Yanlar arasında görülen aidiyetin tespiti ve muarazaanın giderilmesi davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı Starafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu,açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; aidiyetin tespiti ve muarazaanın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece; hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 18335 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu, davacı ile hükmüne uyulan bozma ilamı üzerine 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 186. maddesi uyarınca davaya dahil edilen S..İ., L. U.ve dava dışı 10 kişiyle birlikte paydaş bulundukları, taşınmazda kat irtifakı tesis edilmediği, ancak üzerinde bodrum +zemin+4 normal katlı binada toplam 12 daire olduğu, 2 nolu dükkanın dava konusu edildiği, davacının dava dışı Hüseyin Hayırcı ile paydaş iken taşınmazdaki 240/576 payından, 48/576 payını 27/03/1997 tarihinde davalı Gökhan İnal"a satış yoluyla temlik ettiği, anılan kişinin de 18/576 payını 23/02/204 tarihinde şirket ortağı E.Ltd. Şti., 30/576 payını N. U."a 5/11/2002 tarihli satış akdi ile E.LTD. Şti"nin de sırasıylı 01/12/2008 tarihinde A.Bilgisayar Ltd. Şti"ye onun da 12/08/2009 tarihinde dahili davalı S.İ..a temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; çekişmeli 18335 parsel sayılı taşınmazda kat irtifakı kurulmadığından paylı mülkiyet hükümleri geçerli olup her paydaşın payının 18335 sayılı taşınmaz üzerindeki apartmanın tüm bölümlerine yaygın olduğu kuşkusuzdur. Bu durumda, taraflar arasındaki çekişmenin TMK’nun 688 ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Vurgulamak gereki ki; M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi Medeni Kanunun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde hükme elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Her ne kadar bilirkişi raporunda taşınmazdaki bölümlerin kimler tarafından fiilen kullanıldığı belirlenmiş ise de bu saptamanın neye göre yapıldığı, diğer paydaşlar tarafından da benimsenip-benimsenmediği, tüm paydaşları kapsayan harici taksim veya fiili kullanım biçimi oluşup-oluşmadığı hususuna duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, 18335 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan tüm dükkan ve bağımsız bölümlerde paydaşların tamamını kapsayan fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuşsa çekişmeli 2 nolu bölümün kim veya kimlerin kullanımına bırakıldığı, oluşmamışsa davacının kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya konulması, tanık dahil tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı S..İ.ın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.