10. Hukuk Dairesi 2016/9164 E. , 2016/10328 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti ile birlikte eksik prim karşılığı yapılan ödemelerin faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece ilamında belirtilen gerekçelerle, prim ödemeleri iadesi talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine, hizmet tespitine yönelik talebin ise kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin
hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu, başlangıç alınmalıdır. Aksi durumda ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Somut olayda, davacının 03.04.1995-01.09.1998 tarihleri arasında, davalı ... San. Ltd. Şti. nezdinde sürekli ve kesintisiz olarak çalıştığının tespitini istediği davada, ibraz olunan hizmet cetvelinin tetkikinde, davalı ... tarafından 01.09.1998- 01.01.2004 tarihleri arasında eksiksiz hizmet bildiriminde bulunulduğu, talep edilen diğer davalı ... San.Ltd. Şti. tarafından ise Kuruma herhangi bir bildirim yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece yukarıda değinilen hukuki ve maddi bilgiler dahilinde, dava tarihi esas alındığında, davalı şirketler arasında organik bir bağ bulunduğunun kabulü halinde dahi, davacının 2004 yılında sona eren hizmet bildirimi itibariyle, 03.04.1995-01.09.1998 tarihleri arasında çalıştığının tespitine yönelik talebinin, hak düşürücü süreye uğradığı gözetilmeli; Yine davacının prim tahsiline yönelik talebine ilişkin olarak ise, öncelikle davacının talebinin neye yönelik olduğu açıklattırılarak ortaya konulmalı, şayet istemin bildirim yapılmayan sürelere ilişkin primlerin, tarafına iadesine ilişkin olduğunun belirlenmesi halinde, sigortalılığın zorunlu olması nedeniyle, primlerin iadesinin talep konusu olamayacağı dikkate alınmalı, davacının açıklamasına göre tespit edilecek diğer hallerde ise uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalılardan ... verildi.