Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 15.04.2011 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi-kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.03.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı C.... D.. tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Davacı, maliki olduğu 5 ada 276 parsel sayılı taşınmazında bulunan su kaynağının davalıların 5 ada 275 parsel sayılı taşınmazda açtıkları su kuyusu nedeni ile kuruduğunu belirterek davalıların suya elatmalarının kal suretiyle giderilmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalı C.. D. vekili temyiz etmiştir. Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir. Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yer altı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir. Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Uygulamada kaynak; “yer altı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yer altı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yer altı suyu olarak kabul edilir. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK. md. 756/3). Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20 nci maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yer Altı Suları Kanunu 1-6. madde). Somut olayda, dosya içerisinde bulunan 31.10.2012 tarihli jeoloji bilirkişi raporunda davalı kaynağın debisinin 2,5lt/sn, davacının suyunun azaldığını belirttiği kaynağın debisinin ise 0,17lt/sn olduğu, davalının sonradan açtığı kaynağın davacıya ait kayanğı etkilediği belirtilmiş ancak etkilenme oranı tespit edilmemiştir. Bu durumda mahkemece suların en az olduğu dönemde jeoloji, fen ve ziraat bilirkişi eşliğinde keşif yapılarak davacıya ait kaynağın davalılar tarafından sonradan açılan kuyudan hangi oranda etkilendiği hususu (pompaj vb.testlerle)tespit edilmeli, tespit edilen bu oranı aşmamak üzere davacıların karşılanmayan ihtiyacı kadar suyun, davalıların kaynağından alınmasına ilişkin su alma düzeneği belirlenerek infaza elverişli hüküm kurulmalıdır. Değinilen yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.