları sonucunda motosiklet sürücüsü ... ile motosiklette yolcu olarak bulunan ..."in vefat ettikleri, ölen ... ile sanık ..."ın kusur durumlarına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 31.03.2013 tarihli raporda ölen ..."un “şeride tecavüz etmeme” kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise aracının hızını mahal şartlarına göre ayarlamayıp “aracın hızını trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma” kuralını ihlal ettiğinden tali kusurlu olduğu yönünde kanaat bildirildiği, İstanbul Teknik Üniversitesinde trafik uzmanı olarak görev yapan üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 03.05.2013 tarihli raporda ise ..."un şerit ihlali yapmak suretiyle kazanın oluşumunda asli-tam kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise kusursuz olduğu yönünde görüş bildirildiği, öte yandan Adana (Kapatılan) 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyası ile Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/402 esas sayılı dosyalarında sanığın kusur durumuna ilişkin bilirkişi incelemeleri yapıldığı anlaşılmakla; sanık ile ölen ..."un kusur durumlarına ilişkin olarak İstanbul Teknik Üniversitesince trafik uzmanı üç kişilik heyet tarafından düzenlenen ve hükme esas alınan 03.05.2013 tarihli rapor ile Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 31.03.2013 tarihli rapor arasında sanık ..."ın kusur durumuna yönelik değerlendirme farklılıkları mevcut ise de yargılamayı gerçekleştirecek hâkimin delilleri serbestçe takdir yetkisi kapsamında bilirkişinin kusurun varlığı ya da yokluğuna ilişkin kanaatleri ile bağlı olmaması ve sanığın kusurunun varlığı ya da yokluğununun dosyada mevcut deliller çerçevesinde hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülebilecek bir konu olması karşısında, takdiri hâkime ait olan kusurun varlığı ya da yokluğu hususunda raporlar arasındaki değerlendirme farklılıklarından kaynaklanan çelişkinin giderilmesine ve yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek olmadığı, dosya kapsamındaki delillerin sanık ..."ın kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti açısından yeterli olduğu, buna bağlı olarak sanığın kusur durumuna ilişkin bilirkişi incelemeleri yaptırılan Adana (Kapatılan) 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/213 esas sayılı dosyası ile Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/402 esas sayılı dosyasının getirtilmesinin de gerekmediği ve eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
2- Eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılmakla, birden fazla kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı;
22.12.2011 tarihinde saat 21.00 sıralarında ölen ..."un sevk ve idaresindeki motosiklet ile gece vakti meskûn mahalde, 14 metre genişliğinde, çift yönlü, parke kaplamalı, düz ve eğimsiz yolda, açık havada, kuru zeminde, geliş ve gidişin sürekli çizgi ile ayrıldığı yolda seyir hâlinde iken karşı yönden gelen trafiği kontrol etmeden önünde aynı istikamette seyreden ve sürücüsü ile plakası tespit edilemeyen bir aracı sollamak amacıyla karşı yönden gelen araçların kullandığı şeride geçtiği, bu esnada karşı yönden sevk ve idaresindeki otomobil ile gelen sanık ..."ın motosikleti farkedince fren tedbirine başvurarak otomobilini sağa yönelttiği ancak sanığa ayrılan şerit içerisinde kafa kafaya çarpıştıkları, çarpışmanın etkisiyle motosikletin 16,8 metre geriye savrulduğu, otomobilin ise yol şerit çizgisi üzerinden sağa yönelen yaklaşık 8,5 metre fren izi bıraktıktan sonra durabildiği, olay sonucunda motosiklet sürücüsü ... ile motosiklette yolcu olarak bulunan ..."in vefat ettikleri, sanığın müdafisi huzurunda kollukta alınan ifadesinde olay esnasındaki hızının 55-60 km/saat, mahkemede ise 50 km/saat olduğunu savunduğu, ölen ... ile sanık ..."ın kusur durumlarına ilişkin olarak aldırılan 18.09.2012 tarihli bilirkişi raporu ile Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesinin 31.03.2013 tarihli raporunda ölen ..."un “şeride tecavüz etmeme” kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise aracının hızını mahal şartlarına göre ayarlamayıp “aracın hızını trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma” kuralını ihlal ettiğinden tali kusurlu olduğu yönünde kanaat bildirildiği, İstanbul Teknik Üniversitesinde trafik uzmanı olarak görev yapan üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 03.05.2013 tarihli raporda ise olay mahalline gelirken şeritleri ayıran devamlı çizgi bulunduğunu görebilecek olan ..."un kontrolsüz bir şekilde önündeki aracı sollayarak şerit ihlali yapmak suretiyle kazanın oluşumunda asli-tam kusurlu olduğu, sanık ..."ın ise kendi yolunda seyrettiği sırada karşısından gelen ve sollama yaparak şerit tecavüzünde bulunan ölen ..."un yönetimindeki motosikletle çarpışmayı önlemek için fren yapıp sağa kaçtığı, inisiyatifi dışında meydana gelen kazadan dolayı sanığın kusursuz olduğu yönünde görüş bildirildiği, Yerel Mahkemece kusursuz olduğuna dair kanaat belirten 03.05.2013 tarihli raporun hükme esas alınarak beraatine karar verildiği anlaşılmakla; sanığın müdafisi huzurunda alınan kolluk ifadesindeki olay esnasında hızının 55-60 km/saat olduğu yönündeki savunmasıyla birlikte motosikletin çarpışmadan sonra savrulduğu mesafenin fazlalığı dikkate alındığında sanığın olay esnasındaki hızının otomobiller için öngörülen yasal hız limiti olan 50 km/saatin üzerinde olduğu, sanığın yasal hız sınırlarının üzerinde seyredip aracının hızını yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadığı, bu şekilde Karayolları Trafik Yönetmeliği"nin 100. maddesine aykırı davranarak 2918 sayılı Kanun"un 52. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyip dikkat ve özen yükümlülüğüne de aykırı davrandığı, bu davranışın sonuç üzerinde etkili olduğu ve ... ile ..."in ölümüyle neticelenen trafik kazasında tali derecede kusurlu olduğu, aksi yönde görüş bildiren 03.05.2013 tarihli rapora itibar edilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olduğundan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu beraat hükmünün, birden fazla kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında sanığın tali derecede kusurlu olduğu gözetilmeden beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.03.2015 tarihli ve 62-136 sayılı direnme kararına konu beraat hükmünün, birden fazla kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında sanığın tali derecede kusurlu olduğu gözetilmeden beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede tüm uyuşmazlıklar yönünden oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.